Eski HDP Eş Başkanı Ahmet Türk'ün politik koltuğunu S. Demirtaş'a bıraktığında yeni başkan gerek yaş gerekse tecrübesi bakımında hiçte göz dolduran biri değildi.
Hayat tecrübesi ve birikimi bakımından, yetersiz görünmekteydi. Yıllarını Türk meclisinde geçirmiş bunca yaşlı kurtların içinde genç bir Kürd siyasetçisi!
Bu yeni konumunu hak etmeyen biraz mahcup ve çekingen gibi durmaktaydı. Ancak süreç içerisinde onu izleyip dinledikçe, yanıldığımı fark etmiştim. Muhataplarına pabuç bırakmayacak bir karakter ve zekaya sahip olduğu görüldü. Kürdistan'ın sıcak gündeminde kendisini ve partisini oldukça iyi taşıdığını ve kolay kırılır ceviz olmadığı gün geçtikçe anlaşılacak ve halktan aldığı destek büyüyecekti.
Eski SSCB Brejnev dönemi gibi ölene kadar başkan kalma anlayışını değiştirmiş ve Kürd siyasetine yeni bir zenginlik katarak gençlerin önünü açmış ve politikayı sevmeleri yönünde bir katkı sunmuştu.
Sanki şimdiye kadar kitlelerden özlenen bu günler için saklanmış bir lider izlenimi vermekteydi. Oldukça başarılı bir söz gücünün yanı sıra espri yeteneği bir o kadar hitabet sanatına da güç katmaktaydı. Demirtaş kendisine güvenen, kasıntıdan uzak, hitabet gücü olan bu yarı taşralı bir siyasetçiydi.
Onun bu özellikleri ile başa çıkamayan AKP'nin başı onu siyasi rakip gördüğünden dolayı çare olarak onu tutuklatmak olmuştu. CHP'nin başındaki Kılıçdaroğlu ise bu hukuksuzluğu bilerek iktidar partisini desteklemekten çekinmemişti. Genelkurmay'ın tavsiyelerini dinleyen bir muhalefet ve hukuk tanımaz bir iktidar zulmüne maruz kalan Eş Başkanlar.
On binlerce Kürd, ağırlıkta HDP'li üyeler için TC devletinin baskı ve yıldırma politikası sonucu ağır tutukluluk koşulları başlamıştı ve bugün de devam etmektedir. Bugün parti içinde devletin politikasına karşı çıkan kadroların tümü hapishanelere doldurulmuştur.
Başta, Demirtaş, İ. Baluken, G. Kışanak olmak üzere 10 binlerce insanımız Kürd olmalarından dolayı içerdedirler. Devlet, tutukladığı her Kürd'e PKK'li damgası vurup kendini aklamaya çalışmaktadır. Avrupa'da çeşitli derneklerde çalışan insanlarımız Kürdistan'a gidememekte veya gittiklerinde bu gerekçeler ile içeri alınmaktadırlar. Bunların bırakılmalarına karşılık büyük paralar rüşvet olarak alınmaktadır. Son dönem Almanya'dan Türkiye'ye giden ve tutuklanan Bekir Topgider arkadaşımızın maruz kaldığı hukuksuz uygulama gibi. TC Devleti, Kürd'ün her kesimine aynı muameleyi yapmaktadır.
Legal mücadeleyi iyi yöneten Demirtaş, Türk meclisinin kuruluş tarihi olan 1923 tarihinden bu yana, sayısal olarak ilk defa bu denli Kürd parlamenterini meclise taşımayı başarmıştı. Bu yeni durum, yıllardır silahlı mücadele yürüten PKK'nin elinde ki silahın alınması anlamına geldiğini PKK gibi, Türk derin devleti de bunu iyi bilmekteydi. Bu "deri değiştirme" ve yeni barış iklimi, her iki güç için de zahmetli ve kendi iktidarlarının yararına olmadıklarını anlamışlardı.
Devlet ve Kürd güçlerinin içine sızdırılmış olan karanlık odakların ortak çabası sonucu, Ceylanpınar olayı ile şeytanca dolaplar yeniden gündeme sokuldu. Karşılıklı restleşmeler, Hendekler ve yıkım stratejisi ve gelen Kürd cesetleri sokaklarda tekrar sergilendi..
Bu dönem Demirtaş'ın iktidarı AKP ile paylaşmaması, fırsatları iyi değerlendiren MHP'ye imkân yarattı.
Aynı zamanda PKK'nin hendek siyasetine karşı çıkmayarak, HDP'nin bağımsızlığını korunamadı ve sonuç olarak eldeki tüm kazanımlar devlete kaptırıldı.
