Dünün sahnelenen senaryosunda, Kürt halkının gereklerine musallat olan Yalçın Küçük artı Doğu Perinçek'ler vardı. Kürtlerin köyü evi başlarına yıkılıp yakılırken, Yalçın Küçük sayın Öcalan'ı işaret ederek "kardeşim ve başkanım" deyip Kürtlerin duygularının tavan yapmasını çok iyi becermişti! Siyasi senaristlerin İslam kardeşliği ile halkların kardeşliği gibi oyunlar gümbür gümbür sahneye konulmuştu!
Puslu havanın karanlık çeteleri ise, her günün şafağında sayısız Kürt insanını sokak ortasında infaz ederken, Doğu Perinçek ise "Cudi’de savaşan gerilla kardeşlerimle Ankara'ya yürüyeceğiz" naraları atıyordu. Bugünün yaşanmışlıklarıyla da görüyoruz ki, değişen koşullara göre yeni tarz senaristlerin yeni senaryolar tekrar sahnede! Siyasi senaristlerin bugünkü senaryoların teması ise, Kürt halkını ölümle sıtma arası bir tercihle, kendi var olması gereğinden alabildiğince uzaklaştırmaktır!
Ölüm tercihinin tabelasında birçok ırkçının kümelendiği Cumhuriyet İttifakı vardır. Sıtma tabelanın içinde de nasyonal karmaşası ucubeliklerle dop dolu Milet ittifakı vardır. Yani sözün kısası olağanüstü aklın ustalığı ile akla ziyan algılarla Kürtler dizayn edilmiş durumda! Aslına bakılırsa geçmişe bıraktığımız dünü hatırlarsak, geleceğe yönelen bugünü de çözer ve çözme şansımız olurdu ama ne yazık ki, yaşanmış dünün yaşanmışlıklarına sırtını çeviren akla ziyan bir siyaset aklıyla karşı karşıyayız!
Türkiye’nin, Kürtlerin hukukuyla demokratikleşmesi insan olma oluruna eğilimli olan hemen herkesin arzusudur. Dolayısıyla demokratikleşmenin içi Kürtlerin bir halk oluşundan kaynaklı hakkı ve hukukuyla barışık olmasıyla anlamlı hale gelir. Yoksa Kürtlerin oylarıyla atı alan Üsküdar’ı geçmekle kalmaz, yeni ata binmiş yeni inkârcı biniciyi Kürtlerin başına bele eder! AKP’nin kem kümlerine Kürtlerin hakkını, CHP’nin takatukalarına Kürtlerin siyasi bir duruş göstermenin tamda zamanıdır.
Başkanlık sisteminin çıkmazıyla gündeme oturan 14 Mayıs seçimi, Kürtlerin geleceğiyle ilgili ne kazandırıp ne kaybettireceğini çok ciddi ve çok samimi bir şekilde tartışır bir aklın ortaya çıkması gerekir. Başkanlık sistemine geçişle başlayan açmazların en ağır yükü Kürt halkının omuzuna yüklendiği doğrudur. Zira olur olmaz gerekçelerle, olağanüstü hâl ilanlarıyla atanan kayyumlar, şu bu gerekçelerle, kıskaca alınan Kürtlerin siyasal yaşamı, ötekileştirmeye dönüşen Kürtlerin hak ve hukuk faciası, siyasi rekabetin bile düşmanlaşmaya dönüştüğü bir dönemden geçtiği de doğrudur!
Ama yine de sil baştan yenilenmeye koşan Türkiye’de Kürtlere nasıl bir hak tanınacağı Kürt siyasetinin hünerleriyle ortaya çıkarmalıdır. “Yetmez ama yine de idare eder” bir mantıkla verilecek her bir oy Kürt halkının varlığına reva gören inkarcısını yaşatacaktır! Yani sözün kısası, halk olmasından kaynaklanan Kürtlerin var olma mücadelenin rotası’’Bir inkarcıyı bir başka inkarcıya tercih ederek sonuç alıcı koşuya çıkması mümkün değil!
Dolayısıyla Kürtlerin siyasi mecrasında yapılan her yanlış, Kürt halkını reddeden retçilerin ekmeğine yağ sürmekle kalır. Kaldı ki, daha önceki seçimlerde cılız ve nispi de olsa toplumu dizayn edecek gerekçelerin nedenleri vardı. Oysa Kürt halkının önüne gelecek bu seçimde, Kürt halkının hakkaniyetinin tescil edilme şansından başka bir tercih olmamalıydı. Dolayısıyla geçmişte kalan önü arkası belirsiz yanlışların devamıyla Kürt siyasetinin yol alma şansı tıkanmamalı.