BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA, 1916 KÜRD TEHCİRİYLE ANADOLU’YA SAVURULAN AİLELER VE TANINMIŞ KİŞİLER
(ASİMİLASYON DEĞİRMENİNDE ÖĞÜTÜLENLER…)
Birinci Dünya Savaşı sırasında, yoğunluklu olarak 1916 yılında gerçekleşen büyük Kürd Tehciri, 1915 yılı başlarında, Van’ın Rusya tarafından işgal edilmesi ve Van şehir merkezindeki yönetimin, büyük oranda Ermenilere geçmesinin ardından, bu bölgeden başladı. Van civarında, Osmanlı-İran sınırının iki tarafındaki Kürd aşiretleri, 1915 yılı başlarında, bölgedeki savaşın ön cephesinde, savaşın ilk kurbanları oldular ve bölgeden, Batı’ya göç ettirildiler.
Van’dan göçertilen ailelerden biri de Yaşar Kemal’in ailesidir. Babası Sadık Bey, annesi Nigâr Hanım, Van Muradiye-Erciş ilçesi, Ernis köyünde (Günseli kasabası) yaşıyorlardı. Kürd Luvan (Livili) aşiretine mensupturlar. Yaşar Kemal, Luvan Aşireti lideri ve aynı zamanda alay komutanı olan Gulihan Bey’in, babasının amcası olduğunu söylüyor. Gülihan Bey ve Yaşar Kemal’in amcası Mehmet Bey de önce onlarla yola çıkmışlar. Gülihan Bey Diyarbakır’da kalmış, Mehmet Bey, daha önce kafileden ayrılmış. Savaştan sonra köyüne dönebilen Mehmet Bey, 1999 yılında 104 yaşında iken vefat etti. Yaşar Kemal, amcası oğlu Hüseyin’in ilginç yaşam öyküsünü de “Yağmurcuk Kuşu-Kimsecik 1” romanında anlatıyor.
Yaşar Kemal’in, Fransız gazeteci Alain Bosquet ile 1987 yılında yaptığı söyleşi, “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor” adıyla kitap hâlinde yayımlandı. Y. Kemal söyleşide, annesinin aktarımıyla bu sürgünle ilgili önemli bilgiler veriyor. Söyleşiye şöyle başlıyor: “1915 bahar ayları olacak. Yukarıdan Osmanlı Ordusu’nu bozmuş Rus Ordusu, Süphan Dağının oralardan top sesleriyle köye akıyor…”
Yaşar Kemal’in babası Sadık Bey’in, Tahir ve Salih adlı iki kardeşi vardı. Ortanca kardeş Salih, Van’dan Adana’ya göç sırasında yolda vefat etmiş. Babası, Tahir amcası, Hacer halası ve özellikle annesi, Van’dan, Diyarbakır’a, Urfa’ya, Adana’ya kadar, yaklaşık bir buçuk yıl süren muhacirliklerini, detaylarıyla anlatıyorlar.
Bu anlatımlarda ilginç bir nokta var. Yaşar Kemal, sürgünlüklerinin 1915 bahar aylarında başladığını söylüyor. Genel olarak o tarihlerde, Van’dan Ermeni tehciri olduğu bilinir. “1916 Kürd Tehciri” çalışmasını yaparken ben de hayretle, Van Gölü’nün doğusundan ve Van merkezden, 1915 yılı başlarında, Ermenilerin değil, Müslüman Kürdlerin göçtüğünü veya sürüldüğünü öğrendim. O sıralarda, Erzurum, Muş, Bitlis, daha Rus işgaline girmemiş, oralarda Ermeni Tehciri başlamıştı; Ermeniler sürülüyor, katlediliyorlardı. Ama Van, Rus işgaline girdiği ve şehirde Ermeni yönetimi olduğu için orada Ermeni tehciri henüz yoktu. Yani 1916 yılında, Erzurum ve Bitlis’te yoğunlaşacak olan Kürd Tehciri, 1915’te Van’dan başlamıştı.
