Şaban Aslan
Irak Savaşı kaçınılmaz duruma gelmişti. ABD’nin öncülüğündeki koalisyon güçleri, Irak’ı vurmaya hazırlanıyorlardı. Baştan itibaren, Kürtler durumun ciddiyetini anlamıştı. Daha önceden savaşla ilgili konularda ABD ile Kürtler arasında bazı ilişkilerin kurulduğu biliniyordu. Durumun ciddiyetini kavrayan Kürt yöneticileri dikkatli davranmaya başlayarak, ABD ile diyaloğa girerek daha çok dikkatli davranmaya başladılar. ABD ve Kürtler arasında oluşan anlaşma gereği Kürtler çok dikkatli davranmak zorundaydılar.
İlk aşamada Peşmergeler Kürdistan dağlarında tatbikat yaparak savaşa hazırlanıyorlardı. Savaş başlamadan peşmergeler yaptıkları tatbikatlarda pusu kurma, saldırı ve dinlenme eğitimi ile beraber alıyorlardı. Kerkük ve Musul’daki dağlık alanda üniformalı peşmergeler kaydırıldı. Pusu saldırı ve dinleme eğitimiyle beraber hiç görmedikleri kara savaşında ve kullanılan her çeşit silahların eğitimini alıyorlardı. Yüzün üzerinde Kürt savaşçıları dağlarda gerilla eğitimini yapmaya başladılar. Düzenli ordulara karşı savaş deneyimini öğrenen Kürt savaşçıları için bu zor bir iş değildi. Saldırı ve savunma onlar için hayatın bir parçası olmuştu. Karşılarındaki düşmanlarını yenmek için her türlü savaş koşullarını öğrenmişlerdi.
ABD’nin verdiği yeni silahlarla, Kürt savaşçıları savaşa hazırlanıyorlardı. Kürtler bu savaşın kendileri için bir kurtuluş savaşı olduğunu biliyorlardı. Düşmanlarına karşı bütün güçleriyle savaşıyorlardı. Savaşın dışında başka alternatifleri kalmamıştı.
Kürt savaşçıları dağlarda savaş hazırlıklarını yaparken Yalnız Irak’taki rejim güçlerini dikkate alarak savaşa hazırlanıyorlardı. Komşu ülkelerden gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı da dikkatli davranmak zorundaydılar. Kürt kuvvetleri her türlü tehlikeyi dikkate alarak savaşa hazırlanıyorlardı. Herkesin bilmesi gereken savaş bir satranç oyunudur. Hata yapan kayıp eder ve bedelini çok ağır öder. Karşı tarafa yenilmemek için çok dikkatli hareket etmek gerekiyor.
Kürtler, Araplar, Türkler ve Acemle(İranlılar) birbirileri çok iyi tanıyan milletlerdir. Olaylara dikkatle bakıldığı zaman bu dört millet hiçbir zaman ciddi olarak birbirilerine güvenmemişler. Güven olayı çok önemli ve ciddi bir olaydır. Demokrasi kavramları aldatmacadan başka bir olay değildir.Her devletin yöneticileri kendi ülkesinin çıkarları doğrultusuna hareket ediyor. Bunu bilmeyen diplomatlar demokrasi kavramlarında başarılı olamazlar.
Araplar arasındaki devlet yöneticilerinden Kral Faysal herkesten daha iyi, canavar ruhlu Saddam Hüseyni tanıyordu. Arap milliyetçiliği meşhurdur. İran-Irak savaşı döneminde Suudi Arabistan Kralı Faysal, Kuveyt Yöneticilerini ikna ederek iki ülkenin liderleri para olarak Saddam Hüseyin’e 38 milyar dolar karşılıksız olarak verdiler. Diğer Arap devletlerinin verdiği para miktarını öğrenemedin. “ Savaştan önceki günlerde yayınlanan Milliyet Gazetesi haberidir.”
Azor adalarında ABD Başkanı Bush, İngiltere Başbakanı Blair ve Azmar’ın, Saddam’a verdikleri süre son 24 saat ile birlikte operasyon için geri sayım başladı.
ABD ve İngiltere Birleşmiş Milletlerin karar çıkaracaklarına inandıkları için Azor adalarında savaş kararını aldılar.
ABD ve İngiltere yanlarına aldıkları otuz devletin askerleriyle beraber Irak’ı vuracakları kesinleşti. Türkiye de bazı gruplar ve düşüncelerin tepkileri yükselirken dışarda, Güvenlik Konseyinin tutumu Türk Hükümetini bir kararsızlığa doğru götürüyordu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer uluslararası kanunu ileri sürerek savaşa karşı çıkıyordu. Genelkurmay kadrosu kesin bir tavır takınmıyordu. İkinci Körfez savaşını tamamen yeni iktidara gelen Ak Parti yöneticilerine bırakmıştı.
