TÜSİAD’ın “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” Raporu, Kürt-Kürdistan'a ketum!
.
Türkiye’nin, sorunları öteleyerek ilerleme şansı kalmadığını belirten TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan; mevcut modelin tümden değişmesi gerektiğine işaret etti.
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, “Büyümeliyiz ve kişi başı gelirimizi artırmalıyız. Çünkü herkes refah artışı ister. Büyümek için öncelikle makroekonomik istikrarı sağlamak ve sürdürülebilir büyüme sürecini başlatabilmek gerekiyor. Bu doğrultuda en önemli adımlar, piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarını güçlendirmek ve başta Merkez Bankası olmak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığını tartışma dışı bırakacak biçimde tesis etmektir ancak büyüme kadar büyümenin nasıl sağlandığı da önemli” şeklinde konuştu.
Özilhan, şunları söyledi:
■ İklim değişikliğinin korkutucu sonuçları ve deprem bölgesinde olmamız, eski politikalarla devam etmemizi olanaksız kılıyor. Çevreci bir Türkiye hedefi için önlemlerimizi hızla almalıyız.
■ Jeopolitik açıdan kritik bir coğrafyada yer alan Türkiye, küresel mimarideki gerilimden etkileniyor. Bu gerilimin ve bu gerilim karşısındaki tutumumuzun başta ekonomimiz olmak üzere yarattığı olumsuzlukları bir süredir yaşıyoruz. Gelecek dönemin tehditleri ve fırsatları karşısında Türkiye için kural bazlı küresel sistemin saygın bir üyesi olmanın önemli olacağını düşünüyoruz.
■ Türkiye'nin yüzde 60'ı çölleşme riski ile karşı karşıya. Sulu tarıma dayalı tarım politikası, su kaybını artıran sulama sistemleri, yeraltı ve yer üstü sularının aşırı ve yanlış kullanımı, su sıkıntısını ağırlaştırıyor.
■ Doğaya orantısız müdahale, çarpık yapılaşma, yanlış kentleşme, gerekli hazırlıkların olmaması, sellerde ve orman yangınlarında can kayıplarını artırdı. Bu sorunların çözümünde adım atmazsak gelecek senelerde artacak ekstrem hava olaylarında yine canımız yanmaya devam edecek.
Özilhan, Türkiye'de kentleşmedeki hızlanmanın, üretim ve tüketim modellerinden çevreye, toplumsal hareketlerden siyasi tercih kaymalarına uzanan sonuçlarını gözlemlediklerini ifade ederek, "Son yıllarda bu etkilerin üzerine sığınmacı hareketliliği, liyakatli kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor. Düşen sadece TL'nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor. Sadece makroekonomik dengesizlikleri değil, bölgesel kalkınma farklılıklarını ve gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz. Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları, hava, su ve toprak kirliliğini de azaltmak istiyoruz.
■ Küresel ticaret ve finans akımlarından aldığımız pay kadar akademik, bilimsel, kültürel ve sanatsal çalışmalardaki payımızı da önemsiyoruz. Kısacası, daha güzel bir gelecek istiyoruz.
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski:
Yeni nesil göç bizi kemiriyor
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, 50’nci yıl için yaptıkları çalışmanın gelişmiş, saygın, adil ve çevreci bir Türkiye için toplumun istisnasız tüm kesimlerine yapılan, Türkiye’nin geleceğini beraber inşa etme çağrısı olduğunu ifade etti. Kaslowski, şunları kaydetti:
■ Bu çalışmaya, iki yıl önce, dünyada iktisadi büyüme yaklaşımlarının radikal olarak değişim gösterdiği bir dönemde başladık. Böyle bir ortamda ülkemizin geleceğinin yeni bir anlayışla inşa edilmesi, yeni bir hikaye yazılması ihtiyacı olduğunu dile getirdik.
■ Laiklik, din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi. Laiklik ilkesini özümsememiş bir toplumda eşit vatandaşlık kavramının ve bilincinin yerleşmesinin çok zor olduğunu, vatandaşlık bilincinin olmadığı yerde ise modern ve demokratik bir toplumu kurmanın ve korumanın güçleştiğini söyledi.
