Sosyal Medya, İnsan ve Tetikçilik
Baran HEMZE yazdı...
Sosyal medyayı uzun zamandan beri kullanan bireylerden biriyim. Herkes kendine göre bu alanı kullanıyor, fikri olan fikrini, zikrini, fotosunu veya bireysel iletişim aracı olarak kullanır. Hatta daha uç amaçlar için kullananlar çok fazla, biri kendisine eş veya partner arar, çarpık ilişkiler arar alan memnun veren memnun olduktan sonra ne beni ne de bir başkasını ilgilendirir. Yani işin özü her birey kendine göre bu platformu kullanır.
Bir de bunu kaçak kavganın namertliğini ‘vuruşma’ alanı olarak gören kimi mahluklar vardır ki en basit tabir ile insanlıktan nasibini alamamış iftiracılardırlar. Biri bir başkasının kulağına üfler kulağına üflenen kişi şizofren bir kişilik ise hiç düşünmeden ulu orta haya ahlak etik gibi şeyleri düşünmeden ortalığı karıştırır.
Ama bilmezler ki kökü yalan olan bir olay ile bireysel ve siyasal kimlikleri karalayamazlar. Bunların güçleri zaten buna yetmez.
Ama işin ilginç yanı bazı “siyasi abiler” fırsat kollayan avcı misali hiç bir şekilde vukuu bulmamış kökü yalan olan dez informasyona balıklama atlayıp kendi sayfalarına tasırlar. Ne diyeyim kalite ve “yurtseverlikleri” budur.
Önce yurtsever ve demokrat kişilere ve partilere saldırmak ve karanlık güçlerin tetikçisi gibi çalışmak, ben birey olarak bu zatları bir köşeye kaydederim.
Altına üstüne yorum yazma zahmeti gösteren bu tip şeylerden bi haber yani habersiz olan sosyal medya kimliksizlerine bir sözüm olmaz ama tanıdıklara da bir çift sözüm olacak elbet ama kaçak güreşin yapıldığı sosyal medya aracılığı ile değil bizzat yüz yüze olacak.
Sen nelere kadirsin sosyal medya, üç kuruşluk adamlar “kahramanlık sahte yurtseverlik” yapıyor yapmaya çalışıyor senin sayende. Bana göre sosyal medyaya sadece partner veya çarpık ilişki için kullananlar bile bu sahtekarlardan daha dürüst en azından kulvarları belli belden aşağı çalışırlar. Bir iki seni özelden yazarak rahatsız eder cevap vermedin mi susarlar, çünkü muhatap alınmadığını görür iş biter.
Kısa bir hikaye ile bitirmek istiyorum, 12 Eylül şafağı tüm Kürdistan’lıların üzerine kabus gibi çökmüş onbinler işkence tezgahından geçmişti. Savrulanlar savrulmuş ama tabir caiz ise cunta bir buldozer gibi üzerimizden geçmişti.
12 eylül faşist cuntanın vahşice işkencelerini hem sorgu sürecinde hem de meşhur 5 nolu cezaevinde yaşayanlardan biriyim. Sorgu sürecim 88 gün sürmüştü yani üç aydan sadece iki gün daha az düşünün bir birey 88 gün boyunca gözleri bağlı 15 veya 20 cm eninde bir uzun tahtanın üstünde saatlerce oturtulurduk popomuz yara içinde kabuk bağlıyordu. Yanı başımızda bizler gibi sorguda olan yurtsever demokrat oturtulmuştu nadiren de olsa da türk solundan da bireyler vardı. Bunlardan biri de Cevat adlı Dev-Yol davasından gelen Antalyalı direngen bir devrimciydi. Yoğun işkencelerin sonunda bazen bizi kol kola toplu oturtulduğumuz salonda dinlenmememiz için işkencenin devamı için yürütürlerdi. O yürüyüş sırasında hafifçe birbirimizin kolunu sıkar bu bile bize güç verirdi.
Sanırım 80inci günümdü sorguda yetkili bir polis amiri sorgu yerine geldi ve tek tek insanlardan şu soruyu sordu, Kürd müsün, Kominist misin?
