Yılbaşı kutlamalarını haram sayan İslamcılarla karşı çıkanlar arasındaki tartışmalar (2)

.

Faik Bulut Araştırmacı gazeteci, yazar 

Noel Ağacı önünde mutlu mesut görüntü veren Liverpool kulübünün yıldız futbolcusu Mısırlı Muhammed Salah ile ailesinin Instagram hesabı üzerinden fotoğraflarını paylaşması tartışmalara yol açtı.

İslam âlemindeki yılbaşı tartışmalarına, yasaklara karşı yaşanan tartışmalar hakkındaki dosyamıza devam ediyoruz…

Ali Aslan Topçuoğlu, aynı toplumda bulunan Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki ilişkilere dair Peygamber zamanından örnekler veriyor: 

Hz. Peygamber, gayrimüslimlerle selamlaşırken, 'Selam, hidâyete tâbi olanlara!' şeklinde söylemiştir. Ayrıca ehl-i kitap bir kişi, Müslüman bir kimseye, Müslümanların aralarında selamlaştığı gibi selam verdiği takdirde bunun selamını aynı üslup ve tarzda almak adaletin gereğidir.

Ancak Medine'de bir grup Yahudi, Hz. Peygamber'in bulunduğu meclise gelerek O'na ve arkadaşlarına, 'es-Sâmu aleyküm (ölüm sizin üzerinize olsun) ya Eba'l Kasım!' şeklinde selam vermişlerdir. Bu tarz selamlaşmalarda Hz. Peygamber de onların bu sözleri üzerine: 'Ve aleyküm (size de olsun)' şeklinde mukabelede bulunmuştur.

Sahabeler, 'ehl-i kitap bize selam veriyor; onların selamını nasıl alalım?' diye sorduğunda, Hz. Peygamber de 'Ve aleyküm, deyin' şeklinde onların selamının alınması yönünde tavsiyede bulunmuştur…

Nitekim kendisi de Müslümanlara örnek teşkil etmesi bakımından Müslümanlar, Yahudiler, putperestler ve müşriklerden oluşan bir topluluğa uğramış ve onlara selam vermiştir. Hz. Peygamber'in, 'Yahudiler ve Hıristiyanlarla karşılaşırsanız selamlaşmaya önce siz başlamayın' şeklindeki tavsiyeleri de bulunmaktadır.

Sosyal hayatta bireylerin en fazla karşılaştıkları ilişkilerden biri de komşuluk ilişkileridir. Komşuluğun toplumsal hayattaki öneminden dolayı Kur'an'da komşulara iyi davranılması tavsiye edilmektedir. 

Komşuluk hukuku gereği olarak, bir gayrimüslim hasta olursa, Müslüman komşularınca ziyaret edileceği; iyileşince geçmiş olsun dileklerinin iletileceği; cenazesi olduğu takdirde defin işlemlerinde ona yardımcı olunacağı ve başsağlığı dileneceği ifade edilmektedir. Ayrıca bir çocuğu dünyaya geldiğinde tebrik edilmesi İslâm ahlâkının bir gereğidir.

Müslümanların gayrimüslimlerin hastalanmaları halinde de onları ziyaret etmelerinde bir sakınca yoktur. Hz. Peygamber'in bir Yahudi çocuğunu hastayken ziyaret ettiği bilinmektedir.

Hadis kaynaklarında Hz. Peygamber'in ehl-i kitabın kestiklerinden yediği konusunda rivayetler mevcuttur. Nitekim Hayber Yahudileri, Hz. Peygamber'e bir koyunu zehirleyip hediye etmişlerdir. Hz. Peygamber, ondan bir parça almış, ağzına götürdükten sonra tükürmüştür… 

Orada Hz. Peygamber, hayvanı kesen kişinin Müslüman mı yoksa Yahudi mi olduğunu sormadan bu eti yemiştir. Ayrıca ehl-i kitap kişilerin yemeklerinden yiyenlere de ses çıkarmamıştır… 1

 