Kayıtlardan, o dönemde, Yaşar Kemal’in ailesinin de içinde bulunduğu çoğu Kürd, yaklaşık 40 bin Müslüman kişinin Van’dan göç ettirildiğini anlıyoruz. Van’da kimsesiz bir çocuk olarak ortada kalan Mehmet Ruhi (Ruhi Su) da bunlardan biri.
Göçertilen Kürdler, İttihat-Terakki Cemiyeti Başkanı ve Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’nın emirleri doğrultusunda, asimilasyon amacıyla, Kürd illerinden uzaklaştırılmışlar ve onun gizli talimatlarıyla, yerli nüfusun % 5’ini geçmeyecek şekilde, İç ve Batı Anadolu’daki çeşitli yerlere iskân edilmişlerdir. Bu yerleşim bölgelerinden biri de Adana’dır. Yaşar Kemal’in ailesi gibi pek çok aile, aralarında Kürdçe konuşmasın diye köylere tek tek dağıtılmışlar. Y. Kemal, Kadirli’ye gelen Adana Muhacirin Komisyonu başkanının emriyle, bir Türkmen köyü olan Hemite’ye (Gökçeadam) yerleştirildiklerini belirtiyor. Asıl adı Kemal Sadık olan ve daha sonra Gökçeli soyadını alan Yaşar Kemal, 1923 yılında bu köyde doğmuştur.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında göçertilen yüzbinlerce Kürd insanı, yol koşullarında ve salgın hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirirken yaşayıp Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtılanlar da zamanla kimliklerini yitirmiş, erimiş, kaybolmuşlardır. Yaşar Kemal ve benzeri bazı ünlülerin durumunu kısmen bilebiliyoruz. Durumu hakkında hiç bilgi sahibi olmadığımız yüzbinlerce Kürd, Anadolu içlerinde, asimilasyon değirmeninde öğütülmüştür. Bir çoğunun etnik kimliğinden haberi bile yoktur.
Y. Kemal, başından beri, İnce Memed romanı dahil, pek çok eserinde Kürdleri konu aldı. Ancak Kürd kimliğine, 1993 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a gönderdiği Kürd Mektubu ve 1995 yılında, Türkiye’de Kürd meselesiyle ilgili olarak Alman dergisi Der Spiegel’de yayımlanan yazısından sonra sahip çıkmaya başladı. Son dönemlerde, kimliğine yeteri kadar sahip çıkamamanın pişmanlığını yaşadı.
Y. Kemal’in bir çok eserinde, Birinci Dünya Savaşı Kürd sürgünü, Çukurova Kürdleri, genel olarak Kürdler, genişçe yer almaktadır. “Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, Alain Bosquet ile Görüşmeler” adlı kitapta, Y. Kemal, özellikle annesinin anlatımıyla ailesiyle ilgili geniş bilgiler veriyor. Ayrıca Kimsecik roman üçlüsünde (Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı ve Kanın Sesi), baştan sona ailesi konu ediliyor.
28 Şubat 2015 tarihinde (ailesinin sürgününün 100. yılında!) aramızdan ayrılan Yaşar Kemal’i saygıyla anıyorum…
CT
(NOT: İki gün sonra, “Film Yönetmeni ATIF YILMAZ, Elâzığ Palu’dan Mersin’e”, daha sonra, “Ozan MEHMET RUHİ SU, Van’dan Adana’ya”)
kurduğu bilinmektedir. Büyük bir dinî dergâhın ve medresenin oluşturulduğu Arvas Köyü, zamanla Kadirî tarikatının en önemli merkezi oldu.
TIKLAYINIZ: 1916 KÜRD SÜRGÜNLERİ VE BAŞKA DEĞİRMENLERE SU TAŞIYANLAR...
1-) HALICI AİLESİ, Bingöl’den Konya’ya
TIKLAYINIZ: BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA, 1916 KÜRD TEHCİRİYLE ANADOLU’YA SAVURULAN AİLELER VE TANINMIŞ KİŞİLER (2)
2-) YÜKSEL AİLESİ, Bitlis’ten Konya’ya
3-) ARVASİ AİLESİ, Van’dan İstanbul’a