Türkler, sömürgeci, katil, jenosidçi ve işgalcı bir dewlete sahipler. Bu devletin bünyesinde kalan (Kurdler dışında) diğer uluslar ya yokedildi, ya göçe zorlandı, ya da dinlerini değiştirip, asimile edip türkleştirildiler.
Bu zülme ve zorbalığa karşı sürekli başkaldırı halinde, Kurdler kaldı. Kurdler ulus olarak, tarihin hiç bir döneminde Türk egemenliğini kabul etmediler. Sürekli bir çatışma, sürekli başkaldırılarla bugüne geldiler. Çünkü kurdler bir ulustu ve güçlü dil, kültür, tarih ve diğer ulusal değerleriyle kendi toprakları Kurdistan’da yaşayan bir ulustu.
Kurd ulusunun ulusal taleplerine önderlik eden siyasal sınıf, hep sorunluydu ve Kurd, Kurdistan meselesinin çözümünde, meselenin tabiatına uygun bir program, bir duruş göstermedi, ya da gösterilemedi. Bu da, sorunu 2019 yılına kadar çözümsüz bir şekilde taşıdı.
1800 yılların başından itibaren, ulusal devletlerini kurma talebiyle kendini dayatan Kurdler, yüzlerce direniş örgütledi. 1900’lerin başından itibaren, devletleşme talebi daha bir net çizgide, ama Kurdistan’ın genelini kapsayan güçlü bir örgütlemeden yoksun, bölgesel direnişlerle sürekli bir yenilgi yaşadı. Feodal yapılanmanın doğurduğu bu önderlikler, hep kiyim ve sürgün sırası kendilerine geldiğinde, çareyi “isyan”da gören bir davranış biçimi gösterdi. Bu da kapsamlı bir ulusal direnişin yerine, bölgesel direnişleri doğurdu.
Azadi ve Xoybûn siyasi önderliklere kadarki süreç, kısaca böyle özetlenebilir.
1938 kıyımından sonra Kurdistan, direnişlerin sürekli sonuçsuz kalışı ve yıkım, kan ve gözyaşı, sürgün getiren sonuçları karşısında bir kırılma yaşadı. Uzun bir sessizlik sonrası 1960’lardan sonra, yeni bir Kurd siyasal sınıfı ortaya çıktı. Kurd ve Kurdistan sorunu; ciddi bir arayış, yeniden aydınlanma ve örgütlenme süreciyle birlikte; 1970’lerin başından itibaren kendini yeniden dayatan bir siyasal sorun haline geldi. Bu süreçte, hemen hemen bütün Kurd siyasi sınıfı, Türklerden ayrılmayı ve bağımsız bir devlet kurmayı programına alan bir siyasi tercihe sahipti.
Türk devleti, bu gidişatın önünü kesmek ve Kurd ulusal dinamikleri ezmek, gidişatı rayından çıkararak, kendi stratejik hedefleri potasında eriterek, tehlike olmaktan çıkarmak ve kopuşu engellemek için; kitle mühendisleri eliyle, Kurd ulus çekirdeğine müdahale etti. 12 Eylül askeri müdahalesi, bu müdahalelerden sadece bir tanesidir.
Yoğun bir dejenerasyon, asimilasyon ve Kurdleri Türk devletine entegre programları sürece sokuldu.
Kurd siyasal sınıfı, bu programlara karşı öngörülü, hazırlıklı değildi. Bu programlar karşısında durabilecek ve bu programı boşa çıkaracak ulusal bilinç ve kadrolardan, örgütlenmeden yoksundu. Dolayısıyla, devlet programı karşısında, gidişatı elinde tutacak ve yönetecek, Kurd, Kurdistan kitle psikolojisini ulusal hedefler için yönlendirecek bir programa sahip değildi.
Tam böylesi bir süreçte, Kuzey Kurdistan’da silah patlatıldı. Bu silahın doğuracağı sonuçlar, düşmanın rahatlıkla kendi lehine çevireceği ve kendi hedeflerini kolaylaştıracağı sonuçları hesaba katılmadı veya düşünülmedi. Bu da düşman istihbaratının, saflarda istediği düzeyde yönlendirmeyi sağlayacak zemini hazırladı.