Her sorduğu birey ne yazık ki Türk oluyordu ve kominist hiç değildi zaten, Sevgili Cevat”a soruldu Kürd müsün, değilim ama Koministim, dedi. Şimdiye kadar hiç yüzünü görmedim ama şimdi bile nerde sesini duysam hatırlarım tok ve titremeyen bir ses hep kulağımda ve yüreğimde kaldı. Şu an nerdesin bilmiyorum sevgili Cevat büyük ihtimal ile yaş olarak benden büyüksün ses tonundan tahmin ediyorum. Ben daha yeni ergenlik çağına girmiştim. Keşke bir gün karşılaşabilsek kocaman yüreğini dostça kucaklasam.
Sıra bana gelmişti, ‘Ala’cı Kürd müsün Türk müsün Kürdüm dedim ve sosyalistim dedim. Bunu da bu tarafa alın dedi, yeni bir işkence faslına hazırlanırken birazdan ödüllenecektik. Kürd olup o an korkunun galip geldiği ve Türk olduklarını söyleyen hiç kimseyi suçlamıyorum herkes olabildiğince bir şeyler yapar. Ama o gün ne ben ne de Cevat dayak yemedik işkenceci amirin sözü dün gibi daha gibi kulağımda, bölücüde olsanız anarşist de olsanız ben erkek adamı severim dedi ve okşar gibi suratıma avuç içi ile vurdu.
Bize yemek ve sigara uzattılar o dönem tam bir tiryaki idim ilk nefeste zaten başım döndü sarhoş gibi olmuştum, Diğer kişiler ise iyi bir meydan dayağı yediler.
Cezaevi sürecini anlatmaya ancak kitap yeter buradan söylüyorum and olsun ki artık hem sorgu süreci hem de ceza evini yazacağım. Rutin işkenceleri anlatmak şu an için pek anlam taşımıyor, içerde idarenin adamı olan koğus temsilcileri veya itirafçıları da yazmam gereksiz şu an, ama mahkeme sürecini çok kısa anlatmaya çalışayım 82 kişilik Ala Rızgari ek davası ile yargılanıyorduk. Sanırım altı ay sonra idianame hazırlanmış ilk mahkemeye dayak yeme eşliğinde götürülmüştük.
Mahkemede ilk sorulan soru aynen işkencehanede sorulan soruyla bire birdi, Kürd müsün Türk müsün, ikinci soru ise bağımsız bir Kürdistan dan yana mısın?
82 iki kişilik toplu davada bu soruya mertçe cevap veren arkadaşlar çok azdı, aklımda kalan kısmı ile savunma yapan arkadaşların isimlerini anacağım bir eksik belirleme olursa şimdiden arkadaşlarımdan özür diliyorum.
İlk olarak Dostum yol arkadaşım zahmetli günlerimizin yol göstericilerinden rahmetli Yusuf Abi (Yusuf Andiç) den başlayayım, Yusuf abi Kürd olduğunu ve siyasi savunmasını da ASDK-Der çerçevesinde yaptı.
Sevgili dostum ağabeyim kibar insan, dostluk ve arkadaşlığından hiç bir dönem incinmediğim Haluk Özcan Yıldızhan, derli toplu Hem Kürd olduğunu hem de bağımsız Kürdistan olgusunu savundu. Yine değerli ağabeyim dostum yol arkadaşım Cabir Yolbaş Haluk arkadaşın tüm söylediklerine katılıyorum diyerek siyasi savunmasını yaptı.
O sürecin iki tane de çok genç tutuklusu vardı bir ben biri de sevgili kardeşim, yol arkadaşım yaşamın her sürecinde sırtımı dayadığım kardeşlerimden biri şêx Miheme Kulaksız her iki soruya da olması gibi cevap verip tarihin sayfalarına gerçek bir dava adamı olarak diğer abilerimiz gibi kazıdı.
Sıra bana gelmişti soruların ve cevapların kayda geçme isteğimi mahkemeye belirterek sorulan iki soruyu da olması gerektiği gibi savundum.
Bu aslında her Kürd yurtseverinin yapması gereken normal bir şeydi ve biz onu yaptık.