"Müslüman Noel Kutlamaz" pankartı / Fotoğraf: Twitter

Prof. Baskın Oran, 6 Ocak 2017 tarihli T24 internet gazetesinde yılbaşı konulu tartışmalara doğru bilgi ve tarih yanıyla katkıda bulunuyor: 

9 Eylül 2016'da tabutunu Erdoğan'ın da omuzladığı Kocatepe Camii imamı Kadir Temel, Çağlayangil'in 31 Aralık 1993'teki cenazesinde, şu anda zirve yapmakta olan yanlışlıklar manzumesini özetlemişti:

  1. Yılbaşı, Hıristiyanlığa dayanır;
  2. Milli ve manevi değerlerden sapmadır.

Prof. Baskın Oran, yılbaşı-Noel'i tarihi arka planına açıklık kazandırmıştı

Sırayla görelim: 

Bir: 1 Ocak yılbaşı Hıristiyanlığa filan dayanmaz. Dayanan, 25 Aralık Noel'dir ve bizde Hıristiyanlar tarafından kutlanır (Mihr tanrısının eski bayramına dayanan 6 Ocak'ta kutlayan Ortodoks Ermeniler hariç). 

Yılbaşı ise, Hıristiyanlıktan binlerce yıl öncesine, Mezopotamya'ya dayanır. Babilliler mart ortasında; Asurlular eylül ortasında; Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler 21 Eylül'de kutlardı. Dikkat ederseniz, doğanın mevsim dönümleridir.
Doğa bilimleriyle ilişkisini kesmiş Ortaçağ'da Hıristiyanlık bu tarihlerin yerine çeşitli dinsel günleri koydu: İsa'nın doğum tarihi (24-25 Aralık, Noel), sünnet günü (kullanılan takvime göre doğumundan 8 gün sonra, mesela Ermenilere göre 13 Ocak), İsa'nın Meryem'e müjdelendiği gün (25 Mart), İsa'nın diriliş günü (22 Mart-25 Nisan arası bir Pazar günü).

Papa XIII. Gregorius burada önemli. Jül Sezar'ın İÖ 46'da yaptırdığı ve Güneş'e dayanan Jülyen Takvim'i 1582'de Gregoriyen Takvim adıyla geliştirirken, İÖ 153'te Roma'nın yılbaşı kabul ettiği 1 Mart'ın yerine 1 Ocak'ı yılbaşı kabul etti. Ayrıca, yılbaşı geleneği Hıristiyanlıktan binlerce yıl eski olduğu için, 25 Aralık'taki Noel'i ona uydurup iki olayı birleştiriverdi (holy day = kutsal gün; holiday = tatil). Hıristiyanlığı kitlelere kabul ettirmek açısından çok da akılcı davranmış oldu. 

Hz. İsa'nın doğum günü olarak düşünülen 25 Aralık da yine akıllıcaydı: Roma dininin Güneş Şenliği günü…
 

Noel ve yılbaşı kutlaması karşıtı bir çağrı

İki: Yılbaşının milli ve manevi değerlerden sapmayla hiçbir ilgisi yoktur. Tam tersine.

Bir kere, İslam'da yılbaşı yasağı filan yoktu çünkü yılbaşı vardı: Hicri takvimin 1 Muharrem'i. Bu ayın Muharrem (= kutsal) diye anılmasının sebebi, Hz. Musa'nın Firavun'un zulmünden kurtulması, Hz. Nuh'un tufanının dinmesi, Hz. İbrahim'in ateşten kurtulması gibi peygamberler tarihi olaylarının vuku bulduğu ay olmasıydı.

Araplara Cahiliye devrinden kalmaydı. Yani İslam, aynen Hıristiyanlık gibi, paganlıktan kalma binlerce yıllık geleneği sürdürdü. Kendini kitlelere kabul ettirmek açısından çok da akılcı davranmış oldu.

İkincisi, Osmanlı'da Muharrem kutlamaları önemli bir gelenekti. Yüksek memurlar padişaha tebriklerini arza giderler, o da onlara Muharremiye denilen para ve armağanlar verirdi. Şairler aynı adla kasideler yazarlar, bahşiş alırlardı. Halk arasında da yeni yılın ilk günü ele geçen ilk paranın bereket getireceğine inanılırdı ki, bugün esnaftaki 'siftah' kavramıyla ilgili olabilir. 

