Hüseyin Akıncı
Kemal, İsmet, Çakmak diye birkaç adam bir olmuş bir çiftlik kurmak istemiş, ama geniş ve büyük bir çiftlik için başka ortaklara ihtiyaç duyulmuş. Kuracakları çiftliğin yanında Baran, Zinar, Rojhat denen şahıslara ait büyük araziler varmış, Kemal arkadaşlarını toplar ve onlara hitaben şöyle der:
- Bakın arkadaşlar çok büyük ve geniş bir çiftlik kurmamız için mutlaka Baran'ı, Zinar'ı, Rojhat'ı ortaklık için ikna etmemiz lazım. Yani onlara çiftlikte yetiştireceğimiz inekleri, bozkurt itleri ve yörenin en iyi cins tilkileri ile koca koca öküzleri yetiştirip ne kadar kâra geçeceğimizi onlara anlatmamız ve ikna etmemiz şarttır, demiş.
İsmet hemen söz istemiş ve şöyle demiş:
Bakın arkadaşlar, ben Baranı ve diğer arkadaşları çok iyi tanıyorum onlara kârdan bahsetmekle ikna olmayacaklarını iyi biliyorum. Anlayacağınız çıkar cümlesinin anlamını dahi bilmiyorlar. Yani çıkarları neyi gerektirir neyi gerektirmez konusunda hiç ama hiç bir bilgileri yok. Onun için ben onları nasıl ikna edeceğimi tahmin edebiliyorum. Kıymet-i harbiyesi olmayan bir inşallahla iki maşallahla söze girip, "namuslusunuz, mertsiniz, cesursunuz ve sizin gibi aynı dini aynı mezhebi paylaştığımız için çok şanslı ve sevinçliyiz, çok gururluyuz" dediğim zaman yüzde yüz ikna olacaklarından eminim, der.
Çakmak da dayanmamış o da söz almış:
- Bakın arkadaşlar, ben de İsmet'in dediklerine katılıyorum onun için söyle heybetli elbiselerimizi giyinip yanlarına gittiğimizde ne kadar cesur olduklarından da bahsedersek onların cesur, mert damarlarını daha da ateşlemiş oluruz. Biraz da silah, altın gibi bir şeyleri hediye olarak verdik mi kesin ve kesin bizim ortaklık teklifimizi kabul ederler, demiş.
Kemal, İsmet ve Çakmak, Baran Zinar ve Rojhat’ın yanına gitmek için yola düşerler. Yanlarına vardıklarında Kemal hemen söze başlamış, çiftlik şöyle olacak böyle olacak has ve has bozkurt köpekleri yetiştirilecek kafası iri kocaman öküzler’le, birazda Avrupa karışımı Hollanda inekleri olacak. Bu kadar şu kadar kâr edeceğiz hep birlikte zengin olup beraber içeceğiz yiyeceğiz demiş.
Baran, Zinar ve Rojhat ise Kemalin söylediklerine karşılık “bizim de Reşo, Beşo, Ferşo isimli çeşit çeşit köpeklerin olduğunu, kendi ahirini bile bir vuruşta yıkan ve yiyecek konulan dellavini dahi ayağıyla yüz metrelerce fırlatan, kocabaşlı öküzlerin de olduğunu,şuralı buralı cins ineklerden geçilmediğini dolayısıyla senin teklifin ve söylediklerin bize cazip gelmiyor” demişler.
İsmet hemen Kemali çimdiklemiş “Yahu Kemal sana söyledim sen hele sabret ben şimdi hal ederim” demiş ve lafa girmiş:
Bakın arkadaşlar ben bir kaç saatle kahraman babalarınızın kahramanlıklarını anlatmakla bitirmeyeceğim. Dedeleriniz ne kadar namuslu abideler olduklarını yıllarca anlatsam bitiremem. Mertlikleri ise bir asır anlatsam yetmez. Yani Allah ne kadar cesaret, ne kadar mertlik, ne kadar namus varsa onlara vermiş ve sizlerde bu asil, namuslu, cesur, mert insanların evlatlarısınız, anlayacağınız sizinle ortaklık yapmak şerefini bize verirseniz memnun kalırız, demiş. İsmet anlattıkça Baranın, Zinarın ve Rojhatın koltukları şişmişte şişmiş, bıyıkları çevire çevire koçun kulakları gibi uzamış.
Çakmak söze başlamak üzere iken Baran ve arkadaşları hemen ayağa kalkarak:
- Söze fazla gerek yok, biz sizinle ortaklık yapmak için hazırız, demişler.
Kemal hemen kalemini ve kâğıdını çıkarmış “o zaman şartlarınızı söyleyin bende yazıp sonrada karşılıklı imzalarız” demiş. İsmet yine Kemali çimdiklemiş ve söze girmiş:
-Ne gerek var Kemal, inanıyorum ki Baran ve arkadaşları senin bu isteğine çok içerlemişler ama o kadar misafirperver o kadar fedakâr o kadar dostuna insanlar olduklarından ses çıkarmıyorlar demiş. Kaldı ki bizim o kadar akrabalarımız varken biz onlara ortak olmak istediğimizin nedeni onların fedakâr cesur ve namuslu olduklarından dolayı olduğunu anlıyorlardır. Onun için ne gerek var böyle şeylere, önemli olan bir birimize güvenmektir, der.
Hikaye İkinci Bölümle Devam Edecek...