Şırnak’ın ölüm kuyuları: Madenler beş korucu aşirete emanet, denetim yok

Şırnak’ın ölüm kuyuları: Madenler beş korucu aşirete emanet, denetim yok

.

A+A-

Remzi BUDANCİR

İhmal, denetimsizlik ve patronun kâr hırsı madenlerde facialara neden oluyor. Şırnak, bunun en uç örneklerinden. Bölgede maden ruhsatı korucu beş aşirete bağlı. Madende ölen işçilerin aileleri hakkını arayınca gözaltına alınıp tutuklanıyor.

Artı Gerçek - Bartın’ın Amasra ilçesinde bulunan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra Müessese Müdürlüğü’ne ait ocakta meydana gelen grizu patlamasında 41 madenci öldü. Patlamanın yaşandığı ocakla ilgili Sayıştay’ın 2019 raporunda yer alan uyarılara rağmen önlem alınmaması kömür işletmesinde yaşanan ihmalleri gözler önüne serdi. Amasra’da 41 madencinin ölümü ile sonuçlanan patlama benzer durumda olan kömür ocaklarında olası riskleri tekrar gündeme getirdi. Amasra’daki patlama ile tekrar ülke gündemine gelen kömür ocaklarında yaşanan ölümler ilk olmadığı gibi sonda olmayacak gibi.

DENETİMSİZLİK VE LİYAKATSİZLİK

Maden ocaklarında yaşanan ölümlerin nedeni nelerdir? Ölümleri ‘kader’ gerekçesine dayandırılan, ardından ‘şehitlik’ kavramı ile kutsal bir nitelik kazandırılmaya çalışılan işçi ölümleri engellenemez mi? Artı Gerçek’e konuşan TMMOB Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Doğan Hatun, asıl meselenin denetimsizlik, liyakatsizlik ve ihmaller olduğuna işaret etti. En son Bartın Amasra’da grizu patlamasının yaşandığı kömür madeninin Türkiye Taşkömürü Kurumuna ait olduğunu hatırlatan Doğan Hatun, en belirgin ihmalin 2019 tarihli Sayıştay raporundaki tespitlerle anlaşıldığını söyledi.

DENETİMDEN ÖNCE PATRONA HABER VERİLİYOR

Hatun, kömür ocaklarının iki sistem üzerinden işlediğini belirterek bunlardan bir kısmın devlete ait, bir kısmının ise özel şirketlere ait olduğunu söyledi. Devlet kurumlarında ‘liyakatsizlik, akraba, eş dost’ üzerinden sistemin işlediğini ifade eden Hatun, özel sektörde ise patronun kar hırsının sorun oluşturduğuna dikkat çekti. Doğan para kazanma derdinde olan patronların işlettiği ocaklarda en büyük sorunun denetleme eksikliği olduğuna dikkat çekti:

“Bu işletmeler normalinde denetime tabidir. Herhangi bir işçi eldiven, maske, gaz maskesi gibi kullanmadığı takdirde cezai işlem uygulanır. Koruyucu malzeme ekstra bir maliyet olduğu için bunlar için bir külfete dönüşüyor ve göz ardı ediyorlar. Denetlemeye gidildiğinde patronun kendisinin de başında bir baret vardır. Göz boyamak için yapılıyor. Çünkü denetlemeye gitmeden önce aranıyor, bir hafta içinde denetim olacağı bilgisi veriliyor. Haberleri olduğu için denetim yapıldığında bütün koruyucu ekipman dağıtılır, denetim bittikten sonra geri alırlar büyük ihtimalle.”

