Ülkem gibi sevdiğim Bozan’ın ardından...
Bozan ile üniversite yıllarında beraber okumuştuk. Suruç’tan gelmiş, yörenin özelliklerini üzerinde fazlaca taşıyan biriydi. Oldukça fakir bir aileden geliyordu.
Babası ve yakınları bazı zamanlar kendisini ziyarete gelip ona erzak getirirlerdi. Bozan hem Tıp Fakültesi Öğrenci Derneği başkanı, hem de öğrenci temsilciliği görevlerini gerçekleştirmekteydi. Bir dönem sonra onunla beraber görev bölümü yaparak birlikte yürütmeye başlamıştık.
Diyarbakır Tıp Fakültesi Dekanı Asım Duman oldukça sağcı bir insandı. Öğrenci Temsilciliği yaptığım dönemde, Dersimli olmamdan dolayı benden de nefret ederdi. Bir asker çocuğu olan Asım hoca’nın babası, annesi ondan hamile olduğu dönem içerisinde Dersim’e göreve gitmiş ve oradan dönememişti. Bu yüzden Dersimlilere olan nefreti tüm nefretlerin ötesindeydi. Okumuş bir bireyin, Beyin Profesörü olmuş, doktorluk yemini etmiş bir tıp mensubu Kürtlere ve onların öğrencilerine aleni düşmanlık yapmaktaydı. Sıkıyönetim komutanları ile olan iyi ilişkisinden dolayı, defalarca hiç uğruna beni ve Bozan’ı şikayet etmişti.
Bozan, kişisel yetenek ve karakteri oldukça “unique” yani toplumda tek olan, eşi bulunmayan özelliklere sahipti. Okulun %90’nının Türk öğrencilerin oluşturduğu bir nüfusa sahip olmasına rağmen biz birkaç Kürd öğrencinin Fakülte Derneğini ve Öğrenci Temsilciliğini, birçok karşı ittifaklara rağmen her yıl kazanmamız büyük oranda Bozan’da toplanan özellikleri sayesindeydi. Kişilik, tavır, davranış, tip, giyim, ,karakter, kararlılık ve daha sayamadığım onlarca özelliği sayesinde olmaktaydı. Aslında kitlelere ileri düzeyde liderlik yapma kapasitesi fazlasıyla olan bir öğrenci önderimizdi. Lastik ayakkabılarla okula geldiğini hatırlarım. Sevdiğine aşkını söyleyemeyecek kadar utangaç ve duygusal bir kişiliği vardı.
Her koşula ayak uyduran, fazlasıyla politik, zeki, inatçi, çalışkan, cömert ve eşi bulunmaz bir insandı. Benzetmede hata olmasın ama yukarıda “Unique” dememin nedeni bu özelliklerinin fazladan var olmasıydı. Bu anlatım tablosuna bakarak abartılı olduğunu sanmayın. Eksiklikleri bile sineye sorunsuz, sevilerek çekilirdi .Onu yakınen tanıyan biri olarak, içimden geçeni söylemem gerekirse Bozan’ı hep “Çirkin Krala” benzettim. Kral olmayı herkesten fazla hak etmiş bir kişiliğe sahipti. İnsan denizinde keşfetmeyi bekleyen önemli bir madendi.. Ne yazık ki gel gitler, imkansızlıklar, devletin sonsuz zulmü ve kısa ömür onun zirveye çıkmasına mani oldu. Beraber yaşadığımız yıllara ilişkin bazı anılarımı paylaşmak istiyorum. Bu vesile ile onu anmış, bir nebzede olsa özlemimi gidermiş olacağım.
Mesela mahçup ve utangaçtı. Kızlarla konuşmaya çekinirdi. Konuşunca sol kolunu suratına götürüp yüzünü farketmeden yarı kapatırdı. Fakültede Gül adında genç bir kadın vardı. Çok bakımlı, güzel ve endamlı bir arkadaştı. Okulun bahçesinden geçerken saçlarındaki parfüm kokusu etrafa yayılırdı. Hiç kimsenin konuşmaya cesaret etmediği bu çok süslü “burjuva kızıyla “ Bozan son derece rahat bir şekilde yanında oturup sohbet ederdi. Bu oldukça ilginç ve dikkat çekici bir davranışıydı.
