'Sur'da bulunduğu söylenen yapı saray değil, cephanelik'
.
Arkeolog Nevin Soyukaya, Diyarbakır Sur'da Mervanilere ait saray bulunduğu haberlerinin doğru olmadığını söyledi: Yapının cephanelik olduğunu gösteren cisimlerin yanı sıra yazılı kaynaklar da mevcut.
Bir süredir Diyarbakır Surları'nda restorasyon çalışmaları yürütülüyor. Yanı sıra Amida Höyük’te ise kazı çalışmaları yapılıyor. Kazılarda keşfedilenler zaman zaman basına da yansıyor.
Yine yakın zamanda Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Oktay Bozan, Sur ilçesinde tarihi İçkale'nin kuzey doğusunda Mervanilerin son hükümdarı Nasırüddevle Mansur ve eşinin türbelerinin yerini tespit etmek için yürüttükleri çalışma sırasında Diyarbakır Surları’ndaki 81 burçtan 71’incisinin Mervani Hükümdarı Ebu Tahir Yusuf bin Dimne’nin sarayı olduğunu tespit ettiklerini söyledi.
Bozan, şu ana kadar 71’inci burç olarak bilinen yerin, aslında dönemin Diyarbakır Valisi de olan Ebu Tahir Yusuf bin Dimne tarafından yaptırıldığını belgelerle kanıtladıklarını da aktardı.
Söz konusu alanda yapılan kazı çalışmaları arkeolog, araştırmacı ve yazar Nevin Soyukaya’nın Diyarbakır Müze Müdürü olduğu dönemde başlamıştı. Soyukaya Kars’a sürgün edilince kazı çalışmaları da durdurulmuştu.
Soyukaya’ya, “Siz kazı çalışmaları sırasında neler bulmuştunuz? Alanın saraya ait olduğunu gösterir buluntularla karşılaşmış mıydınız?” diye sorduk.
Nevin Soyukaya, önce tarif edilen yerle ilgili bilgi paylaştı: “Sözü edilen yer, İçkale’nin kuzey doğu köşesidir ve 74 ile 76 nolu burçların çevrelediği alan olarak tanımlanabilir. Oktay Bozan’ın 71. Burç olarak tanımlaması Albert Gabriel’in burçları numaralandırma sistemine göre yapılmış olmalı ve alanın kuzeydoğu köşesinde bulunan ancak resmi kayıtlarda 75 No'lu Burç olarak adlandırılan burçtur.”
'DAHA ÖNCE DE BİNLERCE ESER ÇIKARILDI'
Kazı alanından daha önce binlerce eserin çıkarıldığını hatırlatan Soyukaya, “Açıklamayı yapanın, hangi belgelere ve verilere dayanarak bu kadar kesin konuştuğunu ayrıntılı açıklamadığı için bilemeyeceğim ancak alanda yapılan kazılarla açığa çıkarılan binlerce eseri, somut veri olarak kabul etmemiş anlaşılan. Ya da bu alanda yapılan kazılardan haberi yok ve sadece mevcut mimari kalıntılara bakarak böyle bir fikre sahip olmuş olabilir ki bu tabii bilimsel bir yaklaşım değil” şeklinde konuştu.