Ki mahkeme salonuna giderken sevgili Haluk sorgu ifademin çok temiz olduğunu savunma yapmamın gereksizliğini defalarca söylemesine rağmen savunma yapıp bir yıl bedavadan yattım ama bundan da hep onur duydum .
Diğer dava arkadaşlarıma hiç bir negatif söylemim dünde yoktu bugün de yok.
Herkes kaldırabildiği yükü omuzlar, onlarda sahtekarlık ve dolandırıcılık yaptıkları için yargılanmadı onurlu ve hasiyetli bir davanin savunucaları oldukları için oradaydılar. 5 Nolu ceza evi insanlığın yolunu unuttuğu bir vahşet yeri idi savunma yapmak ise en ağır işkence ve hatta ölüme hazır olduğunu beyan etmekti. O gün bize nasip oldu o günden sonra bir kısım yol arkadasımız döküldü bıraktı bir kısmı halen yurtseverlik duyguları ile hep alanlarda oldular tümünün o güzel yüreğinden öpüyorum.
Diyeceksiniz hiç dökülüp de rezil olan olmadı mı? Tabi ki oldu ama ben rezillikleri hiç anmak istemem o güzel insanlar ve örnekler dururken. Ama birinin kulağını çınlatmak istiyorum, ceza evi çıkışı ne bir örgüt vardı ne de saklanacak bir yerimiz ne de tek kuruş paramız. Her gün polisin açık tacizi altında bir çözüm bir çıkış yollu aradım, ama her şey aleyhimize idi. Bazı eski yol arkadaşlarımız bizi gördüklerinde yolunu değiştirip kaçıyorlardı sanırım en çok da bu bana/ bize bize ağır geliyordu. Haftalarca İbrahim … adli dostum arkadaşımın evinde saklandım sonra bir ögle vakti trenle Diyarbekir i terk ettim. Ankara üzeri izmire geldim, çünkü sığınabilecegim amcam vardı oranin yolunu tutmuştum. Kazasız belasız oraya ulaştım.
Bir iş hanının çay ocağında iş bulup çalışmaya başladım kısa dönem içerisinde bir cevre de edinmiştim. Bir arkadışımızda muhasabe yerinde çalışıyordu uzun sayılabelecek bir dönem orda saklanma ve çalışma imkanım oldu.
Yine kardesimden yakın, Çeko ve Kadir ile dönem dönem görüşüyor ne yapılması noktasında görüş alışverişi yapıyorduk hatta bir ara o genç ama idalist gençler Kürdistan Kominist Partisini kurma hayalini bile tartıştılar. Bir dönem sonra polisin etrafimda dolaştıgını hissetim Diyarbekir den gördüğüm bir siyasi polisi ilk kez beraber çıktıgım aslında benden cesaretli kız arkadaşım beni çıkarmıştı, onunla izmir fuarında sanki herkes bizi gözlüyormuş gibi sadece ağaçların arasında sadece el ele tutuştuğumuzda gördüm, ve bunu muhasebede çalışan arkadaş ile de paylaştım. Her neyse el ele tutuşmanın dışında bir geçmişim olmadan da kız arkadasımla ayrldik sanki cok beraberlik yaşadik da ayrıldık Allah var kimseye de hiç çaktırmadım her şeyimiz ilegal olduğu gibi sevgilimiz de ilegaldi.
O süreç polis takibinin artık alenen yapıldığı bir süreçti aslında bugün olsa panik yapmaz hiç bir yere kaçmaz ve hata yapmazdık. Zaten ceza evinden çıkmıs herhangi bir aranma durumuda yok sadece polisin mahkemedeki tavrımızdan dolayı beni/ bizi rahat bırakmama olayı idi. Tabi bunu bugünkü tecrübe ile biliyorum. Muhasebeci arkadaş izmirden Diyarbekire gitmek için ayrıldı etti, ama ne hikmetse yolunu değiştirip Çeko nun kaldığı şehire çevirmiş.