■ Kadınların toplumsal hayata katılmaları, ancak laik bir ortamda gerçekleşebilir. Bugün, Taliban Afganistan’ında dahi kadınların her türlü tehlikeye göğüs gererek kazandıkları hak ve özgürlükleri kaybetmeme mücadelesini veriyor. Kadın hakları mücadelesi, kanımızca geri döndürülemeyecek bir dinamiktir. Osmanlı döneminden beri kadınların eşitlik mücadelesi verdikleri, pek çok gelişmiş ülkeden önce siyasal haklarına kavuştukları Türkiye’nin böyle bir dönüm noktasında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması kabul edilebilecek bir durum değildir.
■ Bizim gelecek nesillere sorumluluğumuz, ülkemizi bu kritik kavşakta dünya ile aynı dalga boyunda tutmak ve o şekilde ilerletmektir. Dünyadan kopuşun maliyeti hayli yüksek ve hasarı geri döndürülemez.
■ Adil yargılanma hakkının gereklerini, sanık kim ve suç ne olursa olsun harfiyen uygulamalıyız. Aksi takdirde adalete güven duygusu onarılmaz yara alır.
■ Çoğulcu demokrasi ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi, şeff af, hesap verebilir bir kamu yönetimi, denetleyici ve düzenleyici kurumların özerkliği, bizi kurumsuzlaşma girdabından koruyacak.
■ Çoraklaşmanın her anlamda vahim sonuçlarını yaşıyoruz. En becerikli, eğitimli, yetenekli, hayalleri olan gençlerimiz, gözbebeklerimiz istikbali başka ülkelerde arıyor. 1960’lardan beri göç veriyoruz. Ancak bugünkü göç yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz, bizi kemiren bir göç. Doktorlarımız, yazılımcılarımız, girişimcilerimiz, yaratıcı beyinlerimiz, geleceklerini başka yerlerde kurmak üzere ülkemizi terk ediyor. Bu durumu durduramaz ve tersine çeviremezsek ülkemiz insan kaynağı açısından da çoraklaşacak. Yeni bir anlayışla geleceğimizi inşa etmek, bizi bu olumsuz girdaptan da çıkartacaktır.
■ Türkiye’nin her bölgesinden katılımla gerçekleştireceğimiz gençlik çalıştaylarıyla ülkemizin geleceğinin inşasında gençleri fikirlerini alacağız.
Ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu:
Türkiye tahakküme son verdiğinde çok hızlı büyüyor
Ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu toplantı kapsamında bir sunum yaptı. Acemoğlu’nun “demokrasiye ne oluyor” sorusuyla başladığı sunumundan satır başları şöyle:
■ Adalet için toplumun sosyal ve siyasi olarak katılımı önemli. Adaleti, tahakkümü ortadan kaldırmadan sağlamak mümkün değil. Bir insanın elinde çok fazla güç, diğerleri onlara mahkum. Bu tabii ki tahakkümün bir parçası ve adalete uymuyor.
■ Şirketlerin güçlerinin de dengelenmesinin gerek. ABD'de şirketlerin gücü çok fazla arttı.
■ Gelir eşitsizliği halihazırda sadece Türkiye'de değil başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerinde artmaya başladı. Bu ülkelerin hepsinde orta tabaka ortadan kalkmaya başladı.
■ Ülkeleri demokrasiden önce ve demokrasiye geçtikten sonra karşılaştırdığınızda ilk 10 yılda demokrasinin ekonomiye, kişi başına düşen GSYİH'ye yüzde 20-25 arasında büyük katkısı var. Demokrasinin ekonomiye büyük katkısı var.
■ Türkiye’nin faktör verimliliğine baktığımızda 1989'dan 1990'ların başına kadar negatif bir toplam faktör verimliliği söz konusu. 1990'larda sıfır. 2002'den 2006'ya kadar, hem siyasi hem ekonomik reformların olduğu dönemde, sadece o dönemde çok hızlı bir toplam faktör verimliliği var. Hatta Amerika'nın ortalama en hızlı zamanlarından bile daha hızlı, yüzde 5. Bu gerçekten çok hızlı bir büyüme. Bu, Türkiye'nin potansiyelini gösteriyor. Türkiye'nin, doğru kurumları kurduğu zaman, insan kaynaklarına, teknolojiye, bilime ve özellikle insan haklarına tahakküme son veren adalete önem verdiği zaman çok hızlı büyümesi mümkün.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.