'BURASI BİR CEPHANELİK'
Sözü edilen alanda Diyarbakır Müze Müdürlüğü olarak 2006-2012 yılları arasında kendilerinin kazılar yürüttüğünü, 2013’te Kars’a atanması sonrasında kazı çalışmalarının yarım bırakıldığını belirten Nevin Soyukaya, şunları söyledi: “Kazıyı başlattığımız ilk günlerden itibaren yedi yıllık çalışmalar süresince açığa çıkardığımız bulgular ışığında buranın yüzlerce yıl kullanılagelen bir cephanelik olduğunu tespit etmiştik. Alanda bulunan tüm mekanlardan binlerce ok ucu, mızrak uçları, gülleler ve hatta 1. Dünya Savaşı’nda kullanılmış patlayıcılar ve ateşli silahlar dahi bulundu. Patlayıcıları bomba uzmanları eşliğinde açığa çıkarmıştık. Bunların yanı sıra, Geç Roma'dan Osmanlı dönemine kadar uzanan farklı dönemlere ait çok sayıda sikkeler de bulunmuştu. Yine patlayıcıları ateşlemede kullanılan ziftlerin saklandığı, içinde halen kurumuş zift kalıntılarının ve demir çubuklarının olduğu zift güğümleri sıralı bir şekilde açığa çıkarılmıştı. Alanın, içindeki silahları çıkarmaya dahi fırsat bulamadan yapının bir yer sarsıntısı sonucu yıkıldığını ve enkaz halinde bırakılmış olduğunu, bazı duvarların blok halinde aynı yöne doğru yıkılmış olmasından, silahların tasniflenmiş halleriyle mekanlarda yığın halinde bulunmuş olmasından anlaşılıyordu. Mızrak uçları ve ok uçları büyük oranda demir malzemeden imal edilmişti ve yoğun bir şekilde korozyonluydular. Müze restorasyon laboratuvarında, konservasyon ve restorasyon uygulamaları yapıldı. Alanda bulunan en önemli buluntulardan biri de Memlük Sultanı El-Eşref Kansu’ya ait olduğunu üzerindeki Arapça yazılardan tespit ettiğimiz zırh veya tören giysisine ait bronz aplikler, düğmeler ve son derece güzel işçilikli bir miğfer açığa çıkarılmıştı. Müze laboratuvarında başarılı bir restorasyondan geçirilen miğfer, halen müze de sergilenmektedir.”
'YAZILI BELGELER DE MEVCUT'
Arkeolog ve araştırmacı Soyukaya, kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkardıkları diğer tarihi eserlerin de buranın cephanelik olduğuna işaret ettiğini söyledi: “Doğu-Batı doğrultusunda uzanan genişçe bir holün iki yanında simetrik bir şekilde odaların sıralandığı mekanın kuzey batısında yer alan 76 No'lu Burç'un içinden toprak künklerle akıtılan, sel sebil olarak tasarlandığını düşündüğümüz bir su sitemi bulunmuştu ve akan suyun önünde de bir Bizans dönemi lahdinin yalak olarak kullanıldığı tespit edilmişti.
Özcesi, açığa çıkarılan ve insitu olarak bulunan farklı dönemlere ait çok sayıda ve çeşitlilikte cephane malzemesi buranın cephanelik olduğunu göstermiştir. Osmanlı belgelerinde de İçkale’de bulunan cephaneliğe ait ve cephanelik için gönderilen ödeneklerle ilgili belgelerde mevcut. Yani İçkale’de bir cephaneliğin olduğu yazılı belgelerle de sabittir.”
'KALINTILAR YOK EDİLDİ'
Sarayın başka alanda aranması gerektiğine vurgu yapan Nevin Soyukaya, 2015’ten sonra bölgede gerçekleşen yıkımlardan da söz etti ve altyapı kazıları sırasında toprak altındaki katmanların ve izlerin yok edildiğine dikkat çekti: “İbn-ül Ezrak, Mervani sarayının yerini tarif ederken Yeni Kapı civarında olduğunu söyler ki, Yeni Kapı ile İçkale arasında bayağı bir mesafe var” diyen Soyukaya, şunları söyledi: “Ayrıca 2010’lu yıllara kadar Yeni Kapı Burcu olarak da bilinen Mervani dönemine ait 67 No'lu Burç'un iç yüzünde, devamındaki surlara bitişik tonoz izli duvar kalıntıları vardı ve bunlar surlara bitişik gecekondulara da duvar oluşturuyordu. Ne yazık ki gecekondular yıkılırken bu duvarlar da yok edildi. 2015 sonrası yapılan yıkımlarla alan düz bir araziye dönüştürüldükten sonra yapılan alt yapı kazılarında bu kalıntıların toprak altındaki izleri de yok edildi. Bu duvar kalıntıları ve 67 No'lu Burç'un farklı plan örgüsü düşünüldüğünde, yazılı kaynakların da sarayın Yenikapı civarında olduğu vurgusunu da dikkate alarak, sarayın bu alanda aranması gerektiğini düşünmekteyim. Ayrıca eski hava fotoğraflarına bakıldığında bu bölgede büyük boyutlu yapı izleri de seçilebilmektedir. Ancak dediğim gibi, bu bölgede yaşanan yıkım ve altyapı kazıları sırasında toprak altındaki katmanların ve izlerin yok edilmesi nedeniyle, bunun tespitinin de oldukça güç olduğu bir gerçek.”