Çeko ile buluştuğunda polis tarafindan göz altına alınırlar, Çeko sahte kimlikle olduğu için tespit edilmez ve bırakılır ilk işi bizi haberdar etmesi olur. Ama malum kişi tarafindan işkencecilere Çeko yu fisıldar. İlgili kişi bu yetmezliğini üstüme yıkmaya çalıştı. Bugüne kadar da bu psikolijiden kurtulduğunu sanmıyorum, o dönem de bugün de ağebeyleri ve ailesinin büyük sevgisi bendedir ve o hariç tüm kardeşleri ile görüşürüm. Onların hatırına ne dün ne de bugün ismini vermedim vermeyeceğim. Ama sorumluluğu varsa bunun takipçisi olacagımı da çok iyi bilir bilmesi gerekiyorda.
Bunun üzerine ben ve Kadir istanbul yolunu tutuk, ama etrafimızdaki çember daralmıştı. Istanbul rami de sevgili kardeşim Bişarın olduğu evde kaldık bir kaç gün sonra etrafimızdaki yoğunluktan sonra ben ve Kadir dolmuş aracı ile ramiden uzaklaştık ve istanbulu terk ettik. Ben tekrar izmirde kaldım, Kadir sevdiği kızı kaçırıp Diyarbekire gitmiş ve ablasının evinde yakalanmıştı.
Annesi Diyarbekire giderken bir şeyler vermek istedim ama gerçekten verecek bir şeyim yoktu ama Kadirin üzerimde gördügü ve çok beğendigi bir kazak vardı reklam olmasın diye markasını yazmıyorum. Ceza evinde rahmetli zabıta müdürü Ali Çap ağabeyimin hediyesi idi onu paketleyip Kadir cana gönderdim.
Artık kacmayı ve saklanmayı bırakmıştım, çünkü gerçekten ne saklanacak yerim ne de herhangi bir imkanım vardı.
Rahmetli Annem tek kalmama dayanamayıp bir kaç parça eşya ile izmire geldi kadife kale balli kuyu mahalesinde iki odali bir ev tutup oraya yerleştik. Ben küçük kardesim M. Ali ve Annem. Bir kac ay sonra Annem Diyaribekire gitti, o sırada Vedat adlı bir arkadasım Halit Rifat Paşa da bir evini boşaltacağını oraya gelmemi istedi kaldığım yerden daha güzel ve ucuz idi. Oraya yerleştik. Calıştiğım yerden ve kaldıgım evden ayrınlınca polis Vedatı daha önce kaldığımız ballı kuyuda göz altına alıyor, nerde kaloyorsun sorusuna dayımlarda kalıyorum diye cevaplıyor. Sorguda sürekli ismim soruluyor o da ısrarla tanımıyorum cevabını veriyor. Zaten bilmesine de imkan yoktu cünkü beni Efe olarak tanıyordu diğer herkes gibi. En son resmimi gösterirken abê ma niye Efe demiyorsun ben Efe yi taniyam diyor. Hal böyle olunca işkencecklier Gece yarısı dayinin evine gidiyoruz diye arabaya bindiriyorlar. Ama mecbur dayim dediği ev bizim kaldiğimız evdi ve eve getirmek zorunda kaliyor.Yolda bir iki tur evin etrafinda dolandırıp ben kardeşim, amcam oğlu Mendüh ve Bayram adli bir arkadaş Vedatın akrabası ile kaldığımız eve mecburen getirdi. Bayramın çok güzel bir sesi vardı ama a politik terzi bir arkadaştı. O gün evde beraberdik ve ben iki günden beri hastlanmış yatağa haps olmuştum.
Sabaha doğru saat iki gibi ev polis tarafindan basılldı, salonda küçük bir masanın üzerinde iki adet teybimiz vardı Nizametin Arıcın Cunta dan sonra çıkan ilk kasedi Kürdçeyi çogaltıp etrafimıza dağıtıyorduk. Ilginttir dört kopya olan Kürdçe kasede dokunmayıp Bayramın çekmecedeki kasetlerinden bir kaç tane alip çaldlar ve tümü de arabesk kasetlerdi sonra kasetlerden vazgeçtiler. Gözümü açtığımda akrep otomotik silahlar üzerime doğrultulmuştu, o her zamanki kibar uslupları ile yataktan kaldırdırdılar. Tuvalete gitmem gerektiğini söyledim aslında amacım kacmaktı tuvaletin iki kapısı vardı arka kapı direkt dışarı açılıyordu ama iskenceciler kapıyı kapamadan tuvalete gitmeme izin verdiler. Dolayısı ile kaçma planı baş bitmişti.
