Türkiye’yi kurtarmak İstiyorum!
Türkiye, devlet olarak rasyonelliğini yetirmiş ve hızla çöküşe doğru gidiyor.
Çünkü devlet, kurumlar yerine tek adam direktifleri ile yönetiliyor.
Alabildiğine bir bağımlılık ve biat kültürü içinde herşeye,"Ya tarafsın, ya da bitaraf" mantığı ile bakılıyor. Paramiliter güçler kol geziyor.
Son zamanlarda zihnimi kurcalayan bazı düşünceleri paylaşmak istedim.
'Kürdofobi'den kurtulun derim!
Kürtleri hep tehlike gören ve giderek yükselen bu korkudan sizi kurtarmak için bir planım var!
Ülkenin yasayla, hukukla, ortak akılla yönetilmesini isterdim.
Tartışmaya, eleştiriye açık ve KHK'(Kanun Hükmünde Kararname)lerle yönetilmesini istemezdim.
İnanç, mezhep, kimlik gibi değerler üzerinden yapılan siyasetin bütün dünyada yıkıcı, tahrip edici sonuçları ortadayken Türkiye’de benzer bir siyaset sürdürmezdim.
Coğrafyamız, mezhep ve kimlik savaşlarıyla cehenneme çevrilmişken, Türkiye’de Süni-İslam görüşünü gündem yapmazdım, Alevileri hor görmezdim!
Nazilerin, Berlinde yaptığı ve 6-7 Eylül İstanbul Pogromu'nu hatırlatırcasına provakasyonlarla Alevilerin evlerini işaretleyip, ansızın gelebiliriz dedirtmezdim.
Tam tersine, mezhep çatışmalarının önüne geçer, Türkiye’ de mezhep kavgalarını körükleyenlere çok sert tepki gösterirdim.
Türkiye'nin varolma siyasetini Kürtlerin yokluğu üzerine kurmayı kesinkes bırakır ve Kürtlerle dost olurdum, mezhepçilerle değil!
Yıllardır süren, binlerce evladınızın canına mal olan, ülkenin enerjisini tüketen, Kürtler ile çatışmayı bitirecek barış sürecinden hiç rahatsız olmazdım.
Bilakis o yelpazeyi genişletir, tek güç, dışındaki diğer Kürt güçlerini de yanıma alır ve çok köklü bir çözüm süreci başlatırdım.
Başlatmakla kalmaz, birbirinden cazip güven verici somut adımlar atardım…
Örneğin, rehabilitasyon programları başlatır, geri dönüşleri kolaylaştırmak için ne gerekiyorsa yapardım.
Derin toplumsal yaraları sarar, (af) eğitim ve entegrasyon programları içeren kapsamlı projeler başlatırdım.
Kürtlerin deneyimlerine, (Hem yurtiçi-hem yurtdışı) düşüncelerine önyargısız olarak kulak verirdim.
Kürt şehirlerine saldırmaz, silah deposu olmasına müsade etmezdim.
Bölgeye pozitif kalkınma program ve projeleri uygulardım.
Kalkınma seferlerliği ilan eder, enerji ve sanayi kalkınmalarında master programlar uygulardım.
Bölgesel demokrasinin gelişmesi ve güçlenmesi için yerel parlamento oluştururdum.
Bölgenin kaynaklarını bölgede değerlendirirdim ve halkın yerel yönetimde söz sahibi olmasını ve kendi iradesine sahip çıkmasını teşvik ederdim.
Anayasayı tamamen değiştirirdim!
TBMM de türkçenin yanısıra diğer dillerin konuşulmasını söyler ve meclis iç tüzüğüne
koyardım.
Kürt halkının kendi dilini konuşması ve kendi anadilinden eğitim görmesi kadar, daha doğal bir şeyin olmadığını halkıma anlatır ve onu Anayasal güvence altına alırdım.
Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde tüm eğitimin Kürtçe ve doğal bir hak olarak tanımlar, teşvik ederdim.
Camilerde hutbe okutarak siyaset yapmaz, inancı siyasete malzeme etmez, edenlere şiddetle karşı çıkardım.
Komşularıma saldırmada, ‘Fetih’ve ‘Kırmızı Elma’gibi ibareler kullanarak coğrafyamızın ve giderek tüm dünyanın baş belası olan‘Cihadizmi’asla ve asla teşvik etmezdim.
Modern hukuk kurumlarının bağımsız ve tarafsız olmasını kesinlikle sağlardım.
Bilim, sanat ve teknolojinin çağdaşlaşması ve gelişmesi için devletten olanak sağlar, eğitin ve araştırmaya büyük ödenekler ayırırdım.
Ekonomi ve enerji politikasına polemik ötesi önem verir, istihdam ve iş piyasasını siyasetimin baş gündem maddesi yapardım.
Geri kalmışlıktan kurtulmakta ısrar eder, dinler tarihi hakkında eğitime önem verirdim.
Din kutsiyetini korur ama hiçbir zaman siyasi İslama dönüşmeyecek şekilde ve dindarlığı tek tartışma konusu olarak halkıma dayatmazdım.
Siyasi kazançların toplumsal barışta olduğunu gösterir, toplumu‘biz ve onlar’diye kutuplaştırmazdım.
Özgürlükleri kısıtlamaz, kamu adına denetleme, yanlışları söyleme, yetkilileri uyarma görevi bulunan medyayı destekler, onlara olanak sağlar, hür olmaları için elimden geleni yapardım.
İtiraz edeni, yanlış yapıyorsun diyeni asla vatan hainliği ile suçlamazdım.
Ülke yönetiminde yandaşlığı esas almaz, kalifiye elemanların yurtdışına göç etmesinin gereksizliğini söylerdim.
İçerde binbir sorunla uğraşırken komşu, Irak ve Suriye'nin iç işlerine karışmazdım.
Cihadistleri besleyip, silahlandırıp eğitip, onlara saldırtmazdım.
Arap Baharı'nın arifesinde bitmiş olan Osmalı nostaljisine asla ve asla kapılmazdım.
Afrin'e saldırmazdım, oranın asıl sahipleri Kürtleri yerinden yurdundan etmez, onların yerine El-Kaide, El-Nusra ve diğer Cihadist grupları yerleştirmeyi aklımın ucundan bile geçirmezdim.
Orayı asıl sahiplerinden alıp başkalarına vermenin, demografisini değiştirmenin savaş suçu olduğunu düşünürdüm.
80 milyonluk bir devleti temsilen insanlık suçu işlemez ve uluslararası hukuka saygılı kalırdım.
Afrin'e saldırmakla ülkeyi bir taraftan anlamsız bir savaşın içine sürüklemez, cahil aklın cesaretiyle tüm ülkelere meydan okumazdım.
Türkiye’nin herkesle kavgalı hale gelmesini hiç istemezdim!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.