Bir gün okul bahçesinde yapılan bir gösteride, dekan yanına gelmiş ve ondan söz hakkı isteyerek karşılıklı tartışmışlardı.
Bira içmeyi sever, içerken de yanında yediği leblebileri havaya atarak havada ağzıyla yakalardı. Yaşam enerjisi sanki bedenine sığmaz taşardı. Bizim ise bir şişeden fazla içmemize kızardı. Bir abinin kardeşine müdahalesine benzer bir tavırla fazla içmemizi engellerdi. Kötü alışkanlıklara sahip olabilme ihtimaline karşı arkadaşlarını iyi koruyan ve kollayandı. Az insanlarla samimi olur, onlarla hayat arkadaşı gibi olurdu.
Bozan tavizsiz bir mücadeleciydi. Her Kürd bireyi onun gösterdiği kararlılık ve inancı göstermiş olsaydı bugün olduğumuz kötü konumda asla olmayacağımızı düşünüyorum.
Bir gün İşkenceci Kemal ve İsmail adındaki kontra başçavuşlar iki kapısı bulunan bahçe kapılarından içeri girdiler. Ben ve Bozan ,beraber yürüyorduk. Onu yakalayıp jeepe bindirip götürünce öğrenciler hemen kümelenip tepki koymaya çalıştılar. O hemen müdahale edip, “benim hiç bir suçum yok rahat olun provokasyona gelmeyin “ diyerek öğrencileri hemen yatıştırmıştı. Defalarca suçsuz yere içeri alınıp, saçları sıfıra vurulup bırakılırdı. Ancak son defa yakalandığında onun yıllarına mal oldu. Saraykapı, İstikam, 5. Nolu hapishanesi olmak üzere birçok yerde kaldı ve ağır işkenceler gördü.
Bozan’ın militanca bir karakter ve direngenliği, aslında başı başına bir romanın konusudur.
Öğrenci evinde beraber kalmaktaydık. Bir gün eve bir kaç hafta gelmeyeceğim. Soran olursa nerede yaşadığımı bilmediğimi söyleyip ayrılmıştı. Bu sürede gerçekten eve gelip gitmedi. Bir gece yolda giderken polis beni yakalayıp karakola, oradan da askeri karakola götürdüler. Bana Bozan sizinle mi kalıyor diye sorunca, bende hayır kalmıyor dedim. Gece geç bir saate, kaldığım evi aramak için götürdüklerinde, Bozan’ın diğer ev arkadaşlarım olan Mahmut ve Abdulbahri ile beraber orada olduğunu görmem beni zor duruma sokmuştu. Bozan polisleri görünce, hiç telaşlanmadan Hayrola! Bu saate ne istiyorsunuz. Ben burada kalmıyorum. Misafirim.” demesi oldukça zekice bir tavırdı. Evde yapılan aramada bulunan kitap ve kasetlerin ona ait olduğunu söylememi istediler fakat ben ona ait olanlarında bana ait olduğunu söylemiştim. Amaçları bir bahane bularak onu tutuklamaktı.
78 Maraş Katliamı’nı forum yaparak kınamış, aynı gece sıkıyönetimin gelişini protesto için duvar yazıları yazmıştık. Ben, Bozan, Hıdır, Zınar, Tahsin ve adını hatırlamadığım birçok arkadaşlardan beraber Ofis semtini afişlerle doldurduk. Yeni kurulan parlak metal polis kulübelerinden birini afişler doldurduk. İçeride şapkası düşmüş sandalyede yatan bir polis olmasına rağmen. Sonradan polisin uyandığını ve afişi yırtmak için özel çaba sarf ettiğini görmüştük.
