SİVAS HATIRASI (SÜRGÜNÜ)
1.Bölüm
Diyarbekir 1 Numaralı Askeri Mahkemesi’nin bana verdiği 8 yıl cezanın yanında bir de 2 yıl 8 ay Sivas ilinde gözetim altında kalma cezası vermişti. Tahliye olup da hemen ardından sürgün cezasını çekmeye götürülen belki ilk kişiydim. 1985’te Sivas’ta kaldığım iki ayı aşkın dönemde çok olaylarla ve kişilerle karşılaşmış, sürgün birinin çevresi ve tanıdıklarıyla ne tür bir ilişkisi olduğunu yaşamış, yani başımdan çok şeyler geçmişti. 1988 sonu İsveç’e geldikten sonra iki aylık sürgün döneminde başımdan geçenleri, karşılaştığım kişileri ve yerleri notlar halinde yazmıştım.
Önce 5 Nolu Askeri Cezaevi’ni ve 5 yıl 3 ay süren cezaevi yaşamımı yazıp yayınlamayı önüme koyduğumdan sürgündeki yaşamımı yazmayı ertelemiştim. 5 Nolu ile ilgili yazabileceklerimi yazıp iki bölüm hâlinde bastırdım. (İkinci baskısında eksik bıraktığım ve yazmak istemediğim bazı noktaları da ileride ekleyeceğim.) Şimdi sıra sürgün günlerimi hazırlamaya gelmişti. Fakat kendimi tam konsantre etmem ve yeniden aynı duyguları yaşamam için Sivas’a gitmeyi önüme koymuştum. Nihayet geçen Kasım ayında bunu gerçekleştirdim. Önce Ankara’ya gittim, kader arkadaşım Yusuf Ziya Topal da bana eşlik edince birlikte Sivas’a gittik. Sürgün günlerimin geçtiği yerlerin büyük bir bölümü yerinde durmaktaydı. Oraları dolaşıp aynı duyguları tekrar yaşadım. Bir gece de orda kalıp döndük. Yeterli ilhamı aldığımdan Sivas Sürgünü adını alacak kitabımı, önceleri yazdıklarımı kontrol edip düzenlemeye başladım. Umarım altı ay içinde yayınlayıp okuyucuyla buluşur.
Sivas şehri Kürdistan tarihinde önemli bir yere sahiptir. Sivas’ın yarısı Kürdistan sınırları içindedir. Ayrıca geçen yüzyılın başında ilk Kürt direnişi orada olduğu gibi çok önemli Kürt aydınları da oradan çıkmıştır. 1900’lerin başında İstanbul’da Kürt aydınları örgütlenip dernekler kuranlar arasında Sivas Koçgirîli Alişêr ve Alişan beyler önemli bir yere sahiptir. 1900’lerin ilk çeyreğinde yaşayan Kürt aydınlarının anılarında Sivas Koçgirî Kürtleri arasında yurtseverlik ve bağımsızlık fikri diğer Kürt bölgelerine göre daha canlı olduğunu yazmışlardı. Sivas aynı zamanda bir sürgün şehridir. 1960 darbesinden sonra yüzlerce Kürt aydını, ağası ve mellesi Sivas’a sürülmüştür. Benim sürgün cezamın yeri de Sivas’tı.
Sivas aynı zamanda askere götürülen Kürt gençlerinin çoğunun ilk acemi birliğini Sivas Temeltepe’de yaptığı bir yerdir. Sivas’a giden hemen hemen tüm acemi birliği askerleri bir Sivas hatırası yazılı fotoğraf çektirip ailelerine gönderirlerdi. 1960’lı yıllarda doğup büyüdüğüm Diyarbekir Çermik ilçesinden ve akrabalarımdan çok kişi Sivas Temeltepe’de askerliğe başlamıştı. Gönderdikleri asker mektubunu mahallemizde okuma yazma oranı çok az olmasından, ayrıca mektup yazıp okumayı da çok sevdiğimden aileler gelen asker mektuplarını bana okuturlar ve cevabını da bana yazdırırlardı. Karşılığında da cebime bir şeyler koyarlardı.
