Sonrasını anlatmaya dilim varmıyor
Süleyman Güney
''Ben konuşursam yer yerinden oynar'' türünden bir hikayemiz olmadı hiç bir zaman.
Her şey duru,temiz ve saf bir akarsu gibi gelip geçmişti mahallemizden.
Taş parkeli ama yıllarca el değmemiş girintili çıkıntılı sokaklarda,mahalleli kızlar,evde kalmışlarla,evden kaçmışların hikayelerini anlatırlardı birbirlerinden gizleyerek.
Nasip-kısmet muhabbetlerinin sürüp gittiği mahalleden bir tek kırık dökük aşklar kalmıştı geriye.
Saçlarını düzeltmek için ellerini saçlarına götüren kızların bu davranışları,delikanlılar tarafından bir mesaj diye algılardı.
Onlarda aynı davranışı tekrarlayarak mesajın karşı tarafa ulaştığını sanarlardı.
O zamanlar cep telefonlarının varlığı bir şehir efsanesiydi.
Mesaj yoktu..
Facebook yoktu..
Whatsapp yoktu..
İnstağram yoktu..
Bilgisayar yoktu..
Kızılderililerin haberleşme tarzlarından bir tık daha iyiydik.
Çünkü haberleşme olanağımız ancak mektupla olurdu.
Ve belki de bu gün iki satır yazabiliyorsak,o da mektup yazma alışkanlığımızdan geliyordu.
Mektuplarda bir kız kurye aracılığı ile ulaşırdı ilgili kişiye.
Bundan dolayıdır ki bu günkü iletişim teknolojisinin yarattığı nesil için kim bilir ‘’Mektup’’ kelimesi ne kadar gizemlidir.
Bu yoksulluğun koynunda yatıp kalkan sevgililer,kendilerine has yöntemlerle sevgililerini görmenin başka yollarını ararlardı.
Kapı önlerini süpüren genç kızların önünden günde dafalarca geçip farkına varılmanın ızdırabını yaşarlardı.
Kızlarda aşklarının yere düşen anılarını süpürür gibi yaparak engin hayallere dalıp bazen karasularının dışına bile çıkarlardı.
Ya da erkekler,mutfak penceresinden bir kez görmek pahasına çarşıya giden yollarda ömür tüketirlerdi.
Babam hep tütün içerdi.
Ramazan aylarında oturduğumuz evin sekisinden minare görünür ve acılarını tütüne karıp iftarda içmek için sardığı sigaraları dizerdi yoksul soframızın kenarına.
Hoca ezan okumakta geciktiğinde de ‘’şerefsiz kasten okumuyor ‘’ diye sunturlu bir küfür basardı.
Bu matrak yaşamın kıyısından geçip geldiğimiz 20 li yaşlarımızda,
‘’Netekim Kenan ‘’ gelip kapımızı çaldığında,bir çağ kapanmıştı.
Ne diyeyim.
Vallahi Fatih Sultan Mehmet gibi bir hikayemiz vardı.
Sonrasını anlatmaya dilim varmıyor.
Kenan Evren,Kemal Yamak ve Ben kalakalmıştık Diyarbekirin o meşhur 5 No’lusunda.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.