Üçüncüsü, "İslami takvim" diye anılan ve Ay'a dayanan Hicri takvim, 1840'ta yerini Jülyen Takvim'i esas alan ve Romalılar gibi yılbaşını 1 Mart kabul eden Rumi takvime bıraktı. Adı tabii ki "Rum" yani Roma'dan gelir. 

Ama gelişim burada da durmadı.

1 Mart 1917'de, yani yine Osmanlı döneminde, 1 Ocak'ı yılbaşı alan Takvim-i Garbi kabul edildi. Bu Gregoriyen takvimin adı Cumhuriyet döneminde Miladi takvim olacak, 1926'da yasallaşacak, 1935 yılında da 1 Ocak resmî tatil ilan edilecektir. 1983'e kadar 1 Mart mali yılbaşı olmaya devam edecek, bu tarihte o da 1 Ocak olacaktır. 

Osmanlı halife sultanlarının 1840'tan beri uyguladığı Rumi takvim yeterince 'milli ve yerli' değilse, Osmanlı da olmasa gerektir. Ne yapacağız o zaman? O tarihten itibaren bütün halife sultanları 'gayri milli ve gayri yerli' ve hatta gâvur mu ilan edeceğiz?

Bazı İslamcıların Noel'i bahane edip 1 Ocak'a saldırmasının bir mantığı var tabii: 'Hıristiyan icadı Miladi yıl yerine Hicri yılı getirelim, ardından da adım adım İslam hukuku Şeriat'ı. 

İyi de, yılbaşına 'Hıristiyan icadı' deyince sadece tarih cahili olmakla kalmıyoruz, bir de mantık fukarası oluyoruz: 

Bırak Osmanlı'da Örfi hukukun (padişah kanunnamelerinin) Şer'i hukuktan (Şeriat'tan) çok daha önemli olmasını. Bırak, Bizans'tan aldığı kardeş katli kuralı Şeriat'la asla bağdaşmayan Fatih Sultan Mehmet'i (ve onun Kanunnamesini uygulayan bütün halife sultanları) bir kalemde silip atmak zorunda oluşumuzu. 2
 

Yazar-gazeteci Emine Hayri, El Ezher kurumunun dini söylemini yenilemesini istiyor / Görsel: YouTube

Mısırlı gazeteci ve yazar Emine Hayri, ülkesinde Noel Ağacı ve yılbaşı kutlamaları hususunda karşıt taraflar arasında her yıl yaşanan "yıllık söz düelloları" hakkındaki değerlendirmesini 29 Aralık 2022 tarihli Independent Arabia gazetesinde yayımladı. 

Yazma nedeni şuydu: Noel Ağacı önünde mutlu mesut görüntü veren Liverpool kulübünün yıldız futbolcusu Mısırlı Muhammed Salah ile ailesinin Instagram hesabı üzerinden fotoğraflarını paylaşmasının yol açtığı tartışma...
 

Futbolcu M. Salah'ın yayımladığı Noel Ağacı önündeki aile fotoğrafı tartışma yarattı

Hayranları paylaşımı beğenirken, dar görüşlüler ise M. Salah'ın böyle yapmakla "dinini terk ettiğini", "haram" olan bu edimi neticesinde "İslam'ın yurtdışındaki elçisi/temsilcisi" misyonundan uzaklaşarak "gayrimüslim bir ülkenin adetlerini alıp onlara benzediğini" iddia ettiler. 

Paylaşımı takip eden sayısı, Twitter üzerinden 70 milyona ve Instagram yoluyla 3 milyona ulaştı.

Olay gündem olunca; devreye giren psikiyatristler, antropologlar, tarihçiler ile gurbetteki göçmenler arasında da tartışılır oldu.

Kimi kesimler beğenilerini dile getirirken, karşı çıkan muhafazakâr ve bağnazlar yıldız futbolcunun "dindarlığından" şüphelendiklerini ifade ettiler.
 