ŞIRNAK’IN ÖLÜM KUYULARI

Batı illerinde yoğun olan devlet ve özel sektöre ait ocaklarda durum böyleyken bunun bir de bölge ayağı var. 1990’lı yıllardan bu yana Şırnak başta olmak üzere bölge kentlerinde de çok sayıda iş cinayeti meydana geldi. Şırnak’ta 2014'teki iki ayrı göçükte dört, 2017 yılında ise Cudi Dağı eteklerindeki meydana gelen göçükte yedi işçi öldü. Şırnak’taki işçi ölümleri ‘kaçak ocak’ olarak nitelendirilen alanda yaşandı. Ölenlerin hiç birinin sosyal güvencesi yoktu.

8602ce50ef0b8b0119bb01d6e85d3738-k.jpg
* 2017'de Şırnak'ta meydana gelen göçükte yedi madenci ölmüştü

'BEŞ KORUCU AŞİRETİN SÖZÜ GEÇİYOR'

Doğan Hatun, Şırnak’ta uygulanan sisteminin diğer yerlerden de farkını şu sözlerle anlattı:

“Şırnak’ta eşi benzeri olmayan bir yöntem uygulanıyor. Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) uzun bir süre çalıştırdı daha sonra güvenlik bahanesi ile özel sektöre devretti. Devlet orada minik bir devlet kurmuş. Devlete yakın beş korucu aşiretlere söz hakkını vermiş. Ruhsatlar, onların tekeli dışında kimseye verilmiyor. Orada herhangi bir yere ruhsat alıp işletme açmaya giderken önce gidip, bu beşli yapıya itaat etmeniz gerekiyor. Bunlara itaat etmediğiniz ya da payını vermediğiniz sürece resmi ruhsat alsanız bile ocak işletemezsiniz. TKİ orada kendine sözcü olarak İl Özel İdare’de bir sistem kurmuş. Söz sahibi bahsettiğim o yapının kendisidir. O ailelerin kendisidir.”

KAÇAK OCAKTAN ÇIKAN KÖMÜR RESMİLEŞTİRLEREK SATILIYOR

Şırnak’taki kazaların büyük çoğunluğu maden sahasında yaşanan göçüklerden dolayı yaşanıyor. Göçüklerin büyük bir bölümü ise ‘kaçak’ olarak nitelendirilen yerlerde yaşanıyor. Bu kömür ocakları kaçak olsa bile çıkardıkları kömür orada yasal olarak çalışan, ruhsat sahibi ocak aracılığı ile sisteme dahil ediliyor.

Buralarda işçi haklarını yok sayan, çalışma koşullarının ölümcül olduğu bir sistemin uygulandığını ifade eden Hatun, kaçak ocak sistemini ve kömürün nasıl sisteme dahil edildiğini anlattı:

“Örneğin oradaki ocak kaçak çalışıyor. Ama yan tarafta bulunan ise ruhsatlı. Kaçak yerden çıkan kömür sanki ruhsatlı yerden çıkmış gibi gösteriliyor. Kaçak yapıların birçoğu, iş güvenliği olmayan, profesyonel çalışmayan tamamı ilkel yöntemlerle, köylünün kendine bulduğu yöntemlerle kömürü ocaktan çıkartırlar. Getirip cadde başında yasallaştırırlar. Orada hiçbir sistem yok ki. Denetleme mekanizması gibi bir şey yok. Adam oradan çıkartıyor. Artık traktörse, kamyonsa her neyse getirip ruhsatlı alan kısmına bırakıyor. Kömür o saatten sonra ruhsatlı ocaktan çıkmış gibi oluyor. Resmi bir şekilde çıkmış gibi gösteriyorlar. Denetim olmadığı için kimse ses etmiyor. Ruhsatlı firmada üretimi kendi tesisinde yapmış gibi gösteriyor. Sosyal Yardımlaş Vakıflarının verdiği kömürlerin büyük çoğunluğu Şırnak’tan. Şırnak’a gittiğinizde üniversiteye varmadan yol üzerinde torbalara doldurulmuş vaziyette görürsünüz. O kömürler o kaçak ocaklardan çıkarılan kömürlerdir.”

