TC Politikası Bölgede Her Yönüyle Can Çekişiyor
Ali Buran
Bazen geçmişe ve tarihe saplanıp kalıyorum. Belki de geçmişe duyduğum ilgiden dolayıdır. Özellikle 60'lı yıllardan itibaren gerek ulusal kurtuluş hareketleri gerekse işçi sınıfı mücadelesi hep gündemdeydi. 70'li yıllarda ulusal kurtuluş hareketleri mücadeleleri bir çok yerde ivme kazandı. 1980'den sonra Türkiye'de ise, işçi sınıfı Türk milliyetçiliğine monte edilip mücadelelerine rahmet okundu. Bölgemizde Kürdistan'ı sömüren sömürgeci devletler; Kürdistan'da aldıklarını işçi sınıfına kırıntılarla pay vererek kendi ideolojilerinden hızla uzaklaştırdılar. Dünyanın hiçbir ülkesinde Türk işçi sınıfı kadar kendi sınıfına ihanet edilmemiştir.
Sovyetler'de sistemin çöküşünden sonra Balkanlar'da ve Kafkaslar'da birkaç milyonluk hatta yüz binlik topluluklara devlet kurdular. Ulusal kurtuluş mücadeleleri içerisinde, yol/yöntemi değişmekle beraber, bu gün dünyada kendi ülkesinde kiracı haklarına bile sahip olmayan yalnız 45 milyonluk Kürt halkıdır. Lakin herkes bilmeli ki, günümüz dünyasında hiçbir iç sorun sadece bir devletin iç sorunu değildir. Bölgesel ve ulusal sorunlar; su, petrol, enerji ve ekonomik sorunları da beraberinde getirirler. Onun için Türkiye, Putin'le, İran'la öyle kurtlar sofrasında kısa vadeli çıkar/karlarla bir yere varamayacağı gibi, Suriye'yi özellikle Kürt bölgesini adama yedirmezler. TC geçmişte sistemini ve iktidarlarını korumak için her zaman üç tehlike ile ayakta kalmayı başarmıştır: Komünizm, Kürt ve Ermeni sorunu.. Gerçi hiçbir zaman Komünizm ve Ermeni hareketleri TC için ciddi tehlike olmamıştır. TC bölgede birçok tehlikeli oyuna girişti ve hiç birinde başarılı olmadı. TC, Kafkasya'da Ermenilere, Irak'ta Kürtlere karşı hep ittifak oyunlarına girişti. Oysaki, Kafkaslar'da ABD'ye ve özellikle Rusya'ya rağmen hiçbir girişim başarılı olmadı. Daha düne kadar ÇEÇEN'LERE el altından yardım eden Türkiye, bugün Rusya'ya sarıldı. Irak'ta her ne kadar referandum sonrası İran,Türkiye ve Irak Kürt karşıtı bir ittifak girişimleri ile haince, sinsice YNK'nin bir kesimi (Celal Talabani'nin oğlu) IŞİD'İN Şİİ versiyonu olan Haşdi Şabi'yle iş birliği yapıp Kerkük'ü Irak'a teslim ettilerse de, bundan sonrada Kürtlere rağmen hiçbir girişim başarılı olamaz.
Türkiye ve İran bugün KERKÜK'ÜN içişlerine müdahale edip,Türkmen, Arap ve Kürt çatışmalarını körüklemektedir. TC'nin komşularına karşı politik hastalığı Osmanlı'dan TC 'ye miras kalmıştır.
Osmanlı Türk milliyetçiliğinin lafını etmemiş fakat ufkunu gerçekleştirmiştir. Osmanlıda milliyetçilik mefhumu mevcut değildir. 19. asrın sonlarına doğru entelektüel hayatımıza "nasyonalizm" kavramı girmiştir ki Fransızca'dan gelme bu kelimeyle "milliyetçilik" kast ediliyordu ve nasyonalist Ziya Gökalp'le birlikte Türkçü kavramına evrildi. Türkçü de millîciye. Kuvveyi milliye, millîcidir '' diye ifade ediliyor.
İran,Türkiye, Suriye ve Irak'ın iktisattan kültürele, siyasetten güvenliğe kadar her alanda işbirliğine gitmeleri öngörülmüştür. Zira bu ülkeler aynı kültür havzasına aittir.
Dikkat edilirse sözde kardeş bu ülkeler Kürdistan'ın kaynaklarının paylaşılmasında hep birbirlerine ikramda bulunmuşlardır. Örneğin, her gelişlerinde, gaz, enerji, elektrik, petrol veya bir ekonomik anlaşma yaparlar.
İran'ın en yüksek tirajlı gazetesi olan Hemşeri'nin; geçmişte neşrettiği bir makalede özetle şöyle deniliyordu: "Ortadoğu, tarihinin en zorlu günlerini yaşıyor; fakat İran-Türkiye-Suriye ittifakı ile bütün krizlerin üstesinden gelebiliriz. (Şark-al AVSAD çeviri Hakan Albayrak)
Türkiye'nin tek yolu demokratik sistemin gelişmesiyle Kürt sorununun silahların gölgesinden tümüyle çıkarılmasıdır: her gün ölü sayısı ile övünerek Türk halkın milliyetçi nabzını diri tutmak geleceğin felaketlerinin habercisidir.
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi; Bağdat'ın kuzeyinden geçen hattın ABD merkezli, NATO denetimi için proje, Balkanlar ve Kafkasya'yı kapsamaktadır. Bu sürecin en önemlisi bölgenin askerileşmesi olduğudur. ABD'nin esas amacı bu koridoru askeri denetim altına almaktır;
İlginç olan burada hiç sosyalizmden nasibini almamış Rusya'nın Esad sayesinde Akdeniz'de yer bulmasıdır. Bugün 3 Nisan 2018 AKKUYU Nükleer Santralı açılımı da Rusya ile Türkiye'nin Suriye politikasının bir devamıdır. Santral açılışında konuşan sözde bilim adamı Prof Mesut Hakki Caşin konuşmasında 'Bu iş birliği Türkiye ile Rusya'nın Ortadoğu'da Suriye'de akan kanın durmasına hizmet edecektir.' dedi. Yani insana sormazlar mı? Ey Prof, halen bu işbirliği sayesinde oluk oluk Kürt kanı akmaktadır.
Burada Türkiye'nin görevi bu projeye taşeronluk, figüranlık yapıp, yanlış bölge politikası ile Kürtlerin kazanımlarını yok etmektir. Türkiye'nin bu projelere diğer hizmet amacı da Kürt ve Kürdistan'a yol vermemektir.
Özetle Türkiye'nin bölge politikası kısa vadeli çıkarlara yönelik olsa da, İran, Suriye ve Irak'la birlikte Rusya'yı da eklersek anti-Kürt politikasıdır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.