Çalıştayın açılış konuşmasını Dilbilimci Zana Farqinî yaptı. Farqinî, Kürt dili ve kültürünün içinde bulunduğu durumdan herkesin rahatsız olduğunu ifade ederek, çalıştayla attıkları adımın önemine vurgu yaptı. Farqinî, “Dil ve kültür konusunda birbirinden bağımsız olarak birçok kurum çalışmalarda bulunuyor. Ancak biz bunun yeterli olmadığını görerek birlikte çalışma yapma ihtiyacını gördük. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürt kültürü ve dili amansız bir asimilasyon politikasıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Yüzyıllık aradan sonra ilk kez Kürt dilinin yok olma sinyali verdiğini gördük. Buna karşı bir araya gelerek dil ve kültürümüze dönük saldırılara karşı nasıl bir yol ve yöntem izlememiz gerektiğin tartışacağız” dedi.
Çalıştayın 2’inci gününde verilen arada Zana Farqînî ile hem çalıştay hem de Kürtçenin sorunları üzerine konuştuk. Çalıştayın verimli geçmesi için tematik masalar oluşturduklarını belirterek, “Bu masalar arasında yayıncılar, yazarlar, dil ve eğitim, kültür ve sanat, iş insanları, meslek odaları, insan hakları kurumları, iletişim masası, akademisyen ve sosyolog, kadın kurumları ve çocuk çalışmaları yapan kurumlar masalara ayrıldı. Her bir masa ‘ne’ ve ‘nasıl’ sorularından yola çıkarak yapılan öneriler kapsamında rapor hazırlayacak” dedi.
‘ÇOCUKLAR BİRDEN FAZLA DİL ÖĞRENEBİLİR’
Kürtçenin sorunları hakkında düşüncelerini de paylaşan Farqînî, “Asimilasyon ve maalesef dil ile kültürü gelecek kuşaklara aktarmakta zorluklar yaşıyoruz. Şahsen son yıllarda sosyo linguistik alanda çalışmalarımı yoğunlaştırdım. Dilin toplumdaki yeri, ev ortamında konuşulan dil, kırsalda ve şehirlerde konuşulma oranları ve diğer meseleler. İzlenimim şöyle: Kürtçede okuma yazma oranı artıyor ama Kürtçe konuşanların sayısı azalıyor. Bu bir çelişki gibi görünebilir ama benim için temel kriter çocuklardır. Çocuklar bir toplumun, aynı zamanda bir dilin geleceğidir. Kürt çocukları hangi dille büyüyor? Bu dili devam ettiriyor mu? Dil eğitimleri hangi düzeyde? Buna baktığımızda çocukların asimile olduğunu görüyoruz. Bazı aileler, çocukları ileride sıkıntı çekmesin, eğitimde başarılı olsun diye aile ortamında Türkçe konuşuyorlar. Ama pedagojiden habersiz yapıyorlar bunu. Bir çocuğun birden fazla dili aynı anda öğrenebileceğini pedagojik çalışmalar ortaya koymuş. Böyle temel bir kaygıdan dolayı bir araya geldik. Toplumu Kürtçe konuşmaya, yazıp okumaya nasıl motive edebiliriz, nasıl bir hamlede bulunabiliriz? Bu soruların cevabını bulmak için toplantılar yapıldı ve bu ağın genişletilmesi gerektiği üzerinde karar alındı. Çalıştay da bu kararın sonucu gerçekleştirildi.”
‘DİL SİYASETTEN BAĞIMSIZ DEĞİL’
Kürtçenin siyasi atmosferden bağımsız düşünülemeyeceğini belirten Zana Farqînî, şunları söyledi: “Dilin öne çıkan ve herkesin üzerinde ortaklaştığı sorunlarının başında Kürtlerin bir statüsünün olmamasıdır. Dili bundan bağımsız ele alamazsınız. Eğer bir dil yasaklanmışsa, bir halkın varlığı inkar edildiği için yasaklanmıştır. Dolayısıyla bir halkın statüsü söz konusu değilse dili de aynı şekildedir. Yılların birikimi bu ağın üzerine yığılmaya çalışılıyor. Bu dilde okunsun, yazılsın, konuşulsun istiyorsunuz, materyaller oluşturulsun, aktarılsın istiyorsunuz ama siyasi konular önünüze çıkıyor. Eğer Türkiye’de Kürt sorunu çözülmese, Kürtlerle ilgili bir statü söz konusu olmazsa yapılan çalışmalar ancak asimilasyon sürecini yavaşlatabilecek adımlardır. Eğer yüzyıldır bir dil eğitim dili olmamışsa, o dil için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.”
