Günümüz koşullarında Avrupa Birliği(AB) örneğiyle “Ulus Ötesi” çağ tartışılır, buna ilişkin pratik girişimler, deneyimler yaşanırken, Türk egemenlik sistemi, soykırım pratikleriyle yarattığı “Devlet ulusu” ayakta tutmak için bildik çabalarına devam ediyor. Sistemin bu yolda, ya tamamen yok ettiği ya da marjinalleştirdiği Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Lazlar, Araplar, Çerkezler ve diğer etnik- dinsel gruplar hepimizce biliniyor, görülüyor. Ancak, her gün daha bir yükselmekte olan Kürd ve Kürdistan mücadelesi, sistemi adeta nefessiz bırakmış durumda. Sistem, “Devlet ulusu”nu yaşatma yolunda, boğazında kalan son lokma olan Kürt uluslaşma ve devletleşmesi mücadelesiyle bir türlü baş edemiyor. Yüz yıllardır devam ettirilen katliamlar, işkenceler, içeri tıkmalar, bölmeler, parçalamalar, ideolojik-politik çarpıklaştırmalar, ehlileştirip Türkiyelileştirmeler; hiçbir şey Kürt ulusal mücadelesinin yükselmesini engelleyemiyor.
Bu bakımdan “Zazalar Kürt değil, hem de ‘Atatürk ilke ve inkılaplarına’ riayet eden cinsten halis muhlis Türk’tür” damgalı son “Zaza Halk partisi” girişimi, Türk egemenlik sisteminin bu yoldaki ne ilk ne son girişimi olacaktır. Daha 1966’da, kendisi de Eğilli bir Zaza olan, sözde TKDP’li ama özde MİT’çi Melle Nuh, Abide Çay Evi’nde, daha yeni yeni ulusal bilinç edinmekte olan bizlere, Zazaların Kürt olmadıklarını enjekte etmeye çalışırdı. Devlet ve sistem partilerinin çoğu yetkilisi bu politika uyarınca Kürd ve “Zaza” ayırımı ile ilgili kavramları bilinçli olarak kullanarak, onları topluma benimsetmeye çalışmaktadırlar.
Zazaların Kürt olmadığına ilişkin Devlet kaynaklı olarak yayınlanan yüzlerce Kitap, broşür ve makaleyi de çoğumuz biliyoruz.
Demek istiyorum ki, bu politika yeni değil. Sadece son zamanlarda/aylarda, daha bir hızlandırıldı ve partileştirme ile bir üst aşamaya vardırıldı. Bu zamanlamanın, Devletin konuyla ilgili süregelen temel politikasının yanı sıra, kısmen de AK Parti’nin politikasıyla ilişkili olduğunu sanıyorum.
Neticede, bu politikanın özü, benzeri tüm toplumlar için doğal olan kimi etnik, dinsel, dilsel ve genel olarak kültürel farklılıkların, uluslaşma ve devletleşme mücadelemizin hayli gecikmesiyle daha bir farklılaşan bazı sosyolojik özelliklerimizi, hızla yükselmekte olan ulusal özgürleşme, devletleşme mücadelemize karşı kullanılması teşebbüsüdür. Devlet, dün de, halen de, dinsel inançları nedeniyle farklı sosyolojik gelişme ve özelliklere sahip olan Alevi Türk ve Kürtlere, inanç özgürlüğü sağlayacağını vaad ederek, diğer bir ifade ile inanç temelli özgün sosyolojik özelliklerini, özgürleşme motivasyonlarını istismar edip onları kandırarak Kemalistleştirip devletleştirmeye çalıştı ve bunu kısmen başardı da.
Aynı şeyi, özellikle dil alanında, Kürtçe’nin diğer lehçelerinden biri birini anlamayacak kadar farklılaşan Kırdkî/Zazakî temelli görece değişik kültürü ve bunun yarattığı özgün kimliği koruyup yaşatmaya yönelik özgürlük arayışlarına ilişkin motivasyonlar ile Kurmanclar ile Kırdler/Zazalar arasında anılan farklılıkların yarattığı karşılıklı önyargıları kullanarak, Kürtleri bölmeye, bir bütün olarak onların özgürleşip kurtulmalarını engellemeye, en azından geciktirmeye çalışmaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Alevi Kürtlerle Kırd/Zaza nüfus, önemli oranda örtüşmekte ve bu örtüşme, belirtilen farklı sosyolojik özelliklerimizi daha bir kaim kılmaktadır.