22.jpeg*TMMOB Maden Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Başkanı Doğan Hatun

GÜVENCESİZ İŞÇİLERİN SIRTINDAN YÜZDE 70 KÂR ELDE EDİLİYOR

Kaçak ocaklardan çıkarılan kömür ruhsat sahibi firmaların patronları için de daha karlı. Kömür çıkarılırken herhangi bir sorumlulukları yok. İşçiler kayıtsız, şirketleri ile bağı olmadığı için herhangi bir ölüm olayı yaşandığında da sorumlulukları da yok. Ayrıca bu şekilde alarak sisteme dahil ettikleri kömürün maliyeti daha düşük.

İnsanların başka seçeneği olmadığı için kaçak ocaklarda kömür çıkarmaktan başka çarelerinin olmadığını ifade eden Hatun, madencilerin çalışma şartlarını şöyle özetledi:

“Bakın bu çalışan işçilerin, oradaki köylülerin hiç birinin ne bir SGK’sı, maaşı ya da güvencesi yok. Artık ne kadar çıkardıysa, ton başına ne kadar anlaştıysa öyle satıyor. Örnek olarak söylüyorum. Kömürün tonu bin liraysa firma oradan 300 liradan alır. Kafadan bir imza ile 700 lira kar ederek resmileştirir. Yine bine satar onu”

İŞÇİLER ÖLÜMLE BURUN BURUNA

Doğan Hatun’un anlattığına göre sadece Şırnak’ta 30’u bulan kaçak durumda çalışan ocaklar var. Ancak bölgeye giderek bu ocakları tespit etmek kolay değil. Bölge korucu aşiretlerinin kontrolünde olduğu için sahada sağlıklı çalışma yapılamıyor. Orada birilerini bulsanız bile kimsenin konuşmayacağını vurgulayan Hatun, riskli tabloyu şu şekilde ortaya koydu:

“2017’de 30’a yakın kaçak kuyu vardı. Her kuyuda en düşük 5-6 kişi çalışsa 150-200 kişi ediyor. Ama rakamın bunun altında olduğunu düşünmüyorum. Şimdiki sistem nasıl, devlet orada ne kadar göz yumuyor bilmiyoruz. 2017’den beri kuyularda hiç kaza olmadı. Kuyu dediğimiz ilkel yönetimle kendi imkanı ile yerin dibine iniyor. İnşaat asansörü ile kişiyi plastik varillere sokup aşağıya gönderiyor. Kazdıklarını o şekilde çıkartıyorlar. O hatta 300-400 kişi var. Bu inşaların ne bir güvencesi, ne de SGK’sı var. Yarın bir şey olursa anne babasının kesesinden gidecekleri çok açık”

BAŞKA ÇARELERİ YOK

Şırnak başta olmak üzere bölgede “bu tür kuyularda ölen işçilerle ilgili ne yapıldı?” sorusuna Hatun, “Bir şey yapıldığını sanmıyorum” cevabını verdi. Madencilerin başka şansı olmadığı için bu koşullarda çalışmak zoruna olduklarının altını çizen Doğan Harun, tanık olduğu bir olayı buna örnek gösterdi:

“Oradaki işçiler ne olursa olsun çalışmak zorundalar. 2017’de yaşanan ölümlerden bir gün sonra oraya gittik. Yol başında taziye çadırı kurulmuştu. Taziye ziyaretinin ardından ocağa gittiğimizde ocağın çalışıyor olduğunu gördük. O sırada yaralanan bir işçi Antep’e götürülmüş, orada vefat etmiş, cenazesi yoldaydı. Daha defin edilmemişti. Bakın o cenaze daha yoldayken, ailenin cenazesi daha gömülmemişken ocak çalışıyordu. ‘El vicdan. Sekiz can vermişsiniz aynı aileden. Bu ocak bu gün neden çalışıyor’ diye sorduğumuzda ‘bizim hiçbir şeyimiz yok. Dağ kısmı meralar yasak hayvancılık yapamıyoruz. Zaten tarım arazisi yok. Bu kömürü çıkarmazsak mecbur Şırnak’ı terk ederiz. Ya da açlıktan öleceğiz’ dediler. Bakın o ölüm anında o cümleyi kurmak kolay olmasa gerek onlar için. Gerçekten kolay değil. Daha cenazesi yoldayken kazanın yaşandığı yerde tekrar kömürü kamyona yüklemek kolay bir şey değil. “Başka çaremiz yok, ben bu işi yapmak zorundayım” diyor. O mesele öyle kapandı”