Sonuç, düşmana ilk sıkılan kurşun sonrası süreç, ulusal bilinci geliştirme ve bu zemin üzerinde örgütlenme yerine; Kurdistan’ı boşaltan, asimilasyonun kapısını açan, kurdleri dejenere eden ve Kurdlerin yüzünü Türk devletine çevirerek, gönüllü entegre olma sürecinin hizmetine soktu.
35 yıllık PKK silahlı mücadelesinin kurdlere sunduğu sonuçlar; 450 köyün boşanmasına, 10 milyon insanın Kurdistan’ı terketmesine, 10 binlerce Kurd gencinin ölümüne, asimilasyona ve ciddi bir dejenerasyonun kurdlerde toplumsal bozulmayı sağlamasına ve ulusal taleplerden feragatle, entegrasyonu hazmetmesine neden oldu. Oysa silahlı mücadelenin amaçlarından biri ulusu, ulusal taleplerin etrafında yeniden örgütlenme olmalıydı! Bunun tersi sonuçlar doğurması, Kurd aydının ve siyasal sınıfının özellikle üzerinde durması gereken sonuçlardır.
Bu sonucun doğurduğu önemli çözülmelerden biri de hedeflere ilişkindir:
Bağımsızlık ve devlet talebiyle başlayan bir sürecin, teslim olma bazında devletle entegre olma durumu, Kurd kitlesinde; “madem devlet istemiyorsunuz ve yönümüzü Türk devleti bünyesinde erime ve kaybolmaya yöneltiniz, o zaman neden ölelim, bedel ödeyelim ve zindanlarda çürüyelim”(!) gerçeğine çevirdi.
Bugün, 100 kişiyi alanlarda toplayamayan PKK’nin, dünün 100 binlerinden bugüne nasıl ve neden geldiğinin sorgusu, sosyolojik, stratejik hedeflerde ve mücadelenin dönüştüğü konuma bakarak, devletle dirsek temasına bakarak değerlendirmek gerekiyor.
Kurdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin önemli canalıcı noktalarında biri de, Kurdlerin ve Kurdistan’ın lehine sonuç vermeyen partizanlık, Partiyi her şeyin üzerinde görme, parti çıkarlarını ulusun ve ülkenin çıkarları üzerinde görme ve bu amaç için kullanılan mücadele araçlarının kötü bir işlev görmesidir. Bu da KUKM’sini ciddi şekilde tahrip eden önemli nedenlerden bazılarıdır.
Kuzey Kurdistan’da Kurdler Karar aşamasındadır:
Bu aşamalardan biri, ya Kurdler bütün ulusal taleplerinden vazgeçerek, Türk Devleti’ne entegre olma -ki bu da bir tercihtir ve A. Öcalan, PKK-HDP’nin sunduğu tercih budur-. Bu tercih bir ulusal intihardır.
Ya da, Türk Devleti’yle arayı açıp, Kurd ve Kurdistan sorununu kökten çözümü için, ayrılmayı vazgeçilmez hedef olarak seçilecek bir tercih ki bu ulus olarak varolmanın zorunlu tercihidir. Ulusu yeniden diriltecek, yeniden örgütleyecek ve geleceğe taşıyacak sonuç alıcı tercih budur. Bu tercihin ilk adımı ve gereği olarak; Türk istihbarat ve kontra ilişkilerin yapılardan titizlikle ayıklanması ve bünyenin yeniden kendini yeni hücrelerden yenilemesi anlamına gelir. Bu zor ve imkânsız gibi görünen, ama düşmanın bütün planlarını alt-üst edecek bir manifesto olarak algılamak gerekir. Aksi ise, “kadere teslim” anlamına gelir.
Bu bir tercih meselesidir:
HDP ve PKK’nin programı, Demokratik bir Türk devlet egemenliğinde, Kurdleri devlete entegre etme ve eritme programıdır. Bunun için 20 yıldır çaba harcanıyor. Örgütün bütün önemli kademelerine kemalist Türk sol ve devletle dirsek temasında kadrolarla kurdler şamar oğlanı olarak kullanılıyor.
KUKM’nin dinamizmi Kurd milliyetçiliğidir. PKK ve HDP sürekli bu dinamizmi “düşman hedef”i yaparak, KUKM’ni, devletin çizdiği hedeflerde; dejenerasyonu, asimilasyonu ve Türk Devleti’ne entegre olmayı sağlayan sonuçlar sunmaktadır.
