Sırtını OHAL'e Dayamış Baskın Seçim
Uzun söze hiç gerek yok. Yönetenlerin de, muhalif olanların da işler iyi gitmiyor. Kudretliyim diyenler ‘’ kıldan ince / kılıçtan keskin olan sırat köprüsü üzerinde yürüyorlar. Muhalifler de oldukça fukara, ölülerin gülesi gelen bir perişan muhalefet. OHAL, baskı, şiddet politikaları kuruyu yaşı önüne katmış yürüyor…Otorite gaddarlık halini alırsa iş iyi gitmiyor demektir. Baskın bir seçim yolunda birleşen bir MHP-AKP zorbalık siyasetini sürdürmede, başkanlık sistemiyle sonuçlandırmada kararlı. Bu seçimse sıradan herhangi bir seçim de değil. Yaşamın parametrelerini kökten değiştirecek bir dönemeç. İnsanı iyiden iyi itaatkar kılmak, toplumu koyun gibi güdülen bir sürüye dönüştürecek bir gidişat söz konusu. Kenan Evren’e, 12 Eylül rejimine/hukuksuzluğuna bile rahmet okutacak, açıktan otoriter rejime kesin geçiş için yapılacak bir seçim. Türkiye’yi, tek adam hakimiyetine/diktatörlüğüne, her şeye muktedir parti devletine götürecek karanlık bir gidişat…
İşin başlangıcında, cumhuriyet sıkı bir esasa göre inşa edilirken, devletle özdeş konumda olan CHP, 27 yıl tek parti devleti, farklı halklardan, kimliklerden tek bir millet yaratmanın görevini üstlenmişti. 1946’dan sonra ise, toplumsal ve siyasi farklılıkları temsilden uzak sözde çok particilik icat olmuştu, her seferinde askeri darbe ve operasyonlarla kuşa çevrilen sözde bir demokratik sistemdi bu. Türkiye siyasetindeki ilerici-gerici, sağ-sol gibi kavramlar hiçbir zaman gerçek yerine oturmadı, yukardan aşağı bir devlet planlamasının tezgahı olmanın sınırlarını bir türlü aşamadı. Laik Cumhuriyet asla devletin cumhuriyeti sınırlarını aşamadı, topluma ait bir cumhuriyet olamadı, özgürlüklerle, demokrasiyle, adaletle asgarisinden olsun buluşma imkanını yakalayamadı…
Toplumun bütününe karşı eli sopalı devlet ihtiyacının gerçek nedeni, varlığı yok sayılan, kimlik değerleri yok sayılıp bastırılmış olan Kürt halk varlığından başkası değildi…Türk egemenlik sisteminde anti demokrasinin sebebi hikmeti, üstü bir türlü örtülemeyen, inkar edilemez bir gerçek durumunu koruyan Kürt meselesiydi. ‘’Aman ha kimseler özgürlük, eşitlik, demokrasi, adalet istemesin, çünkü bundan Kürtler de istifade ederdi, ülke bölünürdü…’’ Yani bir bütün topluma layık görülmeyen, bastırılan özgürlüklerin ve demokrasi taleplerinin gerçek nedeni, sistemin düpedüz Kürt halkının varlığını, hakkını-hukukunu yok saymış oluşuydu. Kürt halkının varlığı, hak-hukuku tanınmamak sonucunda, Türk halkı yanında, Kürtler gibi ötelenen, yok sayılan kimliklere de özgürlük, demokrasi nasip olamayacaktı. İşler öylece sürüp gitti, bu günlere böyle gelindi…
* * * *
AKP, 2000 yılları başlarında, ayağı yer tutuncaya kadar sureti haktan, demokrasiden yana göründü. Kürt halkı gibi kökten red düzeyinde olmasa da, muhafazakar/İslami kesimin de sistemden bir takım haklı şikayetleri, sıkıntıları vardı. Askeri vesayetin değişim imkanlarını açıktan tehdit oluşturduğu bilinen dönemlerde, Kürt halkının yanında bu kesimler de boy hedefiydi. Siyasal yelpazede bir çok kesim, bu mağduriyetlerinden dolayı AKP’ye başlangıçta demokrasi adına bir opsiyon tanıdılar. Onlarsa bu olumlu pozisyonu kurnazca lehlerine kullandılar. Yüz yıllık mağduriyetlerini unutup, Gülen cemaati ve benzerleriyle kader birliği içinde oldular, cemaatlerle iktidar paylaşımı yarışını sürdürdüler, toplum üzerinde kaba bir egemenlik kurmaya da yönelttiler. Ve vesayetçi güçlerle yeniden buluştular..Varılan yerdeyse derin devletin ağırlıklı aklıyla birleşip, CHP geleneğine rahmet okutan bir otoriter bir devlet düzeni/rejimi getirmeye sarıldılar….