'HAKKINI ARAYAN AİLELER TUTUKLANDI'

2017 yılında yaşanan ölümlerin ardından ailelere destek verilmedi. Bölgede göz yumulan bir sistem uygulandığı için hakkını arayan kimse de olmuyor. Ölen işçilerin aileleri bugüne kadar haklarını neden aramadı? Bu tür olaylarda ailelerin suskun kalması ile ilgili de Hatun, yine bire bir tanık olduğu bir başka olayı örnek gösterdi:

“O dönem biz biraz ailelerle, halkla görüşmüştük. Biraz kamuoyu oluşmuştu. Bunun ardından apar topar ailesinden politik olan, dağda olanlardan 24 kişi gözaltına alındı. Düşünün aileden sağ kalanlardan 24 kişiyi tutukladılar. Birisini Cizre ile bağladılar, diğerinin bilmem çocuğu şurada burada deyip hepsini tutukladılar. ‘Konuşursanız devamı geliyor’ dediler. Orada ailelere çocuğunun hakkını savunma hakkı bile tanınmıyor. Buna izin vermezler. Şırnak’takileri biliyorum. Hepsi öldükleri ile kaldı. Kaçak yapıda ölenlerin hepsi bu şekilde... Resmi gösterecek bir yapıları, kayıtları yok. SGK kayıtları yok. Beki sus payı olarak arka planda bir şeyler vermiş olabilirler ama resmi olarak veremezler. Olsaydı biz duyardık. Arka planda bu aşiretler üzerinden para vermişler ise bilmiyorum ama Şırnak hattında ölen hiç kimseye, sigorta kaydı olmayan kaçak olan hiçbir şey verilmedi”

'DEVLET İŞ PLANLARKEN 'YANDAŞ SİSTEMİ' UYGULUYOR'

Bu sistemin uygulamasına neden göz yumuluyor? Devlet bu yapıları denetleyerek kaçak çalışanları bir şekilde ruhsat sahibi olan firmada istihdam edemez mi? Bu soruları sorduğumuzda Bunun yapılabileceğini ancak devlet bu sistemi sadece kömür için oluşmadığını hatırlatan Hatun, “Devlet bir iş planlarken bir yandaş sistemi var. Kim devletten yana duruyorsa ona aslan payını verip ona yürüttürür. Çünkü devlet kendini var etmek isteyen bir yapısı var. Bahsettiğim bu aileler devlete yakın aileler. Ben öyle tanımlıyorum, onları küçük bir devlet haline getirmiş. Valisi, emniyeti, jandarması oradaki korucu başının önünde ceketini ilikliyor. Böyle bir sistem var. Mesele sadece oradan maden ocağından gelen para meselesi değil. Oradaki politik, ekonomi, siyasi konumlarının bir bütününü değerlendiriyor. Korucu aileleri nasıl ikna edersiniz? Onları 300-400 lira parayla mı ikna edeceksiniz? Aynı zamanda onları zenginleştirme yöntemi var. Devlet orada hiçbir şeye dokunmadan, bir risk almadan o korucu aileleri üzerinden oradaki kömürü alıp satıyor. Ciner grubu orada termik sistem kurmuş oraya. Hele o yapıyı dağıtın Ciner orada durabiliyor mu? Duramaz” dedi.