‘TELEVİZYONLAR HERKESE HİTAP ETMİYOR’
Medyanın Kürtçenin gelişimine ve yaygın şekilde konuşulmasına katkıları üzerine de konuşan Farqînî, Kürtlerin bu konuda yetersiz kaldığını ileri sürdü. Farqînî’ye göre Kürt medyası elindeki olanakları yeterince doğru kullanmıyor.
Farqînî şunları söyledi: “Öncelikle görsel medyanın toplum üzerinde etkisi daha fazladır. Çünkü Ortadoğu toplumlarında okumaya karşı ilgi zayıftır. Dolayısıyla topluma direkt ulaşan görsel ve işitsel medyadır. Peki, televizyon kanallarına bakalım. Bunların çoğunluğu tematik kanallardır ve haber ağırlıklı kanallardır. Toplumun her kesimine hitap edebilecek programlardan yoksundurlar. Zarok TV’den söz edebiliriz ama buradaki programların kalitesi de sürekli tartışılan konulardır. Peki diğer televizyon kanalları kadınlara, çocuklara, yaşlılara, gençlere, yani hayatın her alanına değen programlar yapılıyor mu? Yani biz sürekli haber ya da film izlemek zorunda değiliz. Zaman zaman farklı programlara ihtiyaç hissediliyor. İnsanların psikolojik, sosyo ekonomik durumunu da bir biyolojik ihtiyaç gibi düşünüp onlara hitap etmek gerekiyor. Çünkü egemen dilde çok sayıda televizyon var ve biz onlara karşı dezavantajlı durumdayız. Bu dezavantajlı durumu tersine çevirmek gerekiyor.
ÇOCUKLARA YÖNELİK VİDEOLAR
Televizyon kanalları için söylediklerinin yazılı medya için de geçerli olduğunu söyleyen Farkînî, “Dilinden içeriğine kadar çok ideolojik gazeteler belli bir zaman bıkkınlığa neden olur” dedi.
Edebiyat dergilerinin kitlesellik açısından televizyon ve gazeteler kadar güçlü olmadığını belirten Farqînî, “Darbe girişiminden sonra hükümetin FETÖ ile mücadele ettiğini söyledi ancak uygulamalar Kürtlerin üzerinden bir silindir gibi geçti. Darbe girişiminden sonra edebiyat dergilerinin, Kürtçe kitapların, cd’lerin satışında bir düşüş oldu. Kürtçe kurslarını da etkiledi. Önceden ciddi bir rağbet vardı Kürtçe kurslara ancak katılımda düşüş yaşandı. Dolayısıyla bir kez daha söyleyebiliriz, siyaset ve Kürtçenin durumu birbirinin içine girmiş durumdadır” şeklinde konuştu.
Özellikle gençlerin sosyal medyada Kürtçe kullanmakta ısrar ettiğine de değinen Farqînî, bunun iyi ama yeterli olmadığını, özellikle akıllı telefonları ellerinden düşürmeyen çocuklara yönelik çalışmaların yapılması gerektiğini vurguladı.
KÜRTÇENİN PRESTİJİ
Kürtçenin prestijli bir dil olup olmadığı üzerine de konuşan Farqînî, “Egemen devlet diğer dilleri ve kültürleri hep küçümser. Prestijden yoksun hale getirmeye çalışır. Egemen devletin bu küçümseyen tavrı, bazı Kürt aydınlarına da sirayet etmiştir ve örneğin Kürtçe sadece köylülerin konuştuğu bir dil gibi muamele görür. ‘Kürtçe siyaset yapamıyorum, felsefe yapamıyorum’ diye şikayet ederler. Biz de diyoruz ki kendine sitem et, Kürtçeye değil. Sen eğer istersen Kürtçeyle de faaliyetini sürdürebilirsin. Hiçbir dil yüzde yüz arı değildir ki. Felsefi, tarihi hukuki bir terimin özbeöz Kürtçe bir karşılığı olmayabilir. Ama dil konuştukça, yazdıkça, okudukça gelişir. Bunlar olmadığı zaman elbette dil geriler. Eğer dile karşı bir hassasiyeti varsa, aydın, siyasetçi, yazar iyi bir rol model olmak zorundadır. Her dil gibi Kürtçe de prestij sahibidir. Kürtçenin prestijli bir dil olmadığı söylemi egemen devletin baskısına, kimi Kürtlerin dile karşı hassasiyet göstermemesine işaret ediyor” ifadelerini kullandı.
Duvar