'MERVANİLER KÜRT DEVLETİ'
Mervaniler hakkında da bilgi veren Suyukaya, “Mervaniler, El-Cezire olarak da bilinen Yukarı Mezopotamya’da 983-1085 yılları arasında hüküm sürmüş bir Kürt Devletidir” dedi.
Diyarbakır’da Mervaniler döneminden günümüze ulaşan eserleri daha çok surlarda takip edebildiklerini belirten Soyukaya şöyle devam etti: “Keçi Burcu, Yeni Kapı ve Yenikapı Burcu, Dağkapı’daki Mervani döneminde inşa edilen mescit, Dağkapı’nın onarımı, İçkale’deki 74 No'lu Burç ve Ongözlü Köprü (bu köprü ilk Roma döneminde inşa edilmiş, ancak Mervani döneminde neredeyse yeniden ayağı kaldırılmış ve üzerindeki kitabeyle de yeniden inşa edildiği belgelenmiştir) sayılabilir. Tüm bu yapıların Mervaniler döneminde yaptırıldığı veya onarıldığı üzerlerindeki kitabelerle sabittir. Yine Meyyafarikin’in surlarında büyük onarımlar yaptırıp burçlar inşa ettiklerini kitabelerden, Amid’de ve Meyyafarikin’de saray yaptırdıklarını çeşitli yazılı kaynaklardan öğreniyoruz. Amid’de ve Meyyafarikin’de basılan sikkeleri de Mervanilerin bölgedeki hükümdarlıklarının siyasi ve ekonomik bir güç olduğunun ayrıca bir kanıtıdır."
'MERVANİLER DÖNEMİNDE HUZUR VARDI'
"Ne yazık ki Mervaniler hakkında yapılan araştırmalar yeterli derinlikte ve sayıda değildir. Oysa yüzyıllık hükümranlıklarında bölgede oldukça önemli bir siyasi, iktisadi ve kültürel güce sahipti Mervaniler” ifadesini kullanan Arkeolog ve Araştırmacı Nevin Soyukaya, “Farklı etnik ve dine sahip halkların bir arada yaşamasına imkan tanıyan çoğulcu bir yönetim anlayışına sahip olduklarını tarihçiler vurguluyor” dedi ve ekledi: “Dolayısıyla bölgelerinde Mervani dönemi huzur ve dirlikle anılmıştır. Mervanilerin yönetim anlayışıyla yaratılan huzur ortamı, ticaret ilişkilerinin de gelişmesine, bilim ve sanat alanında da gelişmelerin sağlanmasına neden olmuştu. Bu refah, dönemin mimari örnekleri, minyatür sanatıyla bezenmiş yazılı eserleri gibi birçok alana da yansımıştır. Süryani tabiat alimi İbn Bahtişo’nun, Mervani hükümdarı Nasırüddevle’ye ithaf ettiği; “Hayvanların Anatomik Özellikleri ve Yararları” adlı resimli eseri bile Mervani döneminin, sosyal, sanatsal ve bilimsel anlayışı hakkında bilgiler sunmaktadır. Kitabın bir nüshası British Museum da bulunmaktadır.”