Beni ve Bayramı aldılar Bayram hem yaş olarak bizden büyük hem saç sakal ile ciddi bir duruşu ile beni de alınn demişti. Zaten her halukarda alacaklardı Kardeşim M.Aliye sarıldım meraklanma sadece Amcaya haber verin diyebildim. Kelepçelenerek ve gözlerimiz bağlanarak arabaya bindirildik.
Konaktaki emniyet müdürlügünün sanırım en üst katlarından birine götürüldük, işkence faslı hemen ve çok sert baslamıştı o kadar çok yüklenmişlerdi ki artık öldürmek için yüklendiklerine inandım. Bir ara o kadar yoğun boğazıma tekme ile bastılar agzımdan sayla aktığını ve daha sonrasını hatırlamıyorum. Kaç saat aradan geçti bilmiyorum soğuk su dökerek ayılttılar, Askı ve falaka aralıksız devam etti. Her zaman ki tehditlerine devam ediyorlardı artık yolun sonu burdan çıkış yok Efe efendi. Kadir”i ve Çeko yu ve Güney , Doğu Kürdistan ilişkilerini sürekli sordular tanımadiğımı ve bilmedigimi ısrarla belirtim. Sonra göz bağımı hafįfçe yukarı sıyırdılar, başını kaldırmadan önündeki fotograflara bak, ilk resimde Kadir”in tek resmi vardı kim bu deyince tanımıyorum dedim sonra tanımadığım iki kişiyi daha sordular tanımadığımı belirtim son resimde iki kişi vardi otomotik tanımadığımı söyledim o an şiddetle her tarafima tekrar vurmaya başladılar. Ama kontrolsuz darbelerdi bir yandan da o çocuğu kendi resmini tanımıyor. Sersemledim şuurumu kaybettim tekrar buzlu su ile ayılttılar. Ben yerdeyken sesleri duyuyor ama reaksiyon veremiyordum. Işkencecinin biri diğerine bağırıyordu öldürdün adamı, doktor çağırınn. Bir kac saat sonra tekrar kendime gelmiştim bu kez daha nazik en azından kontrolsuz işkence yoktu, bak genç yazik bu bedenine bildiklerini anlat mahkemeye çikarayım seni bizi aylardir uğraştırıyorsun artık ne sen eziyet gör ne de bizi ugraştır. Ben halen ısrarla tanımadığımı söylüyordum, işkenceci bak oğlum bu senin resmin, iyi bak artık iş inada bindiğinden dolayı ben degilim diyorum aslinda ben Kadir”i yolda yürüken resimlerimizi çekmişler.
Sorguda özellikle Doğu ve Güney Kürdistan”a ilgili sorular vardı. Ama işkenceciler istedigi hiç bir şeyi alamadilar.
Iskence sonrası hücrelerdeki Vedat, Bayram ve Selim veya o isme yakin birì terzi olduğunu gözaltında bize söyledi, ama hiç bir şekilde tanışmıyorduk.
Hücrede moralleri sıfırdı özellikle de Bayramın, çünkü asker kaçağı idi tek korkusu askere gönderilmesi idi ama korktuğu başına gelmedi.
Bana da moralleri yükseltmek işi düşüyordu, bir tavşan fikrası vardı anlatmaya başladım hücreden hücreye seslerimiz gidiyordu. Başladım arkadaşlar Bir çift kırmızı renkli tavşan birbirini seviyor ve birlikte oluyorlar, bir dönem sonra erkeği dişi tavşanın dırdırına tahammül edemeyip kalkıp gidiyor. Bir iki gün erkegini bekleyen dişi tavşan geri gelmeyen eşini erkeğini aramaya çıkıyor bir kaç saat yol aldı sonra beyaz bir tavşana rastlıyor, kırmızı dişi tavşan yalvar yakar partnerini aradığını görüp görmediğini soruyor cin gibi olan beyaz tavşan hemen şart koşuyor eğer bir kere verirsen yerini derim der aman yaman derken sonunda razı olur ve bu tarafa gitti diyerek dişi tavşanı eker.
