Türkiye'de gavura düşmanliğin yeni adidir anti emperyalizm
Ankara'ya 8 yaşında iken taşınmış idim. O zamanlar oturduğumuz Beştepe mahallesi Çukur Anbar ile birlikte Ankara'nın batıdaki en kenar mahallesi idi. Asfalt olmadığından ayakkabılar kilolarca çamur tutar idi. Bu nedenle her evin ününde ayakkabılardaki çamuru çıkarmaya yarayan betona gömülü demirden bir 'silecek' bulunur idi.
Amcam mahalleye en yakın olan Sofuoğlu İlk okuluna kayıdımı yaptırdı. İlk karşılaşmamda Türkçe konuşamadığımı gören öğretmen ve müdür gerisin geriye beni 1.. Sınıfa geçirdiler. Ne oldu ise ben ilk dönem sonunda en başarılı üç öğrenciden biri seçilerek hediye ile ikinci sınıfa; yıl sonunda da yine aynı şekilde ilk üçe girerek üçüncü sınıfa geçirildim.
Okul müdürümüz Bala'lı bir Kürt idi. Başlarda benimle Kürtçe anlaşan müdürümüz; beni, belki de ben de kendi çocukluğunu bulmuş olduğundan dolayı, sevdi. O nedenle "Bundan sonra senin ismin Hayati, sen de Hayat var" dedi. Çok sert olan ve çocuklarını gözümüzün önünde döven müdürümüz bana bir fiske vurmadı. Şimdilerde Mustafa Kemal'e isim koyan öğretmen hikayesi onu da cezb etmiş olabilirmiydi diye soruyorum kendime. Neyse 4. Sınıf'a kadar ismimiz "Hayati" olarak kaldı. 4. Sınıfta bir subay eşi olan Edibe hanım sayesinde nüfustaki ismimiz pratikte de kullanılır oldu, Kimbilir o ne düşünmüştür?
O zamanlar bitişiğimizdeki Emek mahallesi ve Bahçeli evler statüsü yüksek olan yerler olup genellikle bürokrasiye ev sahipliği yapardı. Ayrıca Emek mahallesinde Amerikalılar'a ait bir yer de vardı. Biz onların çöplüklerinde süt ve meyve kutularını alıp üstünü kaplayarak ev ödevi olarak öğretmene takdim eder idik. Türk bürokrasisi henüz bu tür zengin çöplüğe sahip değildi.
Okula bir kaç yüz metre mesafede etrafı pek yüksek olmayan duvarlar ile çevrili görkemli bir apartmanda Amerika'lı aileler kalır idi. Biz zaman zaman binanın çevresinde koşuşan üstü başı temiz çocuklara bazen gıpta, bazen de kıskançlık ile bakar idik.
Sanırım dördüncü sınıfta idim. Bir gün okuldan çıkan öğrenci gurubunun o binaya doğru yöneldiğini fark ettim. En önde okulun en tembel, kavgalarda birbirlerine bıçak ve pergel çeken haylaz çocukları var idi. Sessiz ve sakin olan ben arkadan merakla binaya doğru yaklaştım, içinde kızların da bulunduğu gurup evin bahçesinde oynayan çocukları "gavur, sarı piçler" diyerek taşlıyor; kimisi ağıza alınmıyacak en 'babayiğit' küfürleri savuruyorlardı. Ben ne olduğunu öğrenmeye çalışır iken gurup bir kaç katına katlanmış idi. Etrafa kaçıp çil yavrusu gibi dağılan sarışın "gavurlar" karşısında Anadolu'nun esmer insanları zafer kazanmış olmalılar ki bir süre sonra gurup kendiliğinden dağıldı. Ben kendi hesabıma kaçışan çocukları görünce bir acıma his ettim,
Sanırım Orta Okul'da iken Atatürk Orman Çiftliğine taşındık. 1976 yılında Bahçelievler de bulunan Cumhuriyet lisesini değiştirip, son sınıf öğrenimime oturduğumuz yere daha yakın olan Gazi Lisesi'nde devam etmiştim. O yıllar biz politika'ya. Politika da bize bulaştı. Okulumuz silme Dev-Genç'li idi, Biz de öyle olduk.
Beştepe mahallesinde oturupta zamanında "gavur'a karşı" ilk eylemini ilk okulda yapan gençlerin çoğu solcu olmuş; kimisi de MHP'li...En sinsi olanları da MSP'yi tercih etmiş idi.
Solcu olanlar 'medeniyette sınıf atlayarak' ahlaki olarak daha değerli bulunan Anti Emperyalizm söylemini kabullenmişler ve diğerlerini Batı ve Emperyalizm işbirlikçiliği ile suçlamaya başlamışlardı. Sağcılar ise solu "Moskova uşakçılığı" ile suçluyorlardı. Esasında ikisinin karşıtlığı, farklı kesimleri hedef almak ile birlikte, bir yabancı düşmanlığı olup tarihin derinliklerinden gelen kıskançlık ve aşağılık kompleksi ile malul GAVUR DÜŞMANLIĞI ile besleniyor idi.
Sovyetler ortadan kalkınca bu kesimlerde de bir bunalım yaşandı. Sağ çoğunlukla Amerikan düşmanlığına yöneldi. Milliyetçi sol ise "bu değişimin nedeni ne?" deme cesaretini göstermeyerek bildiğini okumaya devam etti. Sonunda ilk okulda ilk eylemlerinde olduğu gibi hepsi birlikte güncellenmiş rafine sloganlar ile bezense de "Gavur'a" karşı saflarda yerlerini aldı.
Güney Kürdistan'daki Kürt halkına GAVUR diyemiyorlar, ama "Emperyalizm'in ve Siyonizm'in işbirlikçisi" diyerek saldırıyorlar. Türk toplumunun ağırlıklı bir kesimi Sol ve sağ olarak "sınıfsız kaynaşmış bir kitle olarak" tek bir blok...
Onların "Anti Emperyalist" diyerek caka sattıkları sırada, başta ABD ve diğer bazı büyük devletler bağımsızlık referandumuna karşı çıkıyor; onların liderleri nerede ise Trump'ın ayağına kapanır iken, BARZANİ dik duruyor ve asalet örneği veriyor idi. Emperyalizm'e karşıtlık ise Barzani'nin tavrını da pek ala bir karşıtlık gibi okuyabilir sol. Ve elbette sol bir ırkın ismi ile anılan Türk solu değilse...
Gelinen durumda çoğunun Anti Emperyalizm'inin aslının Osmanlı'nın büyük sınırlarını özlemek kaynaklı bir kıskançlık eseri olduğu anlaşılmıştır. Bunlar Batılılaşma ve Liberalizme, dolayısı ile Demokrasi'ye karşılar.
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin hakkına ve hele referandum gibi son derece demokratik bir hak kullanımına karşıtlık otoriter anlayışın veçhelerinden biridir.
Türkler DEMOKRASİ silahını KÜRTLER'e kaptırmış durumda. 150 senelik "çağdaşlaşma" Türk'ün güncellenmiş milliyetçilik ve dinsel sekterizminde boğuluyor...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.