Türkiye de Yerel Seçimler
31 Mart 2019 günü Türkiye de yerel seçimler yapılacak. Seçim tarihi yaklaştıkça siyasi partilerin liderleri sanki ulusal kurtuluş savaşına gidiyorlar gibi milleti galeyana getirmek için konuşarak hareket ediyorlar. Ağza alınmayacak sözlerle birbirlerine hakaret ediyorlar. 3-5 oy fazla almak için akıllarına gelen farklı cümleleri kullanıyorlar. Bu tür konuşmalar hiçbir parti liderine yakışmıyor. Türkiye de Mustafa Kemal’le başlayan Ebedi Şef, İsmet İnönü ile devam eden Milli Şeflik halen devam ediyor. Kimse inkâr etmesin partilerin liderleri her zaman istedikleri şekilde hareket ediyorlar. Anlam: “KRAL benim.”
Dünyanın uygar ülkelerinde seçime giren siyasi partilerin liderleri, kendi ülkelerinde yaşayan insanlara daha iyi hizmet etmek ve yaşam koşullarını yükseltmek için yapabilecekleri işler için kendi milletine söz veriyorlar. İktidara gelen partiler, milletlerine verdikleri sözleri yerine getiriyorlar. Farklı partilerin liderleri kesinlikle birbirilerine hakaret etmiyorlar. Birbirilerini küçük düşürmüyorlar. Yakında gördük Almanya Başbakanı Angela Merkel, dedi ben yaşlandım. Artık ben bu işi istediğim şekilde yapamıyorum. Başka birisi gelsin partinin genel başkanlığını yapsın. Onuruyla partinin genel başkanlığından çekildi.
Türk partilerin liderleri, Batı Anadolu da yaşayan, Kürtlerin oylarını almak için adata birbirilerine saldırıyorlar. Bu partilerin, Kürtlere ihtiyacı yoktur. Kendi saltanatların devamını sağlamak için Kürtlerin oylarına ihtiyaçları var.
Şimdi Türk partilerin liderlerine soruyorum: Bundan birkaç yıl önce, Diyarbakır da, halı dokuma fabrikası vardı, rakı fabrikası vardı, iplik fabrikası vardı. Şimdi yok. Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü, Toprak Mahsulleri Ofisi Bölge Müdürlüğü vardı. Bunlar nereye gittiler, ne oldu? Fabrikaların makinaları mı kırıldı? Bölge Müdürlüklerin binaları mı yıkıldı. Ne oldu? Bay liderler önce bu soruların cevabını verin. Ondan sonra Kürt milletinden oy isteyin. Oylar için Kürt kardeşlerim diyorsunuz. Milletimi aç bırakanların kardeşliğini kabul etmiyorum. Kardeşlik eşit koşullarda olur.
Başbakanlık yapan, TBMM Başkanlığını yapan Binali Yıldırım şimdiye kadar, Kürdüm dediğini hiç duymadım. “Kürt olduğunu önceden biliyordum.” Şimdi, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı oldu. Televizyon ekranlarına çıkıyor, bağırarak ben Kürdüm diyor.
Yuvarlak bir hesaba göre, İstanbul da beş milyondan fazla Kürt var. Şimdi diyor Kürtlerin oylarına talibim. Bu onun doğal hakkıdır. Ama bugüne kadar Kürt kimliğini gizleyerek hareket ediyordu. Kürtlerden birkaç oy almak için diyor ben Kürdüm. Bana göre bu çok ayıptır. Makam mevki geçicidir. Önemli olan en zor günlerde dahi kişi kendi gururunu korumalıdır.
Meral Akşener, Diyarbakır’a geldiği zaman dedi ben Kürdüm. Ama HDP Genel Başkanı Sezai Temelli bir konuşmasında dedi, Kürdistan. Sayın Cumhurbaşkanı dedi Kürdistan burada yoktur. Kürdistan’a gitmek istiyorsan, kuzey Irak’a git Kürdistan ordadır.
Meral Akşener Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’a dedi ben eski İçişleri Bakanıyım. Biz Irak’ın kuzeyi derdik, Kuzey Irak bile demezdik. Irak’ın Kuzeyindeki o bölge, adı Kadim Türkmenlerindir. 2.5 milyon Türkmen yaşardı, nereye gittiler? Cumhurbaşkanı’na diyor sen orada bir devletin kurulmasına önayak oldun ve devleti tanıdın. (Duvar gazetesi 7 Mart 2019) Meral Akşener’in, nasıl bir Kürt düşmanlığı yaptığını görüyoruz. Bu tür siyasetçiler utanmadan yerel seçimlerde 3-5 oy fazla almak için milletin gözlerinin içine baka baka yalan konuşuyorlar. Devlet Bahçeli de diyor Kürt kardeşlerim. Ben bir Kürt olarak, Yunan göçmeni olan Meral Akşener’in ve Devlet Bahçeli’nin kardeşliğini kabul etmiyorum. Haberleri olsun.
