Yaşamımda iz bırakan anılar -10

Kamil Sümbül

Ankara’da 1976 Eylül-Aralık günlerim ve Rızgari grubuna katılmam-1

1976 Ağustos ayının sonlarında Ankara’dan beni arayan eniştem Selahattin Şeker, üniversite sınav sonucunun geldiğini ve Ankara’da Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi Kimya Mühendisliği Bölümü’nü kazandığımı söyleyince hazırlık yapıp 6 Eylül’de Ankara’ya otobüsle gittim. Ankara Gazi Mahallesi’nde oturan ablamın evine geçici olarak da yerleştim. İskitler semtinde oturan diğer akrabalardan özellikle bibimoğlu (halamoğlu) Müslüm Üzülmez’le buluşup görüşmek istiyordum. Müslüm’le İskitler-Kazıkiçi Bostanları’nda bir akrabanın kahvesinde buluştuk.

Müslüm de aynı okulun Kimya Mühendisliği bölümünde okuyup bitirmek üzere olduğundan, okulla ilgili bilgi alırken Müslüm’ün biraz sinirli bir hali olduğunu görüp sorunca; 6 Eylül günü okuldan çıkarken faşistlerce üzerlerine silahla ateş açıldığını, Vanlı arkadaşı olan MEHMET EMİN ECE’nin vurulup yaşamını kaybettiğini, hastanede başında sabaha kadar nöbet beklediğini, cenazesinin Van’a götürüldüğünü, söyledi. Olayı gazetelerden okumuştum fakat vurulan gencin Kürt ve Vanlı olduğunu Müslüm’den öğrendim. Müslüm okulla ilgili beni yeterince bilgilendirip; “şu an okul faşist işgali altında, devrimci ve ilerici öğrenciler polisin de baskısıyla okula gidemiyorlar, dikkatli olmalısın” diye uyardı, ayrıca 1. sınıfta okutulan bazı kimya ve yüksek matematik kitaplarını da bana verdi.

Okul kayıtları başladığından okula gidip kayıt işlemler için ne gerekiyorsa öğrendim. Gerekli evrakları toplayıp okulun giriş katında kayıt yaptırmak için sıraya girdim. Önümdeki Diyarbekir aksanıyla konuşunca tanıştık. İsminin Altan Tan olup Makine Bölümü’ne kayıt yaptıracağını söyledi. Sıra bize gelince kayıt yaptırıp Kızılay’a kadar yürüdük. Dini söylemleri ağır basmasına rağmen Kürt yurtseveri olduğunu anladım. Tekrar görüşmek için sözleşip ayrıldık. 16 Yaşımda liseyi bitirmiş,  20 yaşıma geldiğimde ise yüksekokul öğrencisi olmuştum.

Çermik’te zaman zaman görüştüğüm Yusuf Andiç Ankara Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’nde çalıştığını, Ankara’ya gelirsem orada görüşeceğimizi söylediğinden Fen İşleri’ne gidip Yusuf’u sordum. Yerinde yoktu fakat yan odadan biri beni masasına davet edip; “Gel otur, Yusuf birazdan gelir,” deyince oturdum. Beni odasına davet edip sıcak karşılayan Urfalı Mehmet Şahin’di. Yusuf gelince odasına geçtik. Bana Mehmet Şahin’in Ankara DDKD kurucularından biri olduğunu söyledi. Yine Fen İşlerinde çalışan Cabir Yolbaş ve İbrahim Küreken’le de tanıştırdı. Yusuf’la iş çıkışından sonra  birlikte Kızılay’a gittik. Bana; “Kürt öğrencilerinin hemen hemen tümü bir kahveye gidiyor, oraya gidelim, orada çok kişiyi tanımış olursun,” dedi. Kahve Kızılay’ın iki sokak arkasında Bingöllüler Kahvesi, diğer bir adıyla Yenişehir Kahvesi olarak tanınmaktaydı. Kahveye gidip oturduk. Yusuf’a çok kişi selam verdiğinde beni onlarla tanıştırıp Çermikli olduğumu ve Kimya Bölümü’nü kazandığımı söyledi.