Nevşehir'de ışıltılı Noel Ağacı tepkilere neden oldu / Görsel: FİB Haber

İlaveten: "Noel Ağacı" önünde çekilen aile fotoğrafını paylaşma meselesini gözden geçirmesini öğütlediler.

Müslüman sayılan Muhammed Salah'ın dini öğretiye (İslami akideye) sarılmasını ve bu haram'dan kurtulması için ünlü şeyhlere başvurmasını salık verdiler. 

İşin garip tarafı şuydu: Bu tartışmalar şiddetlenirken, İslam dünyasının en köklü okulu sayılan El Ezher Şeriat (İlahiyat) Üniversitesi şeyhi (rektörü) Ahmed El Tayyib Katolik dünyasının merkezi olan Vatikan'daki Papa Franciscus ile Doğu Hıristiyanları kilise temsilcilerini Noel münasebetiyle kutluyordu.

Şeyh'in tebrik mesajı, yılbaşı-Noel münasebetiyle Hıristiyanları kutlamanın haram-günah olduğunu ileri süren tekfirci-yasakçı bağnazlar arasında şok etkisi yarattı. 

El Ezher Şeyhi El Tayyib, kutlama mesajı iletmekle kalmadı; bunun gerekçesini de kamuoyuna açıklayarak yasakçı-tahrimci Müslüman kesimi "aşırılıkçı/köktendinci" şeklinde nitelemiş oldu. 

Aynı kesimi örnek alan takipçilerin de bu anlayışını eleştirdi. Bu açıklamayı binlerce kişi beğendi; "Şeyh El Tayyib'in insanlığa muhabbetinden ve onun gerçek İslam öğretisinden ilham almasından" bahsedildi.

Karşı çıkanlara göre ise Şeyh El Tayyib, İslam'ı anlama ve tefsir etme hususunda "tahrifat" yapmıştı.

Tutucu muhalifler, bu açıklamanın Mısır yönetimine "yağ çekme ve yalakalık yapma" anlamına geldiğini ileri sürdüler. 
 

Noel Kutlaması karşıtı bir afiş yazısı / Görsel: Twitter

Yazar Emine Hayri'ye göre vaziyet şuydu:

Kamuoyunun nazarında "yıldız" diye tanımlanan ünlüler takımı (sanatçı, artist, oyuncu, şarkıcı, yazar vs), dini inanç ve toplumsal aidiyetlerinden bağımsız bir şekilde yeni yıl münasebetiyle süslü Noel Ağacı önünde çektirdikleri görüntülerini biraz da şan şöhret olsun diye sosyal medyada hayranlarıyla paylaşırlar.

Bu ve benzeri görüntüler nedeniyle toplumda hoşgörülü olanlar ile bağnazlar arasında şiddetli ve hiddetli tartışmalar yaşanmaktadır. Hoşgörülüler toplumsal huzur, neşe ve mutluluk gibi ortak duygulara vesile olması bakımından kutlamalara sıcak bakmaktalar. Bağnaz kesimler ise böyle münasebetleri, Müslümanları din ve imanlarından uzaklaştırma aracı olarak görebilmekteler.

Derin ekonomik kriz yüzünden Mısır'ı kasıp kavuran kötü gidişata rağmen bu 'söz düellosu' giderek şiddetlenmiştir. Bağnazların dayanılmaz baskıları, kutuplaştırılan toplumu germeye yol açmakta, ilaveten yasakçılık ve nefreti körüklemektedir. 

Aslında bu Noel Ağacı geleneğinin tarihi yüzyıllar ötesine kadar uzanmaktadır. Gelgelelim sanki yeni bir hadiseymiş gibi 1970'lerin sonu ile 1980'li yılların başında Mısır toplumunun gündemine sokularak tartışılmaya başlanmıştır. 