Sorunun özünü özetlersek; her toplum gibi, Kürt toplumunda da var olan sosyolojik özellikleri, farklılıklarını koruma ve yaşatmaya ilişkin özgürlük arayışları ve mücadeleleri, bunlara doğru cevap/çözüm olabilecek bir politik programla Kürd ulusal kimliğinin ve mücadelesinin gelişip güçlenmesinin lehinde bir etmene mi, yoksa devletin yaptığı gibi, genel olarak Kürd ulusal kimliğinin, hareketinin aleyhinde, kandırmaca bir etmene mi dönüştürülecek…
Meselenin esası budur…
Özellikle “Zaza Halk Partisi”nin kuruluşuyla ilgili ilandan sonra , Kürtler arasında sosyal medyada yoğunlaşan tartışma, Devletin bölücü ve ayrıştırıcı kandırmaca politikasına ve söz konusu girişimde bulunanlara “MİT’çi İTÇi” denilerek bolca eleştiri yapılmakta, ancak belirtilen farklı sosyolojik realitelere ve bunların farklılıklarını koruma ve geliştirme ile ilgili hak ve özgürlük arayışlarının ulusal kimlik ve mücadeleyi güçlendirme ile ilgili kanala nasıl akıtılabileceğinden -birkaç kişi dışında- neredeyse hiç bahsedilmemektedir.
Oysa Kürt ulusal hareketinin, Kürdistan’daki tüm farklı etnik, dinsel ve kültürel sosyolojik özelliklerin hak ve hukukları yolundaki mücadelelerini ve bunlara ilişkin enerji ve motivasyonu, Kürdlerin milletleşip devletleşmeleri için seferber edecek bir politik programa ihtiyacı vardır. Türk egemenlik sisteminin konuyla ilgili kandırmacalarının panzehiri, sosyolojik realiteleri kaale alıp onlara çağımızın özgürlükçü anlayışına uygun çözümlerle cevap veren politikalardır. Kaldı ki, bu sosyolojik farklılaşmalara ilişkin hak ve özgürlük arayışlarını, ulusal kimliğimiz, çıkarlarımız ve devletleşmemiz aleyhinde kullanan sadece sömürgeci devletler değildir ve olmayacaktır. PKK’nin Êzdi meselesi ile ilgili tutumu ortadadır. Tarihleri, ırkdaşları olan Kürdler dahil, suni Müslümanların katliamcı saldırılarıyla dolu olan ve nihayet Kutsal toprakları olan Şıngal’de bir avuç kadar kalan Êzdilere, daha başından beri Federal Kürt Bölgesi içinde Özerklik tanımak, hem Êzdilerin hak ve özgürlük arayışlarına, haklı korku ve kaygılarına doğru cevap olacaktı, hem de böylesi bir çözüm, Kürd uluslaşma ve devletleşmesi lehinde bir etki yaratacaktı. Oysa şimdilerde bu konu, hem Türkiyesi, İranı, Irakı ve Suriyesi ile tüm sömürgeciler hem de Kürtlerin uluslaşma ve devletleşmlereine karşı olan PKK tarafından tam aksi yönde kullanılmaya çalışılmaktadır.
Konumuza dönersek... Kuzey Kürdistan’da Kürt ulusal hareketi, tüm farklı sosyolojik hak ve özgürlükleri lehinde bir ilişki kurmalı ve buna uygun politik çözümler yaratıp geliştirmelidir. Özellikle bunlardan toplumsal karşılıkları hayli geniş ve etkin olan Kırdler (Zazalar/Dımıliler) ile Alevi Kürtlere ait sosyolojik farklılıklarını koruma ve geliştirmeye ilişkin hak ve özgürlük arayışlarını, Kürt ulusal kimliğini güçlendirip bütünleştiren bir anlayış ve yolla zaman geçirmeden programlaştırmalıdır. Bu husus, politik programlarda ve söylemlerde, artık “Dilsel ve dinsel özgürlükleri tanınacaktır” cümlesiyle geçiştirilemez. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu iki sosyolojik özellik, hem belli oranda örtüşmektedir hem de belli bir toprak bütünlüğüne sahiptir. Bu özellikler, kurulması için mücadele ettiğimiz Kürdistan’da, onların belli bir federal veya otonom sistemle kendi kendilerini yönetmeleri için daha olanaklı bir temeldir. Böylesi bir çözüm, Kürd ulusal kimliğinin özgürlükçü bir anlayış ve uygulamayla daha bir güçlenip pekişmesini sağlayacağı gibi, Kürdlerin devletleşmelerini daha bir olanaklı kılarken temellerini de daha sağlamlaştıracaktır.
Benim de kurucusu ve Avrupa yöneticisi olduğum 1996 yılında kurulup daha sonra kendisin fesheden PYSK (Partiya Yekitiya Sosyalist a Kürdistan) Kırdler/Zazalar meselesini, daha o yıllarda böylesine bir çözümle programlaştırmıştı.
Umarım, Kırdler/Zazalar /Dımılîler konusu ve benzerleri sosyolojik sorunları, Kürd ulusal hareketince bu temelde tartışılarak politik bir programa kavuşturulur ve Türk egemenlik sisteminin bölücü ve ayrıştırıcı politikaları da böylece boşa çıkartılarak başarısızlığa uğratılır.
27 Mayıs 2017