Bu vesile ile beş altı tavş birlikte oluyor (sarı,yeşil,siyah,alaca,mor vs) ve artık döllenme olmuş doğum zamanı gelmistir. O sırada sorumu yoneltim, peki arkadaşlar sizce kırmızı renkli tavşanın ne renk bebek tavsanları olur?
Her kes bir cevap verdi ve tümüne de yok diyorum o arada polisin sesi geliyor , kesin lan sesinizi.
En son Bayram dayanamadı Efe sen söyle, söyliyeyim mi dedim söyle dedi.
Bende Bayram bi kere ver söyliyeyim, Bayram küçük dilini yutarken benden hiç bir şekilde böyle bir sey beklemiyordu ama diğer arkadasların kahkaları tüm hücreleri sarmıştı. Işkenceciler kudururak hücre kapımı acıp üzerime saldırdılar. Ama umurumda değildi halen gülmeye devam ediyorduk. Birde sevgili Vedatin hoş bir açıklaması vardı yav Efe insan gerç ismini söyler bir yıldan fazladır birlikte dostluğumuz var ve ben senin gerçek ismini bilmiyorum onun için bi araba dayak yedim nasıl dedim?
Polis resmini göstermeden önce Baran kim diyor ben tanımıyorum saatlerce falaka ve sonunda askiya aldilar onlar bildiğimi ama direndiğimi sanıyorlardı ayni Cüneyt Arkin gibi beni askıya aldilar , deyince narlıdere askeri göz altında kasıklarımız ağriyana kadar gülmüştük. Sonra niye gülüyorsunuz ben ben askıyı sadece cınonun filmlerinde görmüştüm. Ve o kadar eziyet görmesine rağmen bir kez olsun yüzünü bizden çevirmedi sevgili Vedat.
Ikinci haftanın sonunda parmak izimizi ve fotoğraflarımızı çekmek için bir kat üste çıkardılar. Uzun bir Koridora aldılar, koridorda tanıdık simalar da vardı Kadir, Haydar ve ismini şu an hatirlamadığım biri daha vardı. Haydar ile yan yana oturtulduk, çok kısa konuştuk Güney ve Doğu Kürdistan ile soruların geldiğini kabul ettigini benim de kabul ettigimi sorgudaki bir arkadaşın dedigini söyledi hayır dedim benim kabul ettiğim hiç bir şey yok sende etme. Bahs ettiğim Haydar arkadaş halen yurt dışında ve aralıklarla görüştügüm sevdigim oldukça değer verdigim biri. İşin özü dört kişi o operasyondan tutuklanarak nasibimizi aldık. Kadir"i İse Diyarbekir 5 nolu dan getirmişlerdi izmir davasi icin.
Biliyorum bayağı uzattım ama olabildigince kısa başlıklarla açıklamaya çalıştım. Belki mükemmel degiliz ama hesabını veremeyeceğim tek bir şey bile yok ama sadece dost ve arkadaşlarıma hesap verir açıklama yaparım. Hasiyetsizlere cevabım olmaz. Belki okurken başınızı ağırttım ama yalancı ve sahtekarları yerin dibine batırmak her Yurtseverin görevidir.
Birilerinin gerçek dışı dez informasyon ile itham etmeye çalışmak namertliktir. Bu yazım sadece bilgilendirme amaçlı ve ısrarla onlarca arkadaşın istemi olduğu için yazdım. Bu alanı sadece düşüncelerimi aktardığım bir platform olarak kullanmaya calıştım kısır döngülü tartışmalara katılmadım bundan sonra da katılmayacağım.
Kişi kendi yetmezliğini gizlemek için dava arkadaşlarını suçlama yerine kendisi ile yüzleşip içinde kalan ego ve düşkünlüğü tedavi etmeli veya doktrorlardan profesyonel yardım almali diye düşünüyorum.
Sevgi ve saygılarımla
Baran Hemze
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.