'Noel Ağacı helal mi, haram mı?' veya 'mubah mı, günah mı' gibi soruları da yanıtlayan  Emine Hayri, bu konuda verilen hüküm ve tefsirlerin Ortaçağ Müslüman toplumlarında gündeme getirildiğine işaret ederek, 21. yüzyılın başlarında insanların bu zeminde beğenenler veya inkâr edenler diye ayrıştıklarını vurguluyor. 3

Emin El Zaviye göre Noel kutlaması dini değil, sosyokültürel bir gelenektir / Fotoğraf: AFP


1956 Cezayir doğumlu Emin El Zavi roman/öykü yazarı olmanın ötesinde hem Fransa hem de Arap kamuoyunda başarılı fikir adamı ve akademisyen olarak biliniyor.

Yazar, "İyad'ul Milad: Min'il İhtifal El Saqafi il'el Tekfir El İdeoloji" (Noel: Kültürel Kutlamadan İdeolojik Tekfire) başlıklı, 29 Aralık 2022 tarihli makalesinde yılbaşı veya Noel şenlikleri münasebetiyle ülkesinde ve Arap dünyasında yaşanan yapay kültür çatışmasını şöyle eleştiriyor:

Çevremizdeki dünya eskiden gayet sade, sude ve asude idi. Nostalji yani eskiye özlem babından yapmıyorum bu tanımı. Mazinin huzurlu iklimini ve ferah atmosferini günümüzde bozan olgu, büyük hayal kırıklığının yol açtığı kin ve nefret bağlantılı tekfirci (ötekileştirip kâfir ilan eden anlayış) şiddettir. 
Eskiden küçük şehirlerdeki büfelerde yılbaşına özgü çeşit çeşit renkli kartpostallar satılırdı. Bilhassa Meryem Ana, İsa Mesih, yıldızlı gökyüzünde geyiklerin çektiği kızağa doldurulmuş yılbaşı hediyeleri çocukların ilgisini çekerdi. 

Aslında yılbaşı şenlikleri dini olmaktan ziyade, hoşgörü ortamında insanların birbirleriyle tanışıp kaynaşmak suretiyle sevgi ve dostluk iklimi yaratacak sosyokültürel bir gelenek olarak algılanmıştır.

Bu yüzden o rengârenk kartpostalları, en güzel ve içten duygularımızla dileklerimizi özenerek yazmaktan büyük mutluluk duyardık. Üstelik dost, arkadaş ve yakınlarımıza gönderdiğimiz her tebrik kartındaki temennilerimiz de besmele ile başlardı: Bismillahirrahmanirrahim! 

 

İslamcılara göre Yılbaşı münasebetiyle tebrik kartı göndermek de haramdır 

Yılbaşını beklerken süsleyip bezediğimiz odalarımızla büyük salonlarda bize gelen yılbaşı kartları veya hediyelerini sabırsızlıkla beklerdik. Gönderilenlerin çoğu basit ama anlamlı şeylerdi. Mesela yılbaşı müziğine ait şarkılardı ki, genelde Hıristiyan ilahilerinden derlenmiş olurlardı.

Ancak biz bunların dini içeriğine aldırmazdık; o anda müziğin yani sanatsal nağmenin bizdeki mutlu yansımasına bakar ve sevinirdik. Ben ve onlarca arkadaşım, Meryem Ana ile oğlu İsa Mesih tasviriyle süslü kartpostalları da aynı hissiyatla alıp mutlu olurduk. 

Dedim ya, eskiden yeryüzündeki hayat hoşgörünün egemen olduğu huzurlu, sade ve asude idi. Henüz kırılgan olacak kadar kasılıp gerilmemişti insan ilişkileri. Uzlet ve tecritten uzak yaşamın akışı içinde insanlar şenlik ve şölenlerde, özellikle yılbaşı gibi münasebetlerde bir araya gelirler; yeni yılı birlikte kutlayıp ortak geleceklerine dair beklenti ve temennilerini dile getirirlerdi. 

Kindar gulyabaniler (orijinali Gul-i beyabani olan muhayyel mahlûk, gezginlere ve yolculara uğrayıp onları mahveden canavar-F.B.) ile dolup taşan günümüz dünyasında kör taassup almış başını gidiyor…

Oysa henüz sömürgecilik belasından yeni kurtulmuş 1960'lı ve 1970'li yılların Cezayir toplumunda yılbaşı-noel türü kutlamalara karşı böylesine nefretle bakmıyordu insanlar. Bu münasebetler, 'sömürgeci Hıristiyan kültürü' tarzında algılanmıyordu. Tersine, toplumsal yanı ağır basan şen ortamda bir yudum neşe alarak mutlu olunuyordu. 