Başka bir gün Ulus semtinde şubesi bulunan DİSK Maden-İş’e gittim. Seydişehir’de çalışırken üyeleriydim. Ankara şubesinde görevli Ekrem Aydın’ı görmek istiyordum, beni sıcak karşıladı ve Seydişehir’de işten atıldığımız olaylı günleri sorunca anlattım. Mühendisliği kazandığımı, akşam bölümünde okuyacağım için bana iş bulabilir mi sorusunu sordum. DİSK’in meşhur avukatlarından Müşir Kaya Canpolat da oradaydı, Seydişehir’e gelip gittiğinde tanışmıştık. Müşir Kaya Canpolat bana; “yetki için hukuki yolları çok denediğini fakat karşımızda Türkmetal-İş değil hükümet vardı,” dedi. Ekrem Aydın; iş için bazı şahısları arayacağını, birkaç gün sonra gelmemi söyleyince Maden-İş’ten çıkıp Kızılay’a gelip kahveye gittim. Öğleden sonraları Yusuf’la buluşma yerimizdi. Zafer Çarşısı’nı birlikte gezip kitaplara baktık. Ümit Fırat’ın kitapçı dükkânına gidip beni tanıştırdı. İsmail Beşikçi’nin BİLİM YÖNTEMİ kitabını görünce bir adet aldım. Eve dönünce okumaya başladığımda olaylara ve olgulara nasıl yaklaşılmalı görüşleri beni çok etkiledi. 1972 sonlarında benimsemeye başladığım sol görüşlerin toplumsal olaylara hazır teorileriyle yaklaşmaktaydım fakat Bilim Yöntemi kitabı benim sistematik olarak görüşlerimde büyük değişiklik yaptı ve çok etkilendim. 1970’li yıllarda beni en fazla etkileyen kitaptır diyebilirim.

Üç gün sonra yeniden Maden-İş Şubesi’ne gittim, Ekrem Aydın üç kişi ile oturmaktaydı. Beni üyeleri olduğunu söyleyip tanıştırdı. Biri bana bazı sorular sorunca sosyalist olup Kürt sorunu ile ilgilendiğimi, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmak gerektiğini anlatınca Ekrem Aydın biraz gözlerini açarak bana bakmış fakat ben bir anlam verememiştim. Konuşup tartıştığım Ankara İGD başkanıydı, konuşmamız biraz daha ilerleyince Ekrem Aydın bana Kürtçe bir şeyler söylediğinde yine anlamamıştım. Sonra beni bir odaya çağırıp bir kartvizite bir şeyler yazıp Ankara Belediyesi EGO’da görevli bir mühendise gitmemi söyleyince kartı alıp Sıhhiye’de bulunan EGO’ya gidip mühendise kartı verip iş aradığımı söyledim, bana birkaç gün sonra gel sana cevap vereyim dedi. EGO’da Şeydişehir’den birlikte atıldığım birkaç arkadaş çalışmaya başlamış, o arkadaşlar İGD sempatizanıydılar. Vedat Dalokay Ankara Belediye başkanıydı ve yüzlerce sol düşünceli kişiler ve öğrenciler belediyede iş bulmuşlardı. İki gün sonra EGO’ya gidip mühendisle görüşünce iş bulamadığını söyleyince geri döndüm. Arada bir Ulus Rüzgarlı Sokak’ta bulunan Çermiklilerin kahvesine giderdim. Maden-İş bürosu da oraya yakındı. Kahveye giderken Ekrem Aydın’la yolda karşılaşınca bana sitem ederek; “Sana kaş göz ettim, ardından Kürtçe bir şeyler söyledim fakat sen Kürt sorununu tartışmaya devam ettin. O gençler İGD’li dışında diğer sol gruptakilere iş vermezler, ben onların vasıtasıyla sana iş bulacaktım,” deyince Kürtçe bilmediğimden onu anlayamamış, ayrıca politik de davranmamıştım. Ona teşekkür edip Çermiklilerin kahvesine gittim. Bunu Müslüm’le bir görüşmemizde ona da anlattım.