Bunların tümünde daha önemli olay, Türkiye de muhafazakâr düşünceyi savunan ve yeni kurulan bir siyasi parti girdiği ilk seçimde 370’e yakın milletvekili ile yeni iktidar olmuştu. Muhafazakâr kesimin oylarıyla iktidara gelen yeni hükümet aniden ABD ve Irak savaşıyla karşı karşıya kaldılar. Türkiye de ki Müslümanlar, Hıristiyan bir devletin, Müslüman bir devlete karşı savaşması ister istemez muhafazakârlar Hıristiyan devlete karşı Müslüman devletini destekler. Bunların tümü bir araya geldiği zaman iktidarın ikinci tezkereyi ağırdan almaları kaçınılmaz oldu.
Siyasi iktidarın bu şekilde tavır alması onlara göre doğaldı. ABD yönetimi Türkiye’ye karşı soğuk davranıyordu. ABD yönetimi huzursuz eden olay, Türk hükümetinin değişik beyanlarla verdiği desteğin geri çekilmesi oldu. Ankara hükümetinin kararsız davranması ABD’yi tedirgin etmişti. Bu politika siyasi alanda, Kuzey Iraktaki kritik gelişmelerde etkileri büyük bir huzursuzluk yaratıyordu. Kürt kuvvetlerinin karşı koymaları üzerine kuzey cephesinde Kürt ve Türk çatışması ABD askerlerin karşılarına çıkması beklenmeyen olaylara sebebiyet verme ihtimali çok büyüktü.
İskenderun’dan Silopi’ye kadar yapılan büyük askeri yığınak savaşı kaçınılmaz olarak gösteriyordu. Bu konuda askeri ve strateji uzman olmanın bir gereği yoktu.
ABD Başkanı George W.Bush’un özel temsilcisi ZalmayHalilzad, Ankara’ya gelerek Irak’ın savaş sonrası yapılmasına ilişkin çalışmalarına devam ediyordu. ABD yalnız Ankara’yla değil birçok devletlerle ve aynı zamanda Mesut Barzani ve Celal Talabani’ninilişkilerini çok sıcak tutuyorlardı.
Bush’un Başbakan Erdoğan’a gönderdiği mektupta Türk askerlerin Güney Kürdistan topraklarına girmesi durumunda Kürtlerle Türkler arasında çatışma çıkacağına dair uyarıda bulunmuştu. ABD (B) planını uygulamaya koyduktan sonra, Türkiye’ye ihtiyacı kalmamıştı. Görüşmelerin ve konuşmaların içerik bakımından artık bir anlam teşkil etmiyordu. Yapılan görüşmeler yüzeyseldi. Genel Kurmaya göre ABD’nin Güney Kürdistan’daki “Kürt kartı” nedeniyle ipleri koparmadan yana olmadığını gösteriyordu. Tabii ki Washington kendi istekleri doğrultusunda hareket ediyordu.
1 Mart tezkeresi olarak adlandırılan tezkere, Meclise sunulacağı günlerde, Türkiye’de bazı kişiler ayrı görüş ve düşünceleri ileri sürümeye devam ediyorlardı. Kimilerine göre Türkiye hiç bir şekilde bu savaşa müdahale etmemeleri gerekiyordu. ABD ile hiçbir anlaşmaya girmemelidir.
Üçüncü tezkere TBMM de kabul edildiği halde Amerikan, Türkiye’nin askerlerini Güney Kürdistan topraklarına sokmadı. Türk Hükümeti çok ısrar ettiği halde ABD bildiği şekilde hareket etmeye davam etti.
ABD Başkanı George Bush, Saddam Hüseyin’e ültimatom verirken, Türk Hükümeti savaşın kaçınılmaz olduğunu fark etti. Artık olan olmuştu. Türk Hükümeti baştan işi ağırdan almıştı. Türkiye için en önemli olay kuzey Irak’takiKürt olayı idi. Türk Hükümeti bütün ağırlığını, Güney Kürdistan’da Kürt Devleti’n kurulmamasıydı. Türk tezi ABD ve Kürtlerin hesabına gelmiyordu. Güney Kürdistan da Federe Kürt Devleti kuruldu. Kıyamet kopmadı, denizle kabarmadı, uçan kuşlar zarar görmedi ve saire vesaire.