Evet, bu münasebetle İncil kitapları da satılıyordu. Ancak hiçbir Müslüman onu 'İslam için tehdit' olarak görerek rahatsız olmuyordu. Cezayirli Hıristiyanlar da Müslümanların iki büyük bayramında, Kadir gecelerinde, Mevlid-i Nebi ve Aşura gibi münasebetlere katılabiliyorlardı.

Çünkü Cezayirli insan dinine sıkı sıkıya bağlı olduğundan, İslam'ın ne olacağı hakkında endişe duymuyor; 'bu dinin ne kadar doğru olduğuna' dair bir ikna ve gerekçelendirme çabası içinde bulunmuyordu. Ona göre din bir kisve, libas, parti değil; gönülde hissedilip davranışa aksedilen bir şeydi. 

Bugün ise ideoloji savaşlarını ısrarla sürdürmekte olan aşırı köktendinciler, her Noel ve yılbaşı münasebetinde din (İslam) adına sokağa dökülüp bilhassa sosyal medya üzerinden kampanya açmaktalar:

'Kâfirlerin Bayramı Yasaklansın!'

Yasaklama kampanyası açmakla da yetinilmiyor; aynı zamanda sokaklara çıkarak hazırladıkları tehdit ve uyarı dolu bildirileri elden dağıtıyor, eğlence mekânları, restoran ve tatlıcı dükkânlarıyla evlerin duvarlarına ve kapılarına yapıştırıyorlar: Onlara göre Hıristiyan bayramlarına, Noel kutlamalarına katılanlar ile bizzat kutlama yapanlar günahkâr oluyorlar, cezalarını da çekecekler!

Müslümanların Hıristiyan bayramını kutlamasına karşı çıkan bu radikal İslamcı kesim, şişme botlarla 'kâfir' diye küçümsenen o ülkelere sığınıp güzel bir hayat yaşamak için kaçak olarak yollara düşen on binlerce Sudanlı, Pakistanlı, Yemenli, İranlı Müslümanın denizlerde balıklara yem ve çöllerde telef olmalarına aldırmıyorlar, ilgilenmiyorlar bile.

Hâlbuki bu göçmenlerin Avrupa'ya gitmeleri Hıristiyanlığı sevmelerinden yahut İslam'dan nefret etmelerinden değil. Tam tamına can pazarından kurtulup bir lokma ekmeğe ve daha güzel bir hayata kavuşmak içindir.
Aslında korku illeti, imanı kâmil olmayanın kalbinde mesken tutar. Bizim kuşağımız, inanç öğretisi farklı olan akranlarından asla korkup ürkmezdi. Aksine, farklı olanı yanına alarak ortak yaşamın güzelliğini, sevincini ve mutluluğunu paylaşırdı.

Çünkü farklı yani öteki kimse, bize katma değeri olan sosyokültürel, dilsel ve siyasal bir zenginlik katardı. 4

 

Noel Baba İran'daki Hıristiyan semtinde, 26 Aralık 26 / Görsel: Sputnik Türkiye

İslamcı bazı kesimlerin ötekine karşıt tutumu nereden kaynaklanıyor?

Cevabın önemli bir kısmını Cumhuriyet İlahiyat Fakültesi'nde görevli akademisyen Doç. Dr. İsmail Çalışkan'ın aşağıdaki yazısında bulabiliriz: 

Ayetlerde vurgulanan dinin mükemmel bir şekilde açıklanacağı fikri, zamanla 'dinin üstünlüğü/üstün din' ve 'son din' söylemine dönüşmüştür… Dinin tamamlanmış olması fikrinden esinlenerek İslâm'ın 'son din' olduğu söylemi özellikle çağımızda yaygınlık kazanmıştır.