Yusuf’la bir görüşmemde beni Komal Yayınları’na götürdü. Orada Mehmet Uzun’u görünce sevinmiştim. 1970-71’de Siverek Lisesi’nde okurken Mehmet Uzun’ların evinin bir odasını biz üç kardeş kiraladığımızdan dolayı tanıyordum. İlk sol görüşlü fikirleri de Mehmet Uzun büyük ağabeyimle konuşup anlatırken dinleyip bilgi sahibi olmuştum. Mehmet Uzun; kısa boylu, mütevazı, devamlı gülümser gözüken biri ile sohbet etmekteydi, bana; “Bu İsmail Beşikçi’dir” deyip tanıştırmıştı. İsmail Hoca’nın bu mütevazı, sakin, yüzü hep gülümser hali beni etkilemişti. Yusuf’la Komal’dan çıkarken Hoca’dan çok etkilendiğimi söyledim. Yusuf; “Sen onun o sakin haline bakma, 12 Mart askeri mahkemelerinde hâkimleri titretmişti,” dedi.

Yusuf Rızgari grubundandı, ona; ben tüm Kürt sol gruplarını tanımak, görüşlerini öğrenmek istiyor ve sonra birine katılmayı düşündüğümü söylediğimde olumlu bulmuştu. Yusuf’un hanımının da Çermikli ve aile dostumuz olan bir ailenin kızı olmasından dolayı evlerine Yusuf’la birlikte rahatça gitmeye başladım. Bir gün gittiğimde bana Ankara DDKD kurulurken kurucuların üzerinde anlaştığı politik görüşleri açıklayan on sayfa civarı bir metin verdi. Metni eve gidişimde iki kez okudum ve savunulan görüşler o dönem kurulan tüm Kürt gruplarının programı gibiydi. Zaten bu metin polisin eline geçtiğinden tüm kurucuları için tutuklanma kararı çıkarılmıştı. Metindeki Kürt sorununun çözümü konusundaki görüşler beni etkilemişti. Şimdi bile hâlâ aktüel olan ve birçok grubun programında olan politik belirlemeler vardı. Yusuf’a metni geri verdiğimde çok etkilendiğimi söyledim.

Bingöllülerin kahvesine hemen hemen tüm Kürt solu gruplarından kişiler gelmekteydi. Yusuf sayesinde onlarla tanışmıştım. Rızgari grubundan kahveye Yusuf geliyordu ama diğerlerini kahvede göremiyordum. Kahvede aynı okuldan Faruk Vakıfahmetoğlu, Gültekin Kelekçi, Mehmet Akkum, İsmail Hakkı Mütevellizade ve kardeşi, Ekrem Karahan ve okulu bitirip Bingöl’den gelen Rüştü Mütevellizade ile de tanıştım. Kahveye gelen Kürt gruplarından KDP kökenliler ile kendilerine Şıvancılar diyenler çoğunluktaydı. Benim gibi aynı okula kayıt yaptıran Yusuf Ziya Topal, Nihat ve Bingöllü bir arkadaşla tanıştım. Özgürlük Yolu’ndan Zeki Atsız’la da kahvede tanışıp birkaç kez sohbet ettik. Ayrıca Kawacılar da kahvede ayrı bir masada oturmaktaydılar. Yusuf Andiç; “okulun öğrenci derneğinin toplantısı var, birlikte gidelim hem kayıt olursun hem de okulun tüm devrimci öğrencileri ve gruplarını tanımış olursun,” deyince birlikte CHP’nin denetiminde olan TMGT (Türk Milli Gençlik Teşkilatı) lokaline gittik. Toplantıya İkram Delen daha mezun olmadığından o da gelmiş Yusuf beni tanıştırmıştı. Okul derneği toplantısında Yusuf Andiç ve Faruk Vakıfahmetoğlu konuşma yaptılar, ikisinin de tüm öğrenciler tarafından tanındığını ve aktif olduklarını gördüm. Dernek yönetimi Halkın Kurtuluşu grubunun elindeydi fakat Devrimci Gençlik grubunun da çok kalabalık bir kitlesi olduğunu gördüm. Devrimci Gençlik grubundan ayrılan Kurtuluş grubunun da diğer iki gruba göre güçleri az olsa da belli bir güçleri vardı. Toplantıda hep birlikte okula gidip faşist işgali kırma kararı alınmıştı.