Kürt meselesi, Kürt ve Türk halklarının eşitliği, ortak çıkarları çerçevesinde barışçı çözümler bulabilirdi. Ortadoğu ikliminde demokrasi olsa olsa Türkiye’de yaşam bulma şansına sahip gözüküyordu. Osmanlıdan gelen durum, tarihsel geçmiş buna pekala imkan verebiliyordu. Kürt meselesinde inkar, baskı, şiddet, yok etme politikalarından uzak durulabilirdi. Karşı şiddete de olanak olmayabilirdi.
Ama öyle olmadı. Varılan yerdeyse devletin topluma, insana karşı sıkı konumlanışı yeterli görülmüyor. Devletçi güçlerin siyasal kültürü düşmanlaştırma üzerinden yoğunlaşıp yürüyor. Daha çok otorite, daha çok inkar, daha çok baskı ve şiddet isteniyor. Başkanlık sistemi ihtiyacının gerekçesi olarak ‘’ devletin bekası ‘’ gösteriliyor. Devletin varlığı, geleceği tehlikedeymiş…Şu haliyle devletin otoritesi yetmezmiş, daha otoriter bir mekanizma gerekirmiş... Nerden, kimden geliyormuş bu sözü edilen tehlike, tehdit derseniz, o belli… Niyet çok da gizlenmiyor. Tehlike olarak görülen Kürt halkının özgürlük, eşitlik talepleri. Tehlike, içerdeki ve güneydeki/Irak ve Suriye’deki gelişmelerden, Kürt halkının özgürlük-eşitlik taleplerinden, her halk gibi kendi geleceklerini özgürce belirleme, insanca yaşama kararlılığından geliyor... Diğer yandan "Din kardeşiyiz" şuyuz buyuz diye sırtı sıvazlanan Kürt kardeşlerine bir tas su, bir dürüm ekmek bile layık görülmek istenmiyor. İçimizde, dışımızda, komşumuz olarak Kürtler olmasın da kim olursa olsun diye düşünülüyor… Kürtler, hem kardeşleri, hem de herkese layık olan onlara layık değil. Her şey bir yana, anadilleri ile eğitim görme hakkı bile 25 milyon insana yasak. Başkanlık sistemi, tek adam hakimiyeti, tek parti rejimi, Kürtler ikinci sınıf insan/halk olmaya razı edilebilsin diyedir, işte bunun için daha da otoriter, daha katmerli bir devlet düzeni getirilmek isteniyor. Bu teşhisten kaçıp kurtulmanın imkanı da, inandırıcılığı da yok.
* * * *
Her şeyi açık konuşma lazım. Bunda büyük yarar var. Herkes hesabını iyi bilmeli. Ana muhalefet partisi CHP’nin otoriter, dediğim dedik bir devlet düzenine samimi hiçbir itirazı yok. Dış politikadaki askeri, yayılmacı siyasete elle tutulur bir ciddi itirazı yok. İşin arkasından dolanıp eleştirir gibi yapmak kelin başına derman değil. Görünen o ki; otoriteleşen, " ben kurucu devlet partisiyim, yeniden düzenlenip inşa edilen devlette benim karım, hissem ne olacak peki" diye bir kaygısı, sıkıntısı var şu bir çok sosyalist geçinenin "solcu" diye bellediği CHP’nin... Özgürlükler, demokrasi, adalet içinde, Kürt meselesi gibi büyük, gittikçe de ağırlaşan bir mesele hakkında işe yarar bir tutum ve davranışa yöneldiği, elini taşın altına koyduğu falan da yok. Bu zevahiri kurtarma çizgisiyle, CHP’den işe yarar, önemli bir politik değişimi beklemek de saflık olur, yanlış olur. Muhafazakar-İslami-milliyetçi toplumsal ve siyasi bloka karşısında yer tutar gibi yapan diğer muhalefet odaklarının da, özgürlük, demokrasi değerlerinden oldukça uzak olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?