Bundan 5 ay önce, Güney Kürdistan’daki parlamenterler yemin ederken, her ırk kendi ana dili ile yemin ettiklerini, televizyonların ekranlarında dünya alem gördü. Henüz bağımsızlığın almamış, Federe Kürt Devleti’nin getirdiği demokrasiyi dünya görüyor.
Türkiye de hangi siyasetçinin ağzını açtığın zaman; demokrasiden, insan haklarından, hak ve hukuktan, dünyadaki bütün güzelliklerden dem vuruyorlar. 1991’de TBMM de milletvekilleri yemin ederken, Leyla Zana ve Hatip Dicle yemin ettiklerinde bir iki kelime Kürtçe söyledikleri zaman, mecliste olan milletvekilleri kıyameti kopardılar. Sonuçta Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı ve 10 yıl ceza evinde yatılar.
İnternet’ten aldığım Meral Akşener’ın kimliği
Selanik’ten Kocaeli’ye göç eden Balkan Türkü bir ailenin kızı olan Meral Akşener 18 Temmuz 1956 tarihinde, Tahir Ömer Bey ve Sıdıka Hanım’ın çocuğu olarak Kocaeli’nin İzmit ilçesine bağlı Gündoğdu köyünde doğdu. 1974 yılında Bursa Kız Öğretmen Lisesi’ni tamamlamasının ardından 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu.
Devamlı zaman su gibi akıp gidiyor. Bundan birkaç yıl önce, Diyarbakır da parti binasında oturmuştuk sohbet ediyorduk. Sohbetimiz devam ederken, Irak’taki Türkmenler gündeme geldi. Merhum Melik Fırat dedi, Güney Kürdistan bölgesi değil, Irak genelinde 250.000 ile 300.000 arasında Türkmenler var.
2005 yılında Milliyet Gazetesi köşe yazarı Semih İdiz mesleği icabı, Irak genelinde yaşayarak gördüğü ve öğrendiği olayları günlük olarak gazete de yazıları yayınlanıyordu. Tahminime göre 10 veya 15 günleri arasında Irakta kaldı.
Bir gün Irak Türkmenleriyle ilgili yazdığı bir yazıda diyordu, Türkmenler kendi aralarında anlaşamadıkları için ikiye bölündüler. Türkmenlerin partisinden ayrılan bir grup KDP’nin parti bayrağını kendi binalarına astıklarını yazmıştı.
Başka bir günde de, Türkmenlerin nüfusu ile yazdığı yazıda, Irak genelinde 300.000 civarında Türkmenlerin nüfusu olduğunu yazmıştı. Meral Hanım diyor o bölgede, yani Güney Kürdistan bölgesinde 2.5 milyon kadim Türkmenler var. Türk ırkçılığının esareti altında ezilen, kendilerine yazar – çizer diyenler hiç utanmadın çok sık diyorlar Irak’ta 3.5 milyon Türkmen var.
30 Ocak 2005 günü yazar Semih İdiz’in gazete köşesinde yazdığı yazının bir bölümüdür.
Kerkük konusunda Irak’taki bütün haklarımızdan feragat etmiş olduğumuz 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması’nı imzalamamızın üzerinden geçen 79 senenin en sert çıkışını bu hafta yaptık ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kürt grupları ‘Yanlış bir adım atmamaları’ için uyardı.
Bu gelişme, Kerkük konusunda eskiye göre oldukça değişik bir politika izlemeye başladığımızı göstermekteydi. Zira, Ankara, Kerkük’teki önemli gelişmeleri daha önceleri ‘Irak’ın iç meselesi’ olarak yorumlamış, hatta Kerküklü Türkmenler’in tarih boyunca uğradıkları en büyük katliam olan 1959 Temmuz’undaki kanlı olaylardan sonra ‘Irak’a ayıp olacağı’ ve ‘halkın galeyana gelebileceği’ bahanesiyle Kerkük ile ilgili resim, film ve diğer belgelerin Türkiye’ye girmesini yasaklamıştı.
Kerkük’teki yönetimin Kürt grupların eline geçmesinin Türkiye için bir güvenlik sorunu olacağını söyleyen Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ‘Kerkük’ün özel statüsünün korunması Türkiye için hayati önemdedir’ dedi ve Kürt grupları ‘Yanlış bir adım atmamaları’ için uyardı.
Bütün bu açıklamalar, Türkiye’nin Kerkük konusunda geçmişteki uygulamalarına göre oldukça değişik bir politika izlemeye başladığını göstermekteydi.