'DÜNYANIN EN BÜYÜK MADEN GÖÇÜĞÜ MARAŞ'TA YAŞANMIŞTI

Peki bölgedeki kaçak yapıların durumu böyleyken, ruhsatlı ve yasal çalışan büyük firmalarda durum nedir? Silopi hattında çalışan firmaların kaçak olmadığını, daha kurumsallaşmaya doğru gittiğini ifade eden Hatun, şu anda aktif olarak bölgede olan firmalardan öne çıkanların Ciner Grubu'a ait olduğunu söyledi. 2016 yılında Siirt'in Şirvan ilçesinde 16 kişinin ölümü ile sonuçlanan göçüğün meydana geldiği madenin o tarihte Ciner Grubu'nda olduğunu hatırlatan Hatun, bunun ilk de olmadığını belirtti:

“Bu olayın öncesinde yine Maraş’ta göçük olmuştu. Orası da Ciner’deydi. Dünyanın en büyük maden göçüğüydü. 50 milyon ton bir göçük oldu. Bir dağ komple çöktü. Üzerinden neredeyse 15-20 yıl geçmiş 12 iş makinesinin izine hala rastlanmadı. Orada 12 kişi ölmüştü. Daha sonra benzer bir göçük Siirt’te de yaşandı. Siirt’te göçük yaşandığında proje müdürü, Maraş’ta göçük yaşanan madenden de şantiye şefiydi. Aynı kişi Maraş’ın ardından Siirt’te de aynı yöntemi denedi ve oradaki dağı da göçertti”

sirnakmaden03-800600.jpg

'BİNDİĞİ DALI KESMEK GİBİ'

Maraş ve Siirt'te göçüğe neden olan yönetimin kaynağının bakır madeni cevherine ulaşma hırsı olduğunu söyleyen Hatun, söz konusu yöntemi şöyle anlattı:

“Uyguladığı dağın dibini oymaktı. Nasrettin Hoca misalinde bildiğimiz bindiği dalı kesmek gibi. Bu uygulanırken kenarda açılan göçükler gözlemlenmiş. Sismik dalgaları ölçen cihazlar var. Oraya da yansımış. Ama onun raporunu çıkarmadılar. Biz o zaman oradaki işçi ve mühendislerle konuştuğumuzda kendi raporlarında da vardı. O raporlarda bir metrelik çatlaklar olduğu belirtiliyor. Çatlaklara rağmen devam ettiler. Aslında patronun doyumsuzluğu dediğimiz mesele tam da budur. Bir hafta onun tedbirini alsa 16 insan ölmeyecekti. Tabi orada bir müddet ocağı kapattılar. Daha sonra apar topar bu ocağı meşhur Cengiz’lere sattılar. Devlet Ciner’den alıp Cengizlere verdi. Cengizlerin tekeline girdikten sonra hak getire. Kimse artık yakınından geçemez. Artık kimse orada ne olup bittiğini bilmiyor”

PATRON ONAYLAMAZSA DAİMİ DENETİMCİ RAPORU SİSTEME GİRMİYOR

Hem devlet, hem de özel sektöre ait maden ocaklarında en temel sorunun ihmal olduğu görülüyor. Bu ocaklarda kalıcı bir denetim sisteminin neden kurulmadığı sorusunun cevabı net değil. Devlete ait tüm ocaklarda daimi nezaretçinin olduğunu söyleyen Hatun, ancak ellerinde imkan olsa da denetimlerin düzgün yapılmadığını anlattı:

“Maden mühendisi olan daimi nezaretçi hafta bir kez ocakla ilgili durumu deftere yazıyor. Eskiden yazılıydı bu ama şimdi online yapılıyor. Doldurduğu defter olduğu gibi Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün ekranına geliyor. Günlük bakmaları gerekiyor. İsteseler hepsine bakabilirler”

Özel sektöre ait ocaklarda da benzer bir durumun olduğunu ifade eden Hatun, özel sektörde dezavantajlı bir durumun olduğuna da işaret etti:

