Ortak insani değerlerin ifade tarzı haline gelmiş kimi kavram ve sembollerin nasıl kötü amaçlara alet edileceği söz konusu olduğunda akla gelebilecek ilk başvuru kaynağı Türk Devleti’dir. Çokça örnekleri bulunan bu zihniyetin ilk akla gelen numunesi ‘Kıbrıs Barış Harekatı’dır. Sonradan ortaya çıktığı üzere Türk Devleti, bu savaşı gerçekleştirmek için işlenmedik suç bırakmamış. ‘Barış’ gibi yüce bir kavram altında gerçekleştirdiği savaş ve işgal, günümüzde dahi bütün olumsuz sonuçlarıyla devam etmektedir.
Bir diğer ‘ünlü’ saldırısı, sözde ‘Hayata Dönüş Operasyonu’dur ki onlarca tutuklunun hayatına mal olmuştur. Gayet barışçıl yöntemler kullanarak hak talebinde bulunan yüzlerce siyasal tutsak ‘Hayata Dönüş’ adı altında ölüme mahkum edilmiştir.
‘Zeytin Dalı’ saldırısı en son örneklerden biridir. Daha şimdiden yüzlerce sivilin katledilmesiyle övünen bir anlayışın göstergesidir. Öyle ki bu barışı ve kardeşliğe temsil eden Zeytin Dalı en vahşi saldırıların sembolü haline getirilmiş durumdadır. Bundan böyle ‘Zeytin dalı uzatmak’ artık barışın ve kardeşliğin ifade tarzı olamayacak. Bunun en açık örneği, savaşın insan sağlığı bakımından kötü sonuçlar ürettiğini açıklayan TTB Yönetiminin göz altına alınması, bir kısmının meslekten ihraç edilmesidir.‘Zeytin Dalı’ hem dışarda hem de içerde en masum taleplerin dahi bastırıldığı hoyrat bir savaşın sembolü haline getirilmiştir. Dünyadaki yerleşik kanaati değiştirmesi zor olsa da bu köhne zihniyetin, Türkiye coğrafyasında boy verecek yeni kuşakların dünya değerleriyle tezat bir bilince kavuşmasını teşvik edeceğini söylemek abartı olmayacaktır. Barışı ve kardeşliği, iyi niyeti temsil eden Zeytin Dalı, Türkiye realitesinde artık savaşa, savaşa karşı çıkan girişimlerin bastırılmasına vesile olabilecek bir kavramdır artık.
İnsanlık krizi
Kuşkusuz T.C. Devleti’nin masum kavramlar altında sürdürdüğü bu savaş insanlık adına büyük bir utançtır. Fakat denilebilir ki onun kadar utanç verici olan, bu gayri ahlaki kumpas sahnelenirken dünya kamuoyunun sessiz kalmasıdır. Öyle ki, Zeytin Dalı’ndan hareketle barışçıl olduğu safsatası altında gerçekleştirilen kirli savaşın yaratmış olduğu tahribat, bombalanan köyler, katledilen masum ve savunmasız insanlar, adeta olması gereken bir vaka bazında ele alınmakta, neredeyse, ‘söz konusu Kürtlerin imhası ise telaşlanacak bir şey yoktur’ sözüne gerçeklik kazandırmaktadır.
Bir zamanlar doluştukları bir gemi ile bir limandan ötekine geçen fakat sığınacak bir ülke bulamayan Yahudileri ifade eden ‘Lanetliler Gemisi’, 21.yy’da Kürtler nezdinde yeniden sahneleniyor. Henüz Şengal’in yaraları sarılmamışken ve iradesi işgal edilen Kerkük’ün dumanı tütüyorken, Afrin’in hedef alınması ve bütün dünyanın gözleri önünde adeta ateşle imtihana tabi tutulması ancak bu şekilde tanımlanabilir. Bugün, dünyanın ‘lanetlileri’, bölge ve dünya devletlerinin saldırıları karşısında gördükleri zulmü hak etmiş olarak görülen ender milletlerden biridir Kürtler. Ermeniler, Yahudiler ve Kürtler, modern dünyanın çıkara endeksli ilişkilerinin kurbanlarındandırlar. Ermeniler ile Yahudiler bir devlete sahip oldukları için bu uluslararası zulmün tesirinden kurtulmayı başardılar; fakat devletsiz milletlerin en büyüğü olan Kürtler, ateşle imtihana devam ediyorlar.
Kuşkusuz bu, dünya ve bölge siyasetini manipüle eden devletlerin yanı sıra büyük bir insanlık krizidir; dünya devletlerini bir yana bırakalım, insan hakları kuruluşları, daha iyi bir dünya öngören siyasal partiler, meslek ve sivil toplum kuruluşlarının bu insanlık suçu karşısında sessiz kalmaları başka türlü izah edilemez.
Kim sorumlu?
Güney Kürdistan’ın Referandum sonrasında yeniden işgal edilmesi nedeniyle itham edilen ABD’nin Kürtlere ihanet etmediğini söyleyen biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Afrin somutunda da herhangi bir gücün Kürtlere ihanetinden söz edemeyiz. Modern lügatta bu ihanet kavramı, öncesinde yapılan anlaşmalar yoksa, ihanet derekesinde görülmemektedir. Afrin somutunda da böyle bir durumdan söz edemeyiz. Gerek PYD/YPG gerekse Rusya, Afrin’in savunulması konusunda herhangi bir angajman içine girdiklerini bugüne kadar açıklamış değildirler.
Ancak bu durum, varlığını Kürt düşmanlığı üzerinde ifade eden bir gücün Afrin’e girmesi karşısında Rusya’nın ya da dünya siyasetinde etkisi olan herhangi bir devletin sessiz kalmasına haklılık kazandırmaz. İhanet ile insanlık değerlerine aykırı davranmak arasında hiçbir fark yoktur. Bu, aynı yeryüzünü paylaşmaktan ileri gelen ortak bir sorumluluktur. İnsanlığın devamı için bağlı kalmamız gereken değerler çerçevesinde Afrin’e baktığımızda söyleyebileceğimiz tek şey şudur: Sorumlusunuz! Aynı yer yüzünü paylaşmaktan ileri gelen insanlık değerlerine bağlı kalmak mükellefiyetine aykırı
davrandığınız için sorumlu ve suçlusunuz! Ermenilerin, Yahudilerin, Afrika, Asya ve Amerika Kıtasında servetlerinize servet katmak için yaşama hakkı ellerinden alınan bütün insanlığın katledilmesinden sorumlu olduğunuz gibi Afrin’den, Kerkük’ten, Şengal’den sorumlusunuz! ABD, Avrupa, Rusya ve bunların ardısıra yürüyen bütün devletler: Bizimle yapmış olduğunuz herhangi bir anlaşmaya aykırı hareket ettiğiniz için değil, aynı yer yüzünü paylaştığımız için uymak ve korumakla mükellef olduğumuz insani değerlere aykırı hareket ettiğiniz için sorumlu ve suçlusunuz, göz yummak bugün katliama ortaklıktır!
Peki biz, ülkemizin Güneybatı’sında kendi birliğini oluşturmamakta ‘yeminli’ Kürt tarafı olarak, neredeyiz, ne yapıyoruz? İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batırmamız gerektiğinin bilincinde miyiz? 08.02.2018