“Sizler kimsiniz ey yiğitler”
Bayram Bozyel
Dr. Sait Çürükkaya (Dr. Süleyman), 26 Ekim 2016 tarihinde Başika yakınlarında IŞİD’in döşediği mayının patlaması sonucunda ağır yaralandı. Daha sonra, tedavi için götürüldüğü Almanya’da yaşamını yitirdi. Kürt halkının, Dr. Sait’in ölüm haberi ile sarsıldığı bir dönemde, basına düşen bir mektup gözlerden kaçtı.Alman BILD gazetesi yazarı Franz Josef Wagner’in Kürtlere hitaben yazdığı mektup sarsıcı ifadelerle dolu.
Alman yazar, Dr. Sait’in ölümünü önceden sezmiş gibi mektubunda şöyle yazıyor.
“Dünya kafa kesen siyah bayraklılarla olan savaşınıza karşı donup kalmış durumda.
Sizler kimsiniz ey yiğitler?
Sizler, en acı dolu türkülerin milletisiniz, türkülerinizin konusu hep, yitik aşk ve yitik ülkedir…
Siz ülkesiz bir milletsiniz. Diliniz, kıyafetleriniz yasaklandı.
Halkınız Türkiye’de yaşıyordu, Irak’ta, İran’da, Suriye’de. Ayaklar altına alındınız.
Kabul edilmediniz. Kimsesizdiniz. Hep savaşmaya mahkumdunuz.
Bilemiyorum, belki de dünün teröristleri bugün Kobani’de savaşan tek savaşçılardır. Korkusuz adamlar, hep savaşan adamlar.
Savaşçılardan biri, “Son mermimi kendime saklayacağım” dedi.
Başımın kesilmesine müsaade etmeyeceğim.
Ne yiğitlik.
İnsanın tüyleri diken diken oluyor.”
1990’lı yıllarda, cezaevi çıkışından sonra sağlık sorunlarım nedeniyle Almanya’da görüştüğüm bir Alman hekimin söylediklerini hatırlıyorum. Kürt meselesini yakından izleyen biriydi. Diyarbakır 5 Nolu’da olup bitenleri konuştuğum hekimden, Bild Gazetesi yazarınkiyle neredeyse aynı ifadeleri duymuştum o gün.
“Kürtler benzersiz bir halk” demişti doktor.
“Vietnam halkının verdiği mücadeleyi, Filistin halkının direnişini biliyoruz, onlara ilişkin çok şey duyduk, okuduk” demişti Alman hekim ve eklemişti, “Ama hiçbir halk Kürtler kadar direngen ve özgürlüğe inatla bağlanmış değil.”
Alman hekim, Kürtlerin kaçıncı kez yok edilmek istendiğini, ama her keresinde küllerinden yeniden doğduğunu söyleyerek hislerini aktardı bana.
Bu gözlemlerin gerçeği yansıtmadığı söylenebilir mi?.
Dr. Sait’in açtığı çığır
Beni o günlere götüren, Dr. Sait Çürükaya’nın, şehadeti ile son bulan eşsiz yiğitlik ve fedailiği oldu. Dr. Sait’i savaş alanına götüren zorlayıcı hiçbir faktör yoktu; ne zorunlu bir askerlik yasası, ne bir parti disiplini, ne de pul ve şöhret… O da pek çokları gibi hayatının geri kalanını daha rahat koşullarda sürdürebilirdi. Onu kolundan tutup zorla Musul cephesine götüren olmamıştı.
Dr. Sait Kürt halkının onuru ve Kürdistan’ın özgürlüğü için gönüllü cepheye gitti. Yaptıklarıyla bir çığır açtı, ölümüyle Kürt milletinin gönlünde taht kurdu.
IŞİD’in, ortaya çıktığı ilk günlerde, saçtığı dehşetle Irak ve Suriye’nin büyük bir kesimini nasıl kasıp kavurduğunu hatırlıyorum. Kestiği kafalarla, kurbanlarına uyguladığı hoyratça yöntemlerle öyle bir korku salmıştı ki, yönünü çevirdiği kent ve kasabalar o daha ulaşmadan düşüyor, önünde her kim varsa büyük bir panikle kaçışıyordu. IŞİD, bu taktik sayesinde Musul dahil büyük bir coğrafyayı savaşmadan ele geçirmiş ve gelip Kürdistan’ın kalbi Hewlêr’in kapısına dayanmıştı.
IŞİD’in bir kâbus gibi Hewlêr’e dayandığı o kader anında, Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani kendini ortaya koydu. Başta en yakınlarını olmak üzere, Kürtleri IŞİD barbarlığına karşı savaşa çağırdı. Barzani’nin bu çağrısına ilk icabet edenlerden biri Dr. Sait Çürükkaya oldu. Dr. Sait, IŞİD’in savaşta yaygınca kullandığı mayınların etkisiz kılınmasında harika işler çıkardı. Birçok gönüllünün eğitimine katkıda bulundu. Bu şekilde binlerce peşmergenin hayatını kurtardı. Çünkü, IŞİD’e karşı son iki buçuk yıllık savaşta peşmergeye en çok can kaybettiren IŞİD’in tuzakladığı mayınlardı. Bu açıdan, Dr. Sait’in IŞİD’e karşı mücadelede üstlendiği rol hayati önemdeydi.
2014 yılında IŞİD’in saldırısı ardından 500 bin insan Şengal’den kaçarak Duhok ve Zaxo’nun varoşlarına sığındı. Aynı yıl Eylül ayında, HAK-PAR adına bir heyet olarak durumu yerinde görmek üzere Kürdistan’a gittik. Duhok’ta konakladığımız bir gece Dr. Sait beni telefonla arayarak görüşmek istediğini söylemişti. Hatırladığım kadarıyla o dönemde Şêxan’ın güneyinde bir cephede bulunuyordu. Ne yazık ki görüşmemiz kısmet olmadı.
Bir millet nasıl millet olur?
Siyasal literatürde ulusların “inşa edilen” aktörler olduğuna dair bir tez var. Eğer bu yaklaşım esas alınırsa, Kürt ulusunun insan üstü mücadelelerle inşa edildiği söylenebilir. Kürtler birçok ateş çemberinden, büyük fırtınalardan sınanarak bugünlere geldi. Vuruldukça bilendiler; büyük acı ve yıkımlar içinde yoğrulup yeniden dirildiler. Her yıkım ve felaket ulusal bilinçlerini güçlendirdi. Düşmanları birçok kez (Zilan’da, Halepçe’de, Kobanê’de, Şengal’de, Diyarbakır Cezaevi’nde) bu işi tam bitirdim dediğinde, onlar her keresinde daha üst bir kertede tarih sahnesine çıktılar.
Belki çoğumuz farkında değiliz, ama bugün Diala’dan Musul’a uzanan 1100 km’lik cephede peşmergenin sürdürdüğü savaş sıradan bir savaş değil. Tersine, orada, IŞİD barbarlığına karşı verilen savaşta yaşanan, bir ulusun inşa sürecidir. Dahası, şehit düşen her peşmergenin anısı, Kürtler için devletleşme yolunda dikilen bir kilometre taşına dönüşüyor.
Ne yazık ki özgürlük, cam fanuslarda yetişen bir bitki değil.
Büyük tufanlardan çıkıp gelmeyen bir millet yok.
Dün (08.11.2016), Dr. Sait Çürükkaya için Bingöl’e bağlı (doğduğu köy) Çilkanî’de görkemli bir cenaze merasimi yapıldı. Onu, saygı ve gururla sonsuzluğa uğurladık.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.