Türkiye ve Şanghay İşbirliği Örgütü - Altan Tan*
.
Altan Tan
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Özbekistan'da yapılan Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısına katılması ve oldukça etkili bir rol sergilemesi bir hayli zamandır gündemde olmayan 'Türkiye yeni yol arayışında' tartışmalarını yeniden alevlendirdi.
Erdoğan iktidarının ilişkilerinin ABD ve AB ülkeleri ile uzunca bir süredir sorunlu olduğu, bu ülkelerin Erdoğan'dan hazzetmedikleri, ondan kurtulmak için Türkiye iç siyaseti ile yakından ilgilendikleri herkesin malumu.
Arap Baharı sürecinde Türkiye'nin Batı ile ayrılan yolları bir türlü tam olarak birleşemedi.
Erdoğan iktidarı son dönemde Batı bloku içinde yer alan BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail ile bozuk olan ilişkilerini önemli oranda düzeltmiş olsa da hala istenilen seviyeye ulaşılabilmiş değil.
ABD'nin Ortadoğu ve Suriye politikası, özellikle Yunanistan, Ege Adaları ve Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ni silah üssü haline getirmesi karşılıklı güvensizliğin en büyük göstergesi.
Türkiye'de Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana kayıtsız şartsız Batı yanlısı ve destekçisi çevreler Batı'nın Türkiye ve Ortadoğu ile ilgili başından beri tek taraflı, çıkara dayalı ve her şeyden önce İsrail'in güvenliğini önceleyen politikalarını sorgulamadan tüm suçu mevcut iktidara yüklüyorlar.
AK Parti iktidarının dış ve iç politikada birçok yanlışlığı olduğu muhakkak ancak Batı'nın esas sorunu bu yanlışlıklar değil.
Yoksa Türkiye'deki anti demokratik uygulamaların kat ve kat fazlası Mısır, İsrail ve Suudi Arabistan'da da var.
Esas sorun Türkiye'nin Batı çıkarlarına körü körüne 'evet' dememesi.
Türkiye'deki muhalefetin görmediği, görmek istemediği durum bu.
Türkiye'nin dış politikada Batı'ya alternatif arayışlar içine girmesi de yeni değil.
Bugün birçok analist;
1960 darbesinin en önemli nedenlerinden birinin Adnan Menderes'in ekonomik yatırımlar için Sovyetler Birliği'ne yakınlaşması olduğunu söylüyor ve darbenin İngiltere'nin desteği ile gerçekleştiğini ileri sürüyor.
Kıbrıs olayları sırasında ABD Başkanı Johnson'ın Başbakan İnönü'ye gönderdiği 5 Haziran 1964 tarihli Rum yanlısı ve Türkiye'yi aşağılayıcı mektubuna Başbakan İsmet İnönü'nün verdiği 'Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye yerini alır' cevabı hala hatıralarda.
Sonraki yıllarda Süleyman Demirel'in Ereğli ve İskenderun Demir Çelik ve Seydişehir alüminyum fabrikalarını Ruslara yaptırması Ecevit'in iktidara gelir gelmez haşhaş ekim yasağını kaldırması da ABD ile sorunlara neden olmuştu.
1974'teki Kıbrıs çıkarması ile ilgili Batı ambargosu ise yıllarca sürdü.
12 Eylül 1980 darbesinin ABD ve NATO destekli olduğu artık tartışılmıyor bile.
Listeyi uzatmak mümkün.
Hangi iktidar gelirse gelsin Türkiye'nin artık tek taraflı edilgen bir ilişkiyi kabul etmesi doğru değil.
Türkiye'nin Batı ile de Doğu ile de doğru ve dengeli ilişkiler kurması bir zorunluluk.
Ancak her şeyden önce iç sorunlarını çözerek demokratik ve şeffaf bir ülke olması lazım.
Yoksa 'Bir o yana, bir bu yana yalpalayan, savrulan şaşkın' tavırlar siyaset değil.
Türkiye siyasetinin ilk hedefi dimdik ayakta durabilmek ve bunun içinde yine ilk hedefinin öncelikle iç barışını sağlamak olmalı.
Altan TAN 24, 25 ve 26. Dönem Diyarbekir Milletvekili
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.