“Maden mühendisinin yazdığı haftalık rapor firma yetkilisinin de imzalaması gerekiyor. Maden mühendisi imzası ve firma yetkilisinin imzası olmadan sisteme onay olarak girmiyor. Mühendis yazsa bile firma yetkilisi imzalamadığı sürece gitmiyor. Patronun hoşuna gitmeyen bir şey rapora yazılırsa firma bunu onaylamaz ki? Bu şekilde mühendiste yetki kalmıyor. Kendi özgür ifade edebileceği bir alanı yok. Çünkü maaşını patrondan alıyor. Olumsuz bir şey yazdığında patron seni işten çıkartıyor. Bir güvencen yok. İnisiyatif alan alıyor ama almayan da oluyor. Açlıkla terbiye sistemi uyguladıkları için patron ne istiyorsa onaylanmıyor. Ne yazık ki gerçek böyle”

20 BİN MÜHENDİS DENETİM SİSTEMİNİN PARÇASI OLMAK İSTEDİ

Patronun engelini aşmak için maden mühendisleri olarak defalarca girişimde bulunduklarını anlatan Hatun, şunları söyledi:

“Yıllardır söylüyoruz. Her ocağın mühendis olan daimi nezaretçi sistemi var. Biz diyoruz ki daimi nezaretçinin her biri o denetim mekanizmasının bir parçası olsun. Patrona bağlı çalışmasın. Tamam o firma parasını devlete yatırsın, devlet mühendise o paradan ödeme yapsın. O mühendis patronun emri altında çalışmasın. Devlete bağlı çalışsın. Maaşını devlet versin. O zaman Türkiye’deki bütün maden mühendisleri senin denetim mekanizman oluyor. Patron istese de istemese de o yazı yazılır. Çünkü maaşını patrondan değil, devlette alıyor. Devleti ikna edemiyoruz. Biz 20 bin imza ile bunu istedik. Türkiye’de 20 bin maden mühendisi var, 20 binin hepsi imzaladı. İlgili devlete verdik. Ama nafile yapmıyorlar. Neden yapmıyor? Çünkü AKP sistemi işçiyi, emekçiyi, mühendisi değil, sermayeyi düşünen bir yapı. İşçiye fıtrat, patronu zengin etme. Sermayenin ihtiyacına göre davranıyor.”

PATRON İŞÇİ OLARAK ALDIĞI MÜHENDİSE FATURAYI KESİYOR

Hatun’un anlattığına göre firma sahipleri olabilecek ölümlerle ilgili sorumluluk almamak için farklı bir yöntem de kullanıyor. Maden Ocaklarının neredeyse tümünde bir şekilde işçi olarak alınan maden mühendisine sorumluluklalar yüklendiğini hatırlatan Hatun, uygulanan sistemi şu sözlerle anlattı:

“Mesela Soma’da gördük. Hiçbir patron tutuklanmadı. Patron birinci derece sorumlu olduğu için hiç oralı olmaz. Patronlarda maden ocaklarında firma yetkilisi olarak maden mühendisini gösteriyor. İmza vs hepsini mühendise yüklüyor. Noterde sözde bürokratik işlemler için veriyorlar ama öz itibari ile kazanın yerine geçiyor. Kazanın olduğu firma ‘benim yetkim ondaydı’ diyor. Firma yetkilisi olarak maden mühendisini gösteriyor. Aslında o mühendis te işçi. Bu işin faturası da işçiye kesiliyor aslında. Göreceğiz. Amasra’da da iki gariban mühendise faturayı kesecekler. Halbuki devlet işletmesi. Devlet işletmesinde mekanizma kimdir? Başta bakanlık, Enerji Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Taş Kömürü Müdürlüğü… Bu tür cezai işlemeler yukardan aşağıya gerekirken, Türkiye’de tam tarsine. Aşağıdan yukarıya doğru gidiyor.”

Kaynak: Artı Gerçek

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.