Bugün, HDP ve PKK’yi destekleyen Kurdler, bunun aksini idia ediyorlarsa, örgütü ele geçiren istihbarat, Türk kemalist sol ve derin yapıların gözle görülür görev ve konumlarına tavır geliştirmesi gerekir. Bu tavır da net olarak Dünyanın, bölgenin ve Kurd-Kurdistan gerçeğine tekabül eden mücadele araçlarının yeniden yaratılmasında görmeleri gerekir. Bu tür tahripkar hedeflere doğru kitleleri sürükleyen kuşatmadan ve önderlikten kurtulması gerekir. Bu da KUKM’nin önünü açacak, bu hedeflere hizmet edecek yeniden yapılanma anlamına geliyor.
Bunun için, parti ve silahlı örgüt vesayetinden uzak, ulusal birliğin sağlanması askeri hedeflerinde ortak duruşun sağlanması ile mümkündür. Kendi küllerinden yeniden doğuşu sağlamanın eylemsel perspektifler, iktidarlarla değil, direkt işgalci ve sömürgeci devletle yüzyüze gelme gerçeğidir:
Sömürgeci devlete ve onun işgal güçlerine karşı, hayatın her alanında sivil itaatsizlik programı geliştirilmekle mümkündür.
1- Türk Sömürgeci ve işgalci devletin meclisinden bulunduklarından dolayı; öncelikli olarak, HDP’nin bütün milletvekilleri istifa etmeli. Diyarbakır’da bir meclis oluşturmalı. Bu meclisin adı “Kurdistan ulusal meclisi” olmalı. Bütün Kurd parti, Demokratik kurumlar ve akıl adamlarla eşit ve demokratik düzeyde bu meclise katılım sağlanmalı ve bütün eylem perspektifi bu meclisin iradesiyle yürütülmeli. Parti ve askeri vesayetten uzak bir “Kurdistan Ulusal Meclisi” olarak, tek sivil karar organı olarak bu organ yetki kullanmalı.
2-Türk Sömürgeci ve işgalci devletin meclisinden bulunduklarından dolayı; öncelikli olarak HDP’nin bütün görevlileri, basın karşısında TC kimlik ve pasaportlarını yakmalı ve “Biz Kurd ve Kurdistan’liyiz. Türk egemenliğinde yaşamak istemiyoruz ve TC vatandaşlığını redediyoruz” denmeli. “Kurdistan Ulusal Meclisi”, bu sivil itaatsizlik eyleminin geliştirilmesi için halktan destek talep etmeli.
3-Bu meclis ve bağlı kurumları, bütün söylemelerini Kurdçe yapmalı, mahkemelerde yaygın kurdçe eylem ve ifade kararı almalı.
4-HDP’nin Türk Sömürgeci Mecliste olduğundan dolayı, yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları ve muhtarlar, çocuklarını Türk sömürgeci ve asimilasyoncu okullarına göndermeme kararı “Kurdistan Ulusal Meclisi” tarafından onaylanmalı ve hemen uygulamaya sokulmalı. Ondan sonra “Kurdistan Ulusal Meclisi” tarafından halktan destek istemeli.
5-“Kurdistan Ulusal Meclisi”, Bütün Kuzey Kurdistan halkına çağrı yapmalı ve “Türk sömürgeci devlete vergi vermeme” konusunda somut bir itaatsizlik eylemi hayata geçirilmeli.
6-Bütün Kurdistan’daki siyasi gözaltıları, davaları, tutuklamaları takip edecek geniş ve güçlü hukuk büroları, basın büroları kurulmalı. Merkezi Diyarbakır’da olmak üzere, bu bürolar bütün şehir ve kasabalarda kurulmalı, faal bir şekilde görev başında olmalı..
Kurd ulusunun bağımsızlık talebi, sömürgeci ve işgalci devletle hayatın her alanında karşı karşıysa gelen somut ulusal taleplerle mümkündür.
Ayrılmanın ve kendini yeniden ulus olarak Kurdistan bazında örgütlemenin zemini, dejenerasyona, asimilasyona ve entegrasyona karşı duruşu ve kopuşu gerektirir.
Bu program hedeflerine sahip ulusal güçler çifte standartlı davranamaz..
22.08.2019