Türkiye’nin bir yanlış adım daha atması, telafisi imkânsız sonuçlar getirebilir…
İlk düğmeyi yanlış iliklediğinizi anladığınızda ne yaparsanız, Türkiye’nin de Suriye ve bölge politikalarında aynı şeyi yapması gerekiyor: Politikalarını yeni baştan belirlemeli…
Fehmi Koru
Nereden başlasam bilemiyorum.
Konu İdlib… Daha doğrusu Türkiye’nin iç-savaş içerisindeki Suriye stratejisi, Rusya ve ABD ile ilişkileri…
Suriye politikasını “İlk düğmesi yanlış iliklenince diğerlerinin de yanlış gittiği gömleğe” benzetenler haklı. Suriye’de başgösteren kalkışmanın (2011) kısa sürede sonuçlanacağı ve Beşşar Esad’ın başında bulunduğu mevcut rejimin hemen devrilip yerine Türkiye’ye daha sıcak bakacak yeni bir kadronun geleceği beklentisi üzerine bir strateji belirledi Ankara…
Yanlış hesaplara dayalı bir stratejiydi bu…
Baas Partisi yarım asrı bulan hakimiyetinde ülkenin bütün kılcal damarlarına sızmış gözü kara bir rejim oluşturmuştu. Ülkenin harabeye dönmesini, yüzbinlerce insanın ölmesini, milyonlarcasının yerlerinden edilmesi ve mülteci konumuna düşmesini göze alabilecek insafsızlıkta bir rejimdi bu.
Yerlerine gelmesi için düşünülenler ise, çok büyük bir bölümü uzun yıllardır Suriye’ye ayak basamayan muhalif isimlerden oluşuyordu; halkla irtibatları kopuk, ülkede neler olup bittiğini tam takip edemeyen bir kadro…
Nitekim, Suriye yandı, yıkıldı, buna rağmen Baas rejimi ayakta; Türkiye’nin Beşşar Esad ve partisi yerine düşündüğü isimlerden ise artık kimse söz açmıyor.
İlk düğme böylece yanlış iliklenmiş oldu. Artık beş milyona yaklaşmış mülteci kitlesi, 500 bin civarında ölü ve en önemli kentleri harabeye dönmüş Suriye’den nasıl bir sonuç çıkacağını bilen yok.
En az bilgi sahibi olan ve her adımda karşısına ciddi engeller çıkan/çıkartılan ülke ise Türkiye.
Yanlış iliklenen başka düğmeler
Sınırına bitişik Suriye topraklarından kendisine yönelik terör unsurlarının teşkil ettiği güvenlik sorununu, tehdit olarak görülen PYD/YPG güçleriyle yakınlığını saklamayan ABD’yi bırakıp savunma ihtiyaçlarını sağlamada kolaylık da gösteren Rusya ile yakınlaşarak çözebileceğini düşündü Türkiye.
Yanlış iliklenen bir düğme de buydu.
Rusya’nın bölgeye dönük çıkara dayalı politikalarının Türkiye’nin beklentilerine hiç uymadığı kısa sürede ortaya çıktı.
Türkiye’nin riskleri de göze alarak Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu askeri varlığı bu yüzden ateş hattına düştü. İdlib’teki askeri varlığına karşı girişilen silahlı müdahaleler sonucu bir biri ardına şehitler gelmeye başladı.
Gelişmeye karşı Ankara’nın başvurduğu yöntem, tehdit altına düşen bölgeye daha ağır silahlar ve daha fazla asker göndermek…
Moral desteği de daha önce dışlanan ABD’den geliyor.
Acaba bu yöntem de yanlış iliklenen yeni bir düğme olmasın?
Washington’un bu hafta Ankara’ya gönderdiği Suriye temsilcisi James Jeffrey “Rusya’nın Suriye politikasını değiştirmesi şart; İdlib’te yaşananlar çatışmanın son derece tehlikeli boyutlara ulaştığını gösteriyor” açıklamasını yaptı.
Rusya Suriye politikasını değiştirir mi?
Moskova’nın Kızılelması: Akdeniz’e inmek…
Moskova’nın daha Çarlık Rusya olduğu günlerden beri amaçladığı, ülkenin bir tür ‘Kızılelma’sı, donanmasının sıcak denizlere -en önemlisi Akdeniz’e- ulaşımının elde edilmesiydi. Arap Dünyası’yla Rusya’nın en yakın olduğu Sovyetler Birliği döneminde bile erişemediği bu hayal, Suriye’de iç savaş başladıktan sonra gerçeğe dönüştü.
Bugün Putin Rusyası‘nın Suriye’de iki adet askeri üssü bulunuyor: Tartus deniz üssü ile Hmeimim hava üssü.
Ona bunu Beşşar Esad verdi.
Putin de, Esad’a ne pahasına olursa olsun destek sözü vermişe benziyor.
Rusya’nın Suriye konusunda Türkiye ile yaptığı görüşmeler, çeşitli zeminlerde vardığı mutabakatlar ve verdiği sözlerin hiçbir değeri yok.
Nitekim, arkasına Putin’i ve Rus ordusu ile silah desteğini almış olan Suriye ordusu, Türkiye’nin güvenlik tehdidi endişesinin sonucu sınır-ötesi varlığına karşı son savletiyle saldırılarını sürdürüyor.
Bu arada, Türkiye’nin sınırın hemen karşısındaki PYD ağırlıklı bölge için düşündüğü nüfus değişikliği yöntemini de, saldırılarını sürdürdüğü bölgede benimsemiş görünüyor Suriye rejimi. O yüzden de, şu sıralarda saldırıların gerçekleştiği bölgeler halkından bir milyona yakın insan, yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldı ve hepsi Türkiye sınırına yığıldı. Çatışmalar devam ederse sayının üç milyona kadar çıkma ihtimali de var.
Üç milyon yeni mülteci…
Türkiye’nin bu kadar yeni mülteciyi kabul etmesi mümkün olmadığı için sınırlarını kapatması yüzünden, o kadar insan, şu kış şartlarında, asgari imkanlardan mahrum biçimde hayatlarını sürdürmek zorunda.
Ankara ve Şam’ın tavırları Suriye iç-savaşının bir tür Suriye-Türkiye savaşına dönüşebileceği ihtimalini akla düşürüyor. Tabii Rusya’nın Suriye’nin arkasında yer almasıyla…
Bu da en son düğmenin yanlış iliklenmesi anlamına gelebilir.
Ne yapılabilir?
İlk düğmeyi yanlış iliklediğinizi anladığınızda ne yaparsanız, Türkiye’nin de Suriye ve bölge politikalarında aynı şeyi yapması gerekiyor: Politikalarını yeni baştan belirlemeli…
Rusya’nın veya ABD’nin kendi ülkelerinin çıkarlarını gözeten bölge politikalarını iyi hesap ederek Türkiye’nin çıkarlarına uygun yeni bir politik tavır belirlenebilir.
“Ver mehteri” anlayışının hakim olduğu bugünkü medya düzeni içerisinde o tavra ulaşılabilinir mi, kuşkuluyum, ama yine de başka çare yok.
Allah kolaylık versin.
Bu yazı, Fehmi Koru'nun kişisel blogundan alınmıştır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.