'AMİDA HÖYÜK’E ZARAR VERİLİYOR'
Diyarbakır İçkale’de Amida Höyük kazıları ile surlarında restorasyon çalışmalarının yanı sıra kazı çalışmaları da yapılıyor. Soyukaya, bu çalışmalarla ilgili ne düşündüğü sorumuza ise şu yanıtı verdi: “Diyarbakır Kalesi, İçkale dahil olmak üzere dünya mirası olarak tescilli bir kültür varlığıdır. Amida Höyük’te kazıların yapılması ya da surlarda koruma çalışmalarının yapılması elbette ki gerekli olan çalışmalar ancak, bu çalışmaların uzmanlık, katılımcılık, şeffaflık ve hesap verebilirlik anlayışıyla yapıldığını söylemek çok zor.
Zira Amida Höyük, kentin ilk kurulduğu çekirdek nokta ve tarihi prehistorik dönemlere kadar uzanan bir arkeolojik alan. Arkeolojik kazılar, farklı disiplinlerden deneyimli bilim insanlarının katılımıyla oluşan ekipler tarafından, doğru yöntemler uygulanarak, her türlü bulgu ve belge doğru tanımlanıp yorumlanarak yapıldığı takdirde doğru sonuca varılabilir. Ancak Amida Höyük'ün kazı başkanlığını, daha önce hiçbir kazı deneyimi olmayan bir sanat tarihçisinin yapıyor olması da bilinen bir gerçek. Dolayısıyla, olması gerektiği gibi bilimsel bir kazı yürütemiyorsanız, 1960’larda yapılan kazılarda ve UNESCO sürecinde yapılan yüzey araştırmalarında tespiti zaten yapılmış bulguları yeni tespit etmiş gibi basına açıklamalar yaparak bilimsel bir kazı yapıyor görünerek durumu kurtaramayacağınız gibi höyüğe de geri dönüşü imkansız zararlar vermiş olursunuz.
'SURLARDAKİ ÇALIŞMALAR MEÇHUL'
Aynı kriterler restorasyon çalışmaları için de geçerli, yani deneyimli, korumayı bilimsel yaklaşımları esas alarak gerçekleştirecek ekiplerle yapılmalı. Ancak surlardaki restorasyonlar çok daha kamuya kapalı bir şekilde yürütülüyor."
Eski Diyarbakır Müze Müdürü Soyukaya, Surlar'daki restorasyon çalışmaları hakkında ise şunları dile getirdi: “Restorasyon çalışmalarının ne kadar doğru yürüdüğü meçhul. Surlar'da yapılacak her türlü uygulamada, surların arkeolojik bir varlık olduğunu unutmadan belgeleme ve müdahaleler yapılmalı. Yani surlarda restorasyondan çok konservasyon uygulanması gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca UNESCO sürecinde, Kültür Turizm Bakanlığı’ndan talep edilen Diyarbakır Surları Koruma Master Planı’nın yapılıp yapılmadığı hala bir muamma. Zira aday varlık olan surları UNESCO adına incelemeye gelen uzmanın, yapılan hatalı restorasyonlara tanıklığı sonrasında hazırladığı rapora binaen UNESCO acilen restorasyonların durdurulmasını, Surlar'ın koruma master planının hazırlanmasından sonra surlarda koruma uygulamalarının yapılabileceğini Kültür Turizm Bakanlığı’na bildirmişti. Türkiye iki yıl kadar restorasyonları durdurdu ancak sonrasında plan yapılmadan yeniden restorasyon çalışmalarına başlandı. Oysa koruma master planı Diyarbakır Surları'nın bütünlüklü korunması için oldukça gerekli ve bu planın hazırlanıp hazırlanmadığı, hazırlandı ise ne zaman hazırlandığı ve bu çalışmaların plan kapsamında mı yürütüldüğü bilinmemekte.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.