Demirtaş'ın İmralı ziyaretinde, "sen iyi bir başkan, iyi bir lider olabilirsin ancak Serok olamazsın" nasihatinin de, bu günlere gelmesinde payı olduğu düşünülmelidir.
Devlet'in İmralı ve Qandil destekli operasyonu ile Kürd Selahattin ve destekçileri içeri atılıp onun yerine Kayyum anlamına gelen Sezai Temelli'nin parlatması bu çerçeve de ele alınmalıdır. Temelli'de ar varsa, kendisi istifa etmelidir.
TC Devleti, Kürdistan'da yürütülen askeri operasyonların şiddetini artırarak, içerde ve dışarıda Kürd halkına yönelik savaşın boyutunu çok daha yukarı tırmandırdı.
Bir çok politikacı tutuklanıp içeri atılırken, HDP'li belediyelere kayyumlar atanmaya başlandı. Bu uygulamanın oldukça hukuksuz ve zorbaca olduğu ortadadır.
Ancak son dönemlerde HDP'nin ve diğer güçlerin "uysal sadakatini" nasıl yorumlamalı? Devlet' 'ne yaparsan yap, ama benim vekilliğime karışma!'
Böylece Vekillik kimliklerinin, halkın çıkarından daha ballı olduğu da bir daha anlaşılmıştır. Bu süreçte HDP'li bir takım yönetici şahısların yaptıkları açıklama ve takındıkları tavır ve tutumun da oldukça "devletçi" ve "yalakacı" olduğu gözlenmektedir.
Bugün iki eşbaşkanın Kürd katili Devlet Bahçeli'ye "bir an önce eşekler cennetine git!" demeleri gerekirken, temenni ziyaretinde bulunup kendisine, "Allah tan acil şifalar" deyip, geçmiş olsun dileklerini sunmaları tam da ahlaki bir çöküştür. Bu, aynı zaman da insani değerlerden uzak, yakışıksız, mide bulandıran, iki yüzlü ve oldukça düşkünce bir davranıştır.
Umarım bu son ziyaretlerinin hatırına, Bahçeli insafa gelip onları da" Çankaya Mutabakatına" dahil eder!
Üç yıldan beridir rehin tutulan, "ölürsem tabutumu dik çıkarın" diyen Demirtaş'ın takındığı uzlaşmaz ve teslimiyetten uzak tavrına da bir saygısızlıktır. Eş genel başkanlar, bunu kendi seçmenlerine çok rahat izah edebileceklerini düşündükleri için de oldukça rahat ve kendilerinden emin hareket etmektedirler. Ne yazık ki seçmenlerin büyük kısmının dünden kabul modunda oldukları bilinmelidir.
Bu durumdan da anlaşılacağı gibi, parti yönetiminin, yanlış yönlendirmeye karşın, kitlelerin aklı ile alay ettikleri ve giderek, HDP de Türk aklının hakim hale geldiği görülmektedir. Bunların ardından giden büyük seçmen kitlesi her mevsimi bahar zan edip kurdun arkasında giden koyun misali sessizliklerini korumalarıdır.
Demirtaş Tehlikededir
Türk devleti daha öncede bilindiği gibi birçok önemli Kürd dava adamlarını içerde tutmakla yetinmeyip, onları içerde öldürmüştür. Bir kısmını içerde zehirleyerek veya iğne ile hastalık enjekte ederek katletmiş olduğunu bilinen bir gerçektir. Demirtaş'a yönelik her cephedeki sessizlik iyi bir emare değildir. İçeride geçirdiği rahatsızlıkların bunun sonucu olması ihtimaldir. İçerden gönderdiği mesajlarda, suçsuz ve hukuksuz bir şekilde tutulduğunu, devletten kendisine af edilmeyi beklemediğini söylemesi anlamlıdır.
Doktor olmayan HDP yöneticilerinin " kendisiyle görüştük sıhhati iyidir" açıklamaları biraz devlet patentli değil midir?
Sezgin Tanrıkulu'nun olumlu çaba ve gayretleri kendi partisinin çabalarından daha ileri olduğu görülmektedir. Kendi eş başkanlarını dışarıya çıkarma kabiliyetinden yoksun bir parti ve vekillerin mecliste olmaları sadece devletin didardaki demokratik itibarına hizmet etmektedir.
Çünkü Demirtaş HDP'li Kürd seçmenin iradesidir. Bu anlam da onu sahiplenmek önemlidir. Tüm siyasi tutuklular serbest bırakılmalıdır.
Bugünkü iktidar, dünden daha fazla uçurumun kenarına yakınlaşmıştır. Uçuruma yuvarlanması sadece bir iteleme bağlıdır...
10.12.2019