Hatırladığım kadarıyla 79 bitirip, Hilvan’da göreve başlamıştı. Kısa bir süre sonra Eylül darbesi oldu. Kısa bir süre sonra, Urfa’da operasyon yapıldı. Birçok insan içeri alınmıştı. Ben ve ablam da Diyarbakır’dan alınıp Urfaya sorguya götürüldük. Burası ablamın müdürelik yaptığı eski kız sanat okuluydu. Askeriye okula el koyup, orayı işkencehane yapmıştı. İlk gün Bozan’ı orda görmüştüm. Sakalları uzamış, yorgun ve halsizdi. Bana “bir şey yok, burası da geçer.”dedi. Uzun süre diğer arkadaşlardan beraber sorgulanmış ve büyük eziyetler görmüştü. Sonra Diyarbakır 5. Nolu diye bilinen hapishaneye götürüldü. Ve uzun yıllar burda da ağır işkence ve hapis koşullarında yaşamak zorunda kaldı. Çıktıktan sonra ise tekrar memleketinde yeniden doktorluk yapmaya başladı. Genellikle öğrenci yıllarında aktif olan insanlar, memuriyet hayatlarında kazandıkları paraları bol olunca, dümeni başka yere kırar, kısa sürede tüccar olurlardı. Ancak Bozan buna hiç bir zaman tenezzül etmedi. Fakir halka, yetimlere, kimsesizlerin doktoru oldu. Birçok yoksul Kürd köylüsünü bedava muayene edip, ilaçları kendi cebinde karşılıyordu. Onun bu Perwer davranışı yörede oldukça bilinmesine ve herkes tarafından duyulmasına sebep olmuştu.
98 yılınının sonlarında Almanya’da PSK kongresinde karşılaştık. Oldukça dinç ve zindeliğini koruması beni mutlu etmişti. Toplantıda K. Burkay’ın açılışın konuşmasından sonra ilk söz alan o olmuştu. Oldukça derli toplu bir konuşma ile epey dikkat çekmişti.
İki gün boyunca beraber geçen zulüm yıllarını, ortak gençlik anılarımızı konuşmuştuk.
9 Kasım 2001 tarihinde, ablam Hüsniye aramıştı. Gözleri yaşlı, sesi düğüm, düğüm ve Bozan’ı bir trafik kazasında yakalamıştı ölüm. Yanında öğretmen eşi Emine ve kızı Berivan’da ona eşlik etmişlerdi.
Ülkem gibi sevdiğim birini kaybetmenin acısını damarlarımda hissetmiştim...
İzmir’de bulunan Dr. Baran’ı aramış oda doğrulamıştı. Halkımızın kavgasında hep önde olan önemli bir savaşçıydı. Benim için o bir ülke parçası değerindeydi. Erken gitmesi hareketimizin ve halkımızın kavgası sekteye uğrayacaktı.
Yaşasaydı mücadelemiz daha iyi bir konumda olacaktı. Erken kaybettiğimiz, Apê Selim, Z. Adsız, N. Kaleli, H. Akagündüz, Ramazan Adıgüzel ve diğer adını sayamadığım yoldaşlar gibi erken gitti Bozan Erdem…
O gün ülkemden çok uzakta olmam ve Bozan’ın cenazesine katılamamanın acısını içimde hissetmiştim. O acı her zaman diri kaldı.
Ben dili yasaklanan Kürdün oğluyum,
Zalimlerin hesabını BOZAN,
Çiğlık çığlığa özgürlük yoluyum.
Sevdamı taşıyorum ülkeden ülkeye,
Bir nişan yüzüğü gibi gidecegim her yere...
Kürd halkı onun bu fedakarlığının unutulmaması gerektiği konusunda hemfikirdi.
Ölümünden sonra, doktor olarak verdiği fedakarlık ve hizmetinden dolayı kitleler arasında prestiji kaybolmamalıydı. Suruç Belediyesi onun ölümünden sonra, bir caddeye Dr. Bozan Erdem adı vererek unutulmazlığını tescil etmişti.
Günü geldiğinde mezarına ulusal renklerimizi sembolize eden özgürlük çiçeklerini ekeceğiz. Geçmişte tanıdığı bir kısım insanlar bugün sistemin göbeğinde devlete hizmet etmektedirler. Toplumumuzun bu denli kirlendiği bir dönemde Bozan’ı hatırlamak, ihanete lanet getirmektir. Kısa ve onurlu duruşuyla bizim için bir insanlık ve mücadele abidesidir..