'Üstün din' fikrinin aksine 'son din' söylemi, daha çok tefsir dışındaki eserlerde yer almıştır. Bu nedenle biraz da tefsir dışındaki literatürün ve bu arada çağdaş bilgi kaynağı olarak tescillenen sanal ortamların taranması sonucu, İslâm için 'son din' tanımının çok yaygın bir şekilde kullanıldığı tespit edilmiştir…

Müslümanlar arasında yaygınlaşan 'dinin üstünlüğü/üstün din' ve 'İslâm'ın son din olduğu' söyleminin, başka dinlerin müntesiplerine karşı dışlayıcı bir tutum takınmak ve kurtuluşun tek yolu olduğu anlayışını benimsemek şeklinde yansıması olmuştur.

Nitekim özellikle kelamcıların diğer din mensuplarına karşı kendi dinlerinin üstünlüğünü ispat etme çabaları, dışlayıcılığın ilk nedeni olarak gösterilmiştir. 
Onların metnin yorumları yanında 'tevhid' ve 'Hz. Muhammed'in son peygamber' oluşundan hareket etmeleri, dinî kapsayıcılığa veya dinî çoğulculuğa yönelmelerini engellemiştir. Başka bir ifadeyle onlar birtakım 'itikadî, toplumsal ve siyasî kaygıları' ön plana çıkardıkları için dışlayıcı bir tutum sergilemişlerdir.

Kur'an'ın İslâm dışındaki dinleri vakıa olarak kabul ettiğini söylemiştik. Ayrıca Allah'ın insanları tek bir inanç etrafında birleşmeye zorlamamasını hatırlamak gerekir. Hal böyleyken müfessirlerin öteki dinlerin ortadan kalkacağını iddia etmeleri, sünnetullaha uygun gözükmemektedir. 

Kanaatimizce onlar, ayetleri üstünlük ve hâkimiyet psikolojisinden hareketle açıkladığımız çerçevede anlamaya ve bu düzlemde yorumlamaya şartlandıkları için özellikle üzerinde yoğunlaştığımız ayetlerin metin dışı unsurlarını iyice tahlil etmeyi ihmal etmişlerdir. 

Kur'an'daki ed-dîn kavramının 'İslâm, tevhid, Allah'ın dini' anlamında olduğunu ifade eden müfessirler, liyuzhirahu 'ale'd-dîni kullih ayetleri söz konusu olunca kuralı bozarak ed-dîni 'bütün dinler' veya 'İslâm dışındaki bütün dinler' şeklinde anlamlandırırlar. 

Bize göre bu şekildeki bir yorum, ayetlerin bağlamı ve Kur'an bütünlüğü açısından birkaç noktadan tutarsızdır. Her şeyden önce ortada bu kavramı 'dinler' diye anlamaya götürecek bir karineye rastlayamadık. 

İkinci tutarsızlık ise Kur'an'da hiçbir yerde 'dinler' anlamına gelebilecek bir kavram yer almaz ve din ismi olarak İslâm adı dışında hiçbir isme yer verilmez; aksine, kişilerin ya da toplulukların (nasârâ, yehûd, mecûs, sabiîn) adı verilir… 

Bizce bu anlayış Kur'an bütünlüğü ve terminolojisi açısından yanlıştır. Zira Allah, İslâm'ı dinlerden bir din olarak nitelemez, onu dinler arasından seçip beğendiği bir din de yapmamıştır. İslâm kendi dinidir ve onu insanlık için tek din kabul etmiştir... 

'Üstün din ve son din' yorumlarına ilişkin eleştirilerimizin ilki, müfessirlerin bu anlama yordukları ayetlerin İslâm'ın öteki dinlerle ilişkisi hakkında ve o ilişkinin biçimini belirleyecek nitelikte olmadığı noktasındadır. Bize göre söz konusu ayetler dinin mükemmel bir şekilde açıklanacağını bildirmektedir.

Kur'an, insanlık tarihinde vahyedilmiş son vahiy olma niteliğini taşıyan tek kitaptır. Onun insanlığa takdim ettiği şey, evrensel dinî hakikatin (İslâm'ın, Allah'ın dininin) son elçi tarafından yeniden tebliğidir. 