Sivas, ilçem Çermikli peynir ve yağ tüccarlarının da mallarını götürüp sattığı bir yerdi. 1970’lerin sonuna kadar Çermik’te hayvancılık çok yaygın olduğundan, taze peynir ve tereyağını köylüler Çermik pazarına getirip tüccarlara satarlardı. Bu tüccarlardan olan babam ve amcam da onlarca kilo peynir ve tereyağı alırdı. Önce taze peynirler tuzlu su dolu tenekeye yerleştirip ağzını lehimletirlerdi. Taze peynirleri tuzlayıp onlarca tenekeye kendim de doldurmuştum. 100-200 arası her tüccarın peynir ve tereyağı dolu tenekeleri birikince, topluca bir kamyon tutularak Sivas’a götürüp tanıdıkları tarihi bir han olan Çorapçı Han’a bırakırlar, satıncaya kadar da handa yatarlardı. Babam ve amcam bazen bir iki hafta eve dönemedikleri olurdu. Çorapçı Han’ın sahibi Muammer amca neredeyse Çermikli peynir ve yağ tüccarlarının ailesel lakap adlarını bile bilirdi. Yaşlılarımız Sivas demez Seyvaz derlerdi.
Mahkemece çarptırılmış normal yatmam gereken cezadan 1 yıl da fazla yatıp 1984 Kasım ayında tahliye olmuştum. Askere götürülmem istendiğinden serbest bırakılmayıp 20 güne yakın Diyarbekir Saraykapı jandarma nezaretinde kalıp hemen her gün askeri hastaneye götürülmüş sonunda sol kolumdaki sakatlık ve kısmi felçlikten dolayı 1 yıl erteleme raporu alınca serbest bırakılmıştım. Bir hafta Çermik ve Diyarbekir’de kalıp Ankara’ya gelmiştim. Ankara’da tedavim için doktor ve hastanede tedaviye başlamadan polisler Ankara’daki evimizi basıp beni sürgün cezamı çekmek için Sivas’a götüreceklerini söyleyince Ankara Emniyet Sarayı 6. katına yeniden getirilmiştim. Bu katta 1979 Eylül başında askı ve elektrik işkencesi görmüştüm.
Hırsızlık Masası bu kata taşınmış aynı zamanda bu masa sürgüne gideceklere de bakmaktaydı. 7-8 saat yakaladıkları hırsızlar içinde kaldım. İşkenceye götürdüklerinin bağırtılarını duyduğumda tüylerim diken diken olmuş, migren ağrılarım artmıştı. 5,5 yıl önce askı ve elektrikten bağırtılarım gözümün önüne gelmişti. Yakaladıkları 15 kişiye yakın hırsızların arasında ben de ayakta durmaktaydım. Bir sivil polis hırsızlara sırayla; “Ne çaldın” diye soruyor ve tokatlıyordu. Sıra bana geldiğinde üstüm başımın düzgün olmasına bakıp şaşkınca; “Sen ne çaldın” sorusuna; “Ben politik tutukluyum, sürgün cezamı çekmek için buraya getirildim” deyince, bana; “Lan politik tutukluların hırsızların içinde ne işi var” deyip elini kaldırıp tokat atacakken masadaki polis; “Ona karışma, o sürgüne gönderilecek,” deyince tokat yemekten kurtuldum. Beni götürecek polis de yanıma gelip: “Yol ödeneği 3 veya 4 gün sonra çıkacak, sen bodrumdaki nezarette kalmak istemiyorsan biletimi al ve yarın sabah Sivas’a gidelim” söyleyince biraz düşünüp tamam dedim. Polis; “Hanım da gelecek kayınpeder Sivaslı, 3 bilet alman lazım” deyince nezarette 3-4 gün kalmamak için kabul ettim. Beni bodrum kattaki nezarete getirdiler. Gece kaldığım nezarette diğer bir adıyla Müteferrika’da üçüncü kez kalışımdı.
Sabah beni götürecek polis 09.00’da beni nezaretten çıkarıp ellerime önden kelepçe vurdu. Emniyet Sarayı kapısında bekleyen bir polis arabasına bindik, hanımı da arabadaydı. Ankara Otobüs Garajına giderken beni götüren polis; “Okumuş ve efendi birisine benziyorsun, kelepçeni açıyorum. Kaçma teşebbüsüne girişeceğini de sanmıyorum,” diyerek kelepçelerimi çözünce teşekkür ettim. Garaja gelince önceden ısmarlanan 3 bilet parasını ödeyip otobüse bindik. Yolda mola yerinde yemek paralarını da ben ödedim. Sivas’a gitmeden önce babamın çocukluk arkadaşı ve yakın aile dostumuz olan Çermikli bir hâkim, Sivas adliyesinde görev yapan bir hâkim arkadaşına sürgün yerimin değiştirilmesi için bana yardımcı olmasını içeren bir mektup da vermiş cebimdeydi.