ŞU ZORLU GEÇİTİN EŞİĞİNDE KÜRT HALKI NE YAPMALI PEKİ ?
YAPILACAK ŞEYLER AÇIK…
BU İŞ BENİ İLGİLENDİRMEZ DEMEMEK…
KÜÇÜK HESAPLARA SAPLANIP BOĞULMAMAK…
REEL POLİTİK GİDİŞATI İYİ KAVRAMAK…
BÜYÜK DÜŞÜNMEK, SÜRECE AKTİF MÜDAHALE ETMEK…
KÜRT HALKI OLARAK BAĞIMSIZ BİR AKTÖR OLMAK, ÖYLE DAVRANMAK.….
ONUN BUNUN KUYRUĞUNA ASLA TAKILMAMAK…
KÜRT HALKI OLARAK KURBANLIK KOYUN OLMADIĞIMIZI KANITLAMAK…
Değerli okuyucu;
Kürt halkının, irili ufaklı bütün siyasal ve toplumsal aktörleriyle, bağımsız hareket eden bireyleriyle, bir ortak tutum takınmanın bir onur, namus meselesi olduğunu söylemek istiyorum. Bu konuda feleğin çemberinden geçmiş, özgürlükleri için olmadık, akla sığmayan ağır faturalar ödemiş Kürt halkı, sağduyusuyla siyasal aktörlerinden daha ileri bir anlayış ve kavrayış içindedir. Halk rehberlik yapacak yol göstericilerini arıyor.
İlk rauntta bir bütün Kürtler, koşullara uygun kendi adayları belirlemeli, o adayın etrafında kendileri merkeze alan büyük bir kampanyayı yürütmeliler. Bu çalışmada her şeyden önemlisi bağımsız bir alternatif olarak Kürt halkının gücünü ortaya koymak, bunu sandığa yansıtmak gerekiyor..
ikinci raunta kalabilirse; Kürtlerin, demokratik hamledeki sonraki adımları görünürlük kazanacak, Kürtler kendilerini bir güç gören dostlarının desteğini de hak edebilecek, alabilmeleri mümkün olabilecektir… Kürt meselesinin çözümünün gerekliliği yeniden öne çıkabilme şansına sahip olabilecek, sonuç olarak bu ileri adımlar Kürt halkının demokratik imajını yükseltecek ve bütün siyasal hareketlere karşı pazarlık gücünü ortaya çıkaracaktır. Buradan kaydedilecek başarı ve enerjiyle de, yerel seçimlere doğru daha etkili ve başarılı politikaların yolu da açılmış olacaktır…
Lafı uzatmadan ifade edeyim ki; Kürt halk mücadelesinde, özgürlük, eşitlik, demokrasi mücadelesinde doğrusunu isterseniz partisi tarafından nerdeyse yalnız bırakılmış, yeterince sahiplenilmemiş, sanki unutulmaya bırakılmış Selahattin Demirtaş bütün Kürt kesimlerinin üzerinde uzlaşabileceği, küçük hesaplardan uzak, bir çok haklı ve akıllı gerekçelerle aday gösterilmeye en uygun bir adaydır bana göre. Önceki başkanlık seçimindeki adaylığı onu demokratik kamu önünde önemli bir yere taşımıştı…. Selahattin Demirtaş, mahkeme duruşmalarındaki tutum ve davranışı, bir çok meseleyi yeniden düşünüp sorgulamaya yatkın tutumuyla, başını dik tutan haliyle tutarlı, sempatik, kabul edilebilir bir profil çizmektedir.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ bana kalırsa konjonktüre en uygun düşen adaydır.
Değerli ve duyarlı okuyucuyu, Kürt halkının, büyük düşündüğünde ve büyük davrandığında, her şeyin çaresini bulmaya muktedir fedakar evlatlarını, böylesi zorlu bir süreçte, birbirleriyle yaratıcı, sonuç alıcı bir iletişim kurmaya, etkileşmeye, tartışmaya davet ediyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.