Yezda
Metin Aktaş
Aram Yayınevi
Benim adım Yezda. Sofu bir Ezidi olmam için babam bana Ezidi dininin peygamberi Şeyh Adi'nin annesinin adını vermiş. Çünkü ben Ezidilerin Laleş'e yaptıkları kutsal hac yolculuğunda, Laleş'te Şeyh Adi'nin tapınağında miladi takvime göre 1999, hicri takvime göre 1420, rumi takvime göre 1415, Ezidi takvimine göre 6750 yılında dünyaya gelmiş ve Laleş'teki zemzem suyuyla yıkanarak kutsanmışım. Dünyaya gözlerimi açtığım gün, Şeyh Adi tapınağında zemzem suyuyla yıkanıp kutsanırken, babam bana Şeyh Adi'nin öyküsünü anlatarak, bundan sonra Şeyh Adi'nin beni her türlü kötülükten koruyacağını söylemiş. O gün zemzem suyunda yıkanıp kutsanırken babamın bana anlattığı ama benimse ancak yıllar sonra anladığım Şeyh Adi'nin öyküsünü anlatmakla başlayayım. Çünkü başıma gelen felaketlerde bu öykünün yadsınmaz bir rolü var.
Babam Şeyh Adi'nin öyküsünü, her zaman ilk defa anlatıyormuş gibi ve sanki çocuklarından biri ölmüş gibi gözyaşları dökerek anlatırdı. Belki yüzlerce kez babamdan bu öyküyü dinledim. Fakat tam şu an, şu olup bitenlerden sonra, ezbere bildiğim bu öyküyü anlatırken hata yaparsam Tanrı Ezda, Melek Tawus, Şeyh Adi beni bağışlasın!
Şengal’de Araplarla Êzidî Kürtlerin yaşadığı bir köy, o köyde genç bir kadın, ve IŞİD’in barbar saldısı...
Bülent Ulus, Yezda romanı hakkında yazdı
Ortadoğu’da azınlık olmak, azınlık olarak yaşamını sürdürmek zor. İnançların, düşüncelerin, gelenek ve göreneklerin “kutsallaş(tırıl)arak” insan yaşamının üzerinde sorgulanamaz dogmalara dönüştüğü bu topraklarda ‘farklı’ olmak acı demek, ölüm demek... İşte bu zorlu bölgede birçok tarihsel kırım sonrası ‘azınlık’ haline getirilmiş, bir köşede unutulmuş halleriyle yaşama tutunmaya çalışan Êzidîlerin 2014 yılında Şengal’de yaşadıkları İŞİD işgalinden sonraki acılı hayatlarından bir kesit sunan bir roman Yezda.
Yezda, Sünni Müslüman Araplarla Êzidî Kürtlerin iç içe yaşadığı bir köyde yaşayan Êzidî Piri Casim’in kızıdır. Ortadoğu’da giderek güçlenen Selefilik onların köylerinde de örgütlenmeye başlamıştır. Her türlü inançsal, yaşamsal farklılığı şiddetle yok etmeyi amaçlayan bu hareket güçlendikçe Êzidîlere dönük baskılar da artar. Êzidî Piri Casim’in büyük kızı, Müslüman şeyhinin oğluna aşık olunca, doğmalaşmış inançlar devreye girer. Bir Müslüman’ın bir Êzidî’yle evlenmesinin cezası ölümdür! Yine, Êzidî inancından bir kızın da bir Müslüman’la evlenmesinin de cezası aynıdır. Sevdalı iki genç ölümü göze alarak kaçarlar. Bu ölesiye aşk hikayesinin sonrasını ise burada anlatmayalım...
Yezda’nın aşkının iç içe karıştığı bir başka boyut ise Sünni Müslümanlar arasında örgütlenmiş IŞİD’in Musul’u alması ve çok geçmeden Êzidîlerin yaşadığı Şengal bölgesine saldırmasıdır. Korkunç bir katliam başlar. Can havliyle Şengal dağına sığınan Êzidîlerin çevresi kuşatılır IŞİD’lilerce ve Yezda bu canavarların eline düşer. Sonrası, okuduğunuzda tüylerinizi diken diken edecek, dayanılmaz bir trajedi...
ÊZİDÎ KADININ ESİR OLMASI ŞERİAT TARZINDAN MI?
Metin Aktaş, romanında Êzidîlerin yaşadıklarını ve İŞİD zulmünü anlatırken, insan üstü kutsal tabulara dönüşmüş inançların, gelenek göreneklerin yarattığı çılgınlığı, Yezda’nın trajedisiyle birlikte gösterirken, aklımıza çeşitli soruların çengelleri asılır: Êzidî kadınların, kız çocuklarının esir alınarak köle pazarlarında satılması sadece IŞİD’in bir uygulaması mı, kökleri çok daha derinlere uzanan ve ‘şeriat’ denilen yaşam tarzının bir unsuru mu yoksa? Aktaş, kendimize sormaktan çekindiğimiz bu soruyla yüzleştirir okuyucuyu.
Bu yüzleştirmeye çağıran roman, köle pazarlarında satılan Êzidî kadınları için neler yapılabileceğinin de ipuçlarını veriyor. İnançlara sarılmakla bu kaostan kurtulmak mümkün mü? Romanın başında da vurgulandığı gibi, bir mesele, inanç ne kadar önemli olursa olsun, ne kadar geniş kitleler tarafından kabul edilirse edilsin insan yaşamından daha değerli olamaz. Eğer bir inanç, bir gelenek, farklı kültürlerden, ırklardan, uluslardan insanların bir arada yaşaması önünde engel haline gelmişse hiç düşünülmeden insan hayatından çıkarılmalıdır. Bu toprakların en yakıcı sorunlarından biridir. bu. Yezda, bu yakıcılığa parmak basan bir kitaptır. Zamanın ruhuna uymayan teolojilerin yaşam üzerindeki yıkıcılığını anlatır. Ülkelerinden kaçmış insanların, bir denizin ortasında ilkel bir lastik bota üşüşmüşken bile inançları için birbirlerine yaptıklarını okudukça, tahammülsüzlüğün hiç de istisna olmadığını, yaşam tarzımızı şekillendiren kaynaklarla iç içe olduğunu, teolojilerimizden kaynaklandığını görürüz.
Êzidî halkını kültürünü, hayat tarzını çok iyi anlatan bir roman Yezda romanı. Oldukça etkileyici sürükleyici bir kurgu ve güzel bir dil.
2016 yılının son günlerinde yayımlanan Yezda, ülkemizi ve bölgemizi kasıp kavuran dinsel taassubu, edebiyatın diliyle daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.