Türklerin hayalı ve Kurd kenti MUSUL!
Kurdistan'ı dörde bölerek, bölüştürerek boyunduruk altına alan dayatma ve anlaşmalar sadece Kurdistan'ı sömürgeleştirmekle yetinmedi, ayni zamanda „Kurd ve Kurdistan'ın geleceğini de ipopotek altına alan ve bu barbar devletlere „hak" tanıyan bir süreci" de beraberinde getirdi. Bundandır ki Türkler, her fırsatta „Musul –Kerkuk meselesi" deyip, „hak" idia eden belirlemeler yapmaktadırlar.
Her fırsatta ileri geri haritalar çizen „Türk strateji uzmanları", aslında Kurdistan'ı yeni sömürge boyutunda nasıl elde tutabileceklerinin hesabıdır bu. Bu hesabı, sırasiyla „Mondros ,Sevr antlaşmalarını kapsayan Sykes Pycot ve ardından onu resmileştiren „Milletler Cemiyeti"nin son noktayı koyduğu Lozan anlaşmasıdır. Lozan Antlaşması, Kurdistan'ı uluslararası sistemin dışında bırakan; Kurd iradesini hiçe sayan ve Kurdistan'ı bölüştüren devletlere, „hak" veren bir süreci başlattı. O süreçten bu yana; „Birleşmiş Milletler Anlaşması'nda, Devletlerarası Hukuk" sözleşmesinin „Halkların Kendi Kaderlerini Kendi Tayin Etme Hakkı" maddesi, Kurdler için hiçe sayıldı. Bütün dünya ezilen ulusları için klavuz niteliğindeki bu metin, sıra kurdlere geldiğinde ağızlara fermuar çekilen bir muamma niteliğinde..
Ağır bir yük ve ağır bir vebalı içeren bu yüzyıllık suskunluk, her defasında Kurd ve Kurdistan toprakları üzerinde emelleri olan güçlere „söz ve hak" yetkisi vermiştir. Bu özü itibariyle bir soylkırım, yoksayma ve yoketme politikasının uluslararası kubul boyutudur. Bölgenin en büyük uluslarından biri, hiçe sayılmiş, soykırım ve katliamlara, asimilasyonla yokedilmeye terkedilmiştir. Türkler'de hala bu boyuttan güç alarak Kurd ve Kurdistan toprakları üzerinde „hak" arama, „hak" idia etme emellerini sürdürmektedirler.
Bildiğimiz gibi 1991 Saddam saldırılarından sonra „güvenlikli Bölge pilanına Musul ve Kerkuk'un dahil olmaması için Türkler özel bir çaba harcamiş ve bu konuda başarılı da olmuşlardı. Ayni çabaları, „Irak Federel Devleti Anayası hazırlık evresinde; Musul ve Kerkuk şehirlerini Kurdistan toprakları dışında bırakılması için yoğun bir çaba harcanmişlardıı. Özellikle Petrol yataklarının kurdlere verilmemesi yönünde bir çaba idi bu. Şimdi de Türk devleti, „Musul Operasyonu"nun gündemde olduğu bu süreçte, ayni sesleri çıkarmaya ve Kurd toprakları üzerinde „hak" idia etmeye yönelmektedir. Operasyonun şekli, kimlerin katılacağı ve operasyon sonrası Musul'un kaderi üzerinde demeçler vermektedir.
Musul Meselesi'nin Özüne dönersek:
Musul 1926 Ankara antlaşması ile „o dönemde İngiliz Mandası" olan Irak'a bırakılmiş: Fakat esas karar ve bütün haklardan feragat antlaşsaı ise !938"deki Hatay Musul sorunun karşılıklı „çözüm"ü ve Mustafa Kemal'ın İngilizlerden aldığı 500 bin Sterlin karşılığı, bütün haklarından vazgeçerek, Musul'u tamamen Irak'ın yönetimine devredilmesidir. Elbette o dönemde henüz ırak, bağımsız bir devlet değil, „İngiliz Mandası" olarak işlev görmekteydi.
Türk devletini cesaretlendiren bütün bu „hak" iddialarının tekabul ettiği dayanak, Kurd ve Kurdistan iradesini hiçe sayan uluslararası boyunduruk boyutun hala resmi olarak yürürlükte oluşudur. Pratikte Irak ve Suriye'de işlevsiz hale gelen bu sömürgeci irade; hala İran ve Türkiye nezdinde kabul gören bir gerçekliktir. Bundan sonraki süreçte Kurd siyaseti ve alacağı karekter, eğer bağımsızlıkçı bir karekterde kendi kaderine sahip çıkmayı sağlayabilirse, bu tür idialar ve „hak" talepleri de berteraf edilir. Ama Kurd siyasi hareketi „Milli misak-i sınırlar'ın koruyucuyuğuna soyunduğu sürece, sınırların değişmezliğini savunduğu sürece, sömürgeci devletlerin Kurdistan üzerinde „hak" idiası da devam edecektir.
Türkiye'nin eskiye dayalı Musul ve Kerkuk üzerinde „hak" iddia etme tezleri iflas etmiş durumda. Türkler, bunların artık bir hayal olduğunu çok iyi biliyorlar. Ama Hem „Ankara anlaşması"na ve „Uluslararası Hukuka göre Irak'a sınır ötesi operasyon" düzenleme yetkisini; "Bir devlet, diğer komşu devlete kendi sınırlarından yapılan saldırıyı önleyemezse saldırıya uğrayan o devlete kendini korumak için sınır ötesi operasyon yapma hakkı"(!) yetkisine dayandırarak sürdürecek. Burdan hareketle Türk devleti, „Musul Operasyonu" ile ilgili olabilecek ihtimalleri ileri sürerek, „operasyonda yeralma, Irak'ta asker bulundurma" tezlerini ileri sürecek. Özzellikle „PKK ve Haşdî Şaabî güçlerinin operasyonuna katılma" talepleri, Türklerin bu taleplerine dayanak olmaktadır.
Özellikle şunu belirtmekte fayda var: Milli Misak-i siyasetini teryüz edecek, bir türk devlet siyasetininin, sömürgeci siyasetin kökten reddi olmaksızın; bu uluslararası boyunduruklara karşı, kurdlerin sağlıklı bir siyaset inşa etme şansı yok. Bu nedenle, „Mili Misakî"sınırları koruyucu bütün tezler bu boyunduruk sistemine hizmet etmektedirler.."devlete karşı olmak, sömürgeci devletlerin sınırlarını korumak, Kurdistan'ı sömürgeleştiren devletleri demokratikleşterme, qawimlere göre değil, coğrafik proğramlar" tezleri, topyekün Kurdistanı parçalayan, sömürgeleştiren, zor yöntemleri ile kurdleri yöneten devletlerin politikalarına hizmet etmektedir.
Kurdlerin bağımsızlık tercihinden başka hiç bir tercihi gerçekçi değil. Belli bir dönem ara sistemlerle idare etseler bile, tek çözümün bağımsız bir devlette ifadesini bulduğu bir gerçektir..Kurdler, bu dönemde, bazı parçalarda bu gerçeğe çok yakınlaşmişlar ve bölgedeki yeniden dizain savaşında istikrarlı politika izlerlerse, elde edecekleri çok şey var. Önemli olan, özellikle bu dönemde Güney Kurdistan'da istikrarlı bir siyasetin devamını sağlamak ve oyunları boşa çıkaracak ulusal duruşu gösterebilmektir. Eğer Peşmergenin gösterdiği duruşu, siyasiler de gösterebilirse, devletleşmemek için bir neden yoktur.
06.10.2016
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.