İlk kez bir yüksekokul öğrenci derneği toplantısına katılmış, yüzlerce aktif devrimci öğrencileri ve sol grupları görüp tanımış oldum. Kahvede tanıdığım aynı okulda okuyup bitirmek üzere olan çok sayıda Kürt öğrenci vardı. Okul faşist işgal altında olunca mezuniyet tezleri ve projelerini can güvenliğinden dolayı okula gidemediklerinden verememekteydiler. Bu arkadaşlar; Yusuf Ziya, Nihat ve bana; şimdilik deşifre olmayıp okula gidip gelin, bizim mezuniyet tez ve projelerimizi götürme önerisi yapınca üçümüz de kabul etmiştik. Böylece birçok arkadaşın mezun olmalarını sağlamış olduk.

Eniştemle amcam oğlunun ortak işlettiği Gazi Mahallesi-Eti Blokları’nda küçük bir marketleri vardı, eve gelirken önce oraya uğrardım. Bu bloklarda kalanlar kalburüstü kişilerdi. Aralarında generaller, eski Ankara Belediye Başkanı, tabi senatörlerden ve 27 Mayıs 1960 darbesinde önemli rolü olan Fahri Özdilek gibi şahıslar, üniversite profesörleri oturmaktaydılar. Eniştem bana solcu birinden Hakan Şenyuva’dan, bahsetti. Babasının Hava Kuvvetleri’nde Paşa olduğunu fakat çok efendi ve terbiyeli biri olduğunu, senden bahsettik tanışmanı isteriz, demişlerdi. Bir gün dükkândayken o da gelip tanışmış olduk. Dükkân dışına çıkıp genel durumları konuştuk. Gerçekten de çok alçak gönüllü ve olgun biriydi, Devrimci Gençlik grubundan ve Siyasal Bilgiler’de okumaktaydı, Hakan Şenyuva ile yeniden görüşmek için anlaştık.

Gazi Mahallesi’nde çocukluktan beri tanıdığım Demirciler ailesinden Celal’in babasıyla işlettiği bir kahve vardı, arada bir gidip oturur Celal ve babası ile sohbet ederdim. Kahveye gelenler genelde mahallenin solcu gençleriydi. Gazi Mahallesi’nin etrafı faşist güçlerin egemen olduğu yerlerle çevrili gibiydi. Beşevler’deki hemen hemen tüm okulları ve Gazi Eğitim’i faşist güçler polisin yardımıyla ele geçirmişler, Gazi Mahallesi’ni de düşürmek için arada bir saldırı düzenlemekteydiler, mahallenin gençleri ise yiğitçe direnmekteydiler. Bir gün kahvede otururken Hakan da gelince bir masada oturup detaylı görüş alışverişinde bulunduk. Bana Devrimci Gençlik grubunun görüşlerini, Mahir Çayan’ın Toplu Yazılar kitabında ana görüşlerinin olduğunu ve okumamı tavsiye edince ben de olur diyerek Seydişehir’deki işçi ve sendikal mücadeleyi, Kürt sorununu, ulusların kaderlerini tayin hakkı nasıl Kürdistan’a uygulanmalı görüşümü söyledim. Birbirimizi dostça ve olgun bir şekilde dinledik.

Kahvenin sahibi hemşerim Celal gençlerin gelmesinden rahatsızdı. Gençler gelip saatlerce oturup sadece bir çay içmeleri, normal müşterilerin gelmesini engellediğini bana anlattı. Hakan bana Celal’in niye rahatsız olduğunu söylediğinde ona; gençler gelip saatlerce oturup bir çay içince normal halktan müşteriler gelemediğini, çay satışlarının düştüğünü söyledim. Hakan tüm arkadaşlarına; herkes birkaç çay içecek, parası olmayan bana gelsin, dediğinde çay satışı artınca Celal de memnun olmuştu.

Kürt sol gruplarının çoğunu tanımış onlar da benim bağımsız olmamdan dolayı üzerimde ilgileri fazlaydı. Mao ve Çin yanlılarına hiç ilgi duymuyordum. Sovyet yanlılarına da mesafeliydim. Hangi grupla beraber olacağım kafamda netleşmesi için onlarla konuşup görüşmelerim sıklaşmaya başlamıştı...

(Devamı var...)