Yaşadığımız süreç ve yapacaklarımız

.

Dünya tarihine baktığımızda; savaşların temel amacı, yeni başka yerleri işgal etmek, malını ve mülkünü talan edip, sömürü alanları yaratmaktır. Böylece, büyük imparatorluklar oluşturmuşlar, saraylar (“…”) yapmışlar “şan ve şereflerini” yüceltmişler ve süper bir yaşam sürdürmüşlerdir. Bunlar yapılırken, insanlar katledilmiş, kadınlar cariye edilmiş, çocuklar anasız babasız bırakılmış, sonuçlar “kahramanlık” ve “zafer” olarak nitelendirilmiş. Bu yapılanlar tarihe övünç kaynağı olarak yazdırılmış.

 

Bazen “uygarlık” götürmek için ve bazen de “kutsal dinleri” yaymak için bu savaş ve istilaları yaptıklarını söylemişler ve bunları övünçle savunmuşlar. Arkada bıraktıkları acıları gözyaşlarını, dul kalan kadınları, öksüz kalan ve aç susuz kalan insanları hiç düşünmemişler. Kimi çok zengin olmuş, kimi aç ve sefil kalmış. Yaşamı zindan yapmışlar.

 

Dünya bloklara ayrılmış, bölgelere ayrılmış, masa üzerinde sınırlar çizilmiş, ülkeler paylaşılıp kaderleri “tayin edilmiş” zengin ve yoksul bölgeler ve ülkeler kategorileri yaratılmış.

 

İnsanlar bilinçlenince, üretim araçları geliştikçe, bilim ve teknoloji de gelişti çoğu sömürge ülkeler özgür oldu sömürü payları değişti. Büyük devletlere gelen paylar düştü. Ekonomideki “eğilimsel kar yasası” değişti. Dolayısıyla dünyanın yeniden paylaşılması, ülkelerin değişmesi ve sınırların yeniden çizilmesi de kaçınılmaz oldu. Dünya, yeniden yapılanma sürecine girdi.

 

Bu gelişim ve değişimlerde, 1. sırada “Kürdistan” doğal olarak gündeme geldi. Kürdistan’ın hem stratejik bir coğrafyada yer alması hem de ekonomik olarak bakire kalması, tüm dünyanın dikkatini üstüne çekmiş oldu. Türkiye, cazibesini hem coğrafik olarak hem de siyasi olarak kaybetmesi, Kürdistan için bir avantaj oldu. Kürdistan’daki zengin petrol yatakları, doğal gaz, Dicle ve Fırat Nehirleri, Arap Ülkelerinden Akdeniz’e akacak petrol boru hatları Kürdistan’ı kalkınmış ülkelerin oksijen kanalı haline getirdi. Pazar olarakta alabildiğince iştah açıcı bir alan olduğu sonucu ortaya çıktı. Kürtler de bu avantajlı durumu fark edince, hızlı bir şekilde örgütlenme ve doğal kaynaklarına sahip çıkmakla, ulusal bilinç ve uyanma alabildiğince hızlı gelişti. Güney Kürdistan Federasyon oluşturup bağımsız olma yanında yol almaya başladı. Güneybatı Kürdistan’da, ulusal bir uyanış oldu ve haklarını alma yolunda örgütlenip, yönetimler oluşturdular. Dört parçadan temsilciler bir araya gelip, Ulusal Kongreler yapıp birlik yollarını tartıştılar.

Sömürge ülkeler ve komşu ülkeleri bunu fark edip panige kapıldılar. Geleceklerinin tehlikeye girdiklerini fark edip, beraber çareler aradılar. Bunun yanında Kürtler ve dünyanın diğer aktörleri de boş durmadılar. Herkes hesabını yaptı! Sömürgeci dört ülke ve onlarla kaderini bir gören bazı Arap Ülkeleri ve Rusya-İran gibi doğu ülkeleri, Avrupa, A.B.D. ve asıl üzerinde hesapları yapılan Kürtler de Kürdistan ile ilgili yeni yeni politikalar oluşturdular.

 

Dört sömürgeci devlet ve bazı komşu Arap Ülkeleri birkaç yıldan beri, uluslar arası IŞİD denilen örgütü kurdular. Özellikle müslüman olan, kişilik bozukluğu olan ve fanatik dindarlarla ilişki kurup, önce hücre tipi örgütlenmeye gidip, yerelde eğittiler. Hem bu dünya hem de öbür dünya bunlara vaad edilip şartlandırıldılar. “Cihat Çağrısıyla” bu psikopat ve insanlıktan uzak yaratıklar, “Allah’ın Askerleri” ünvanıyla, belirli yerlerde toplatıldı. Bunların ilk askerlik eğitimi Türkiye’de verildi. Suriye’de ilk savaş talimlerini aldıktan sonra, bilindiği gibi Musul’da toplandırılıp asıl hedefleri olan Kürtleri tasfiye edip, tüm ulusal kazanımlarını “yok etmeye” çalıştılar. Başta Türkiye olmak üzere, diğer “Ortak Devletler” sevinçle “yok edilişi” seyrettiler. IŞID zaten hep Kürdistan halkıyla savaştı. IŞID’e karşı da karada savaşan tek güç Kürtler oldu.

 

A.B.D.  ve Avrupa Ülkeleri hemen devreye girdiler. Orta Doğudaki Ve Kürdistan’daki çıkar ve hesaplarının bozulmak üzere olduğunu ve baş aktör olmanın koşullarının olduğunu gördüler ve hemen harekete geçtiler. “Büyük Ortadoğu Projesinin” 2. aşamasına geçme zamanı gelmişti. İttifaklarda netleşti.