O, ne önceki peygamberleri birbirinden ayrı ve habersizmiş gibi göstermiş, ne de Hz. Muhammed'i öncekilerden farklı bir çıkış olarak takdim etmiştir. Onun en temel önermesi; bütün peygamberlerin temsil etmiş olduğu evrensel dinî hakikat olan Allah'ın Dini'nin kendi dönemine kadarki tarihsel süreçte ve ondan sonra insanlık için yegâne kurtuluş yolu olduğudur.

Kur'an, aynı kaynaktan gelmiş olmasına rağmen zamanla farklı bir yapıya bürünen kendinden önceki dinleri, kendi tarihsellikleri içinde hakikat olarak kabul etmiş, nüzul (indiriliş) döneminde fiilen var olan dinlere ise hakikat olarak değil ama dinsel ve sosyolojik realite (vakıa) olarak değer vermiş ve onları tanımıştır… 

Bu noktada Kur'an açısından ben/biz ve öteki(ler) ayrımının temel belirleyicisinin iman olmasına dikkat çekmeliyiz. Taraflar ise en genel tasnifle, müminler/inananlar ve kâfirler/inkârcılardır; elbette bunun daha alt kavram ve ayrımlarını çıkarmak mümkündür… 5

 

Yılbaşını kutlamayın bildirisi dağıtan kimi tebliğcilere sokakta tepki / Görsel: malumatfurus

Kanımca Ortaçağ tefsirleri ve fetvalarıyla yetinen selefi, bağnaz muhafazakâr, gelenekçi ve reddiyeci kesimlerin tekfir anlayışı, günümüzde "değişen şeriat uyarınca ahkâm" (değişen şartlara göre dini hükümler de değişir) kuralını göz ardı ediyor.

Yasaklama ve haram yılma yönünde delil olarak gösterilen ayetlerin tefsirinde de hayli zorlama var. 
 

Yılbaşı'na bir reddiye örneği / Kaynak: Sorularla İslamiyet 

Dünya büyük bir köy haline gelmişse, eskiden birbirinden kopuk halde gettolarda yaşayan farklı toplulukların inançları ve sosyokültürel geleneklerinin de günümüzde geçişli yani iç içe geçmiş olması kaçınılmazdır. 

Bize göre ötekileştirme yerine barış içinde birlikte yaşama esas alınmalıdır. Toplumsal hayatın zenginliği de budur. 

Kaynakça:

1. Ali Aslan Topçuoğlu, "Gayrimüslimlerle Sosyal İlişkiler Hakkında İslâm Hukuku Açısından bazı Mülahazalar".
2. https://t24.com.tr/yazarlar/baskin-oran/yilbasi-vesilesiyle-bazi-temel-malumat,16291.
3. https://www.independentarabia.com/node/406451/. 
4. https://www.independentarabia.com/node/406236/, 29 Aralık 2022. 
5. Doç. Dr. İsmail Çalışkan, "Gerçek ve tamamlanmış din önermesinin 'Son Din' ve Üstün Din' söylemine dönüşmesi" makalesi, Konevi Kültür Merkezi'nin hazırladığı "Kur'an'ın Farklı İnanç Mensuplarına Yaklaşımı" sempozyumu kapsamındaki tebliğ, 12-13 Mayıs 2006-Konya.

Kaynak: Independent Türkçe

https://www.indyturk.com/node/595676/haber/y%C4%B1lba%C5%9F%C4%B1-kutlamalar%C4%B1n%C4%B1-haram-sayan-i%CC%87slamc%C4%B1larla-kar%C5%9F%C4%B1-%C3%A7%C4%B1kanlar-aras%C4%B1ndaki

Kurdistan Haberleri

Batman'da kayyım Kürtçe tabelayı kaldırdı
Irak ordusu Kerkük’te Kürt çiftçileri gözaltına aldı
Süleymaniye'de IŞİD'e operasyon: 5 ölü, 14 yaralı
Başbakan Barzani Davutoğlu ile görüştü
Dersim Belediye Eş Başkanı Birsen Orhan'a ev hapsi