Akşama doğru Sivas’a gelince İl Emniyet Müdürlüğü’ne gidip beni getiren polis bir tutanakla beni teslim etti. Nöbetçi komiser birkaç yere telefon ettikten sonra; “Mesai saati bittiği için geceyi burada geçireceğimi” söyleyip kimliğimi, nereli olduğumu, tahsil durumumu ve sağ-sol hangisinden ceza aldığımı sorunca cevapladım. Bana; Mühendis olacaktın bir yılın kalmıştı, yazık olmuş, diye de sitem edip; “Aşağıdaki nezaret kötü, istersen bu kanepelerde sabahlaya bilirsin” söyleyince teşekkür ettim. Dün gece Ankara Emniyet Sarayı nezaretinde uyuyamamıştım, burada kanepede arada bir uyukluyor her gelen telefon sesinden de uyanıyordum. Sabah nöbetçi komiser gitmeden bana kahvaltılık şeyler yakındaki bir restorandan ısmarladı, gelince parasını ödeyip çayla birlikte gelen bir tas mercimek çorbasını ekmekle yedim.
Sabah göreve başlayan komiser bana; “Şehir Karakolu’nda imzaya başlayacağını, kalacağın bir otel ayarlayıp ismini bize bildireceğini, kimseyi tanıyıp tanımadığımı” sordu. Bir aile dostumuz hâkim tanıdığımın olduğunu, karakolda imzaya başlamadan önce onunla görüşmeye müsaade eder misiniz sorunca yanıma bir polis verip yakında olan adliye sarayına yürüyerek gittik. Hâkim odasındaydı ve kapıyı çalarak içeri girip kendimi tanıtıp mektubu ve sürgün kararını içeren mahkeme kâğıtlarını verdim. Hâkim mektubu okuyup sürgün kararı kâğıdına bakınca; “Bu ağır ceza işidir, gel ağır ceza hâkimine gidelim,” polise ise; “Dışarıda bekle,” deyince birlikte ağır ceza hâkiminin odasına gittik. Ağır ceza hâkimi sürgüne başlama kararına göz atıp beni getiren hâkime; “Bu askerler hukuktan, ceza muhakemeleri usulünden ve sürgün cezalar nasıl başlar haberleri yok.” Bir ceza kanunu kitabını çıkarıp sürgün maddesini okuyarak; “Gözetim altına alınma meşruten tahliyesinden sonra başlar. Daha üç yılı var, hemen bir karar alıp hem polise hem de ilgili mahkemeye göndereyim,” dedi. Dışarı çıkıp kararın yazılmasını bekledim. 15 dakika sonra ceza hâkimi iki nüshalık kararın birini beni getiren polise, diğerini de bana verip polise; “Bu serbest, sen görevine dön.” Bana da; “Git işine gücüne bak, üç yıl sonra başlayacaksın,” deyince elini öpmek istedim fakat vermedi.
İki hâkime de teşekkür edip hemen garaja gidip Ankara’ya giden ilk otobüs için bilet alıp Ankara’ya geldim. Benimle birlikte ailem de rahatlamıştı. Tekrar sağlık sorunlarım için doktor ve hastanede tanıdık aramaya başladım. Erteleme kararına ya Sivas adliyesinden bir savcı ya da Diyarbekir’den bir savcı veya hâkim itiraz ediyor. İtirazı önce kabul edilmiyor, ardından askeri Yargıtay’a, oradan da daireler kuruluna gidiyor. İşe Mardin Araplarından olan dönemin Adalet bakanı da girip hemen sürgün cezama başlama yazısı gönderiyor. Ankara’da kendime yeni bir düzen kurmak istiyor, bitirmek için bir yılım kaldığı okula müracaat etmiş fakat öğrenci affı süresini geçirdiğimden, ayrıca devlete yönelik suçlardan hüküm giydiğimden kabul edilmemiştim.
Tedavi olmaya çalışırken Ankara’daki evimiz basılıp koluma kelepçe vurularak yeniden Emniyet Sarayı’na götürüldüm. Bir komiser; “Etlik’te oturduğundan Keçiören Karakolu görev alanına girdiğini oraya götürün,” söyleyince, iki polis beni Keçiören karakoluna götürdü. Karakoldaki bir komiser hangi görüşten ceza aldığımı sorar sormaz hiç beklemediğim bir anda karın boşluğuma sert bir yumruk indirince nefes alamaz duruma gelmiştim. İkinci yumrukta beni getiren polis araya girip komiseri engelledi.
(Devamı var)