 

Kürdistan’ın bakire petrol ve gaz yatakları; Dicle ve Fırat nehirlerinin tarımdaki ve enerjideki önemi; Arap Ülkeleri de dahil olmak üzere petrol boru hatları ve ulaşım güzergahı, dünyanın en cazibeli bölgesi ve coğrafyası durumuna Kürdistanı getirdi. Kürdistan’ın düşman ve müteffik dostları da bu hesaplar sonunda netleşti ve saflaştılar. Müslüman ülkelerden dost ve müteffik çıkmadı. A.B.D. ve batı, bu vahşete karşı imdadımıza yetişti.

 

Kürdistan’ın statüsünün, daha gerilere gitmesi, tüm dünyayı etkileyecek durumdadır, bunun üzerine tüm batılı ülkeler ve A.B.D. Kürtlerin yanında yer aldı. Kürdistan’ın gerici ve sömürgeci devletlerin politikası ve arzusu şeklinde değişime uğraması elbette ki Ortadoğu ve dünya için önemlidir. Güneybatı Kürdistan’ın özgürleşip, statüye kavuşup, Akdeniz’e kadar uzaması durumunda, başta Türkiye olmak üzere tüm sömürgeci ülkeleri ve müteffiklerini telaşa soktu. Oluşabilecek Suriye’nin Kuzeyindeki “Özgür Koridor” sadece Kürdistan’ı değil, tüm Ortadoğu’nun değişmesi için bir dinamit fitili gibidir. O nedenle Kürtlerin düşmanları, IŞİD’i tüm güçleriyle destekleyerek KOBANİ’nin üzerine saldırtıp, hem bu koridoru şimdiden boğmak ve hem de Kürtlerin devlet ve statü isteklerini şimdilik rafa kaldırmaktı. Bu hesap şimdilik tutmadı gibi “düştü, düşecek hesap ve hayali” tutmadı. Geçmişten beri zaten sınırda belli aralıklarla, Kürtleri çıkarıp, Araplar yerleştirdiler. Bu korku eskidir.

Kürtlerin bu savaşta galip gelmesi, dört sömürgeci devletin yapısını değiştirecek, o ülkelerde demokratikleşme ve özgürleşme süreci hızlanacak. Komşu ülkelere de bu rüzgar sıçrayıp, onların da düzenleri kaçınılmaz olarak değişecektir. Tüm bu telaş ve IŞİD barbarlığının sebebi, “oluşacak bu gelişmelerin korkusudur.”

Şartlar bu kadar Kürtlerin lehine ters tepip gelişince, Kürtler ne yapmalıdırlar?... Kürtler, Kürt ve Kürdistan’ı düşünmelidirler. Lafta değil; bireysel, grupsal, partisel, parçasal olarak yalnız düşünmemelidirler. Her parti ve her parça tüm kürtlerin çıkarlarını birinci derecede düşünmelidirler. Birbirine zarar verecek ve moral bozacak davranışlardan kaçınmalı maddi ve manevi desteklerini esirgememelidirler. Peşmergeyle, Y.P.G. nin Güney Kürdistan da ve Kobani’de ki gibi savaşmak, gerektiği zaman omuz omuza savaşabilmelidir.

 

Her parçadaki siyasi partilerinin birbirinden farklı talepleri olabilir, asla bu anlayıştan dolayı sırtlarını birbirine çevirmemelidir. Yeter ki anlayışları Kürtlere ve Kürdistan’a yarar sağlasın ve düşmanın yanında olmasınlar. Oyunbozanlardan, ikili oynayanlardan sakınmalıyız. Eleştiri ve özeleştiriye açık olmalıyız. Yeter ki kardeşçe yapıcı olsun. İçimize girebilecek, sızmalara, ajan provakatörlere dikkat etmeliyiz. (Sömürgeci devletler hep yaptı, yine yapmaya çalışacaklar.) Sömürgecilerin tehditlerine bakıp, çıtayı en aşağılara çekmemek lazım. Mümkün oldukça olabilecek en yüksek düzeye çekmek lazım ki, bir ulus için ne lazımsa onu talep etmeliyiz. Daha fazla örgütlenmek için, halkımızı gericilerden ve düzenden kurtarmak için, dayanışma içinde “seferberlik” ilan etmek lazım. Birbirimizi sevmek ve kucaklamak lazım. Kürdistan’da yaşayan tüm azınlıkları, tüm farklı inanç ve mezhepleri kucaklamalı ve beraber yürümeliyiz. Bu ülke, bu coğrafyada yaşayan herkesindir.  Kürtler Kürdistan’da çoğunlukta olduğu için, fedakârlık ve çalışma, en çok Kürtlere düşer. Eski çalışma yöntemlerimizi bırakıp yeni yeni yöntemler geliştirmeliyiz. Eskiyi terkedip sürece uygun davranabilmeliyiz. Hiçbir şey eskisi gibi kalmadı.

 

Zafer Kürt ve Kürdistan halkının olacaktır. Haklı olanlar kazanacak, haksızlar kaybedecektir.

      ‘Em nebun yek

      Emê  biçin tek û tek’

Şeref YALÇIN

Kurdistan Haberleri

Üçüncü Dünya Savaşı - Arzu Yılmaz*
Eğer Danielle Mitterrand bugün burada olsaydı
Myles Caggins: Kürdistan petrolünün yeniden ihracatı için birçok adım atıldı
Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz