Abdürrahim Gümüştekin

Abdürrahim Gümüştekin

Abdürrahim Gümüş
Yazarın Tüm Yazıları >

Uluslararası Politika Büyük Ortadoğu Projesi Cihatçı Devlet ve Örgütler ve Kürtler -2-

A+A-

Abdürrahim Gümüştekin

        İkinci Bölüm

“Bu kitap, uygarlığın temelini atan Kürdistan halkına adanmıştır. Umarım sonunda layık olduğunuz bağımsızlık ve barışa kavuşursunuz. (Andrew Collins, Meleklerin Küllerinden -Günahkâr bir ırkın yasaklanmış mirası-)

        Politik İslami ve Cihatçı Devletler ve Örgütler       

Arap devletlerin çoğu politik İslami eğilime sahip. Politik İslam’ın ucu Cihatçı boyuta kadar uzanıyor. İran, Afganistan ve Pakistan Cihatçı eksendedirler. Aslında hepsinin mefhumları, mantıkları ve maksatları (özel çıkarları çatışmadıkça) aynıdır! Hepsinin örtüştükleri yegâne yer; püriten Müslümanlık değil, İslamiyet’i istismar etmektir. Açıkçası dini siyasete ve ticarete alet etmektir. Sözünü ettiğim devletler ve (yazı içinde adlarını belirteceğim) örgütlerin hiç birisinin insan hak ve hukukuna, yani adalete, eşitliğe, demokrasiye, özgürlüğe tahammülleri yoktur.  O yüzden değil mi ki onların egemen olduğu her yerde baskı, itiş-kakış, huzursuzluk ve boğazlaşma vardır.

Konuyu baştan ele alalım ve irdeleyelim.       

1-Sünnilik! Dört mezhep (Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli) tarafından paylaşılıyor. Selefilik ve Vahabilik bu grubun ideolojik merkezidir. Suudi Arabistan Devleti, bu grubun mesulü gibi davranıyor ve sözcülüğünü yapıyor. Cihatçı olarak tanınmıyor, ama politik İslami kimliği açıktır. Dini istismar ettiği de apaçıktır. Hatta yer yer cihatçı sınırdan içeriye kadar ayak uzattığı oluyor. Kimi cihatçı grubu el atında desteklediği ve beslediği fark ediliyor. Mesela kesinlikle DAİŞ’in devamı olan HTŞ’e Suriye Devleti’nin sorumluluğunun verilmesinde etkin bir rol oynadığı söyleniyor. Bunun salt bir spekülasyon olduğunu hiç sanmıyorum.   

Sünni grubun diğer Cihatçı devlet ve örgütlerine de değinmeliyiz. Mısır’da “Müslüman Kardeşler” (22 Mart 1928) Politik İslami örgütlerin ilklerindendir. Başka ülkelerde de devamı ve kolları oluştu… Bu örgüt, Mısır’da yasal yollardan hükümet olabildi. (2011-2012)  Ama icraatları ne kadar demokratikti? Nasıl bir rejim olarak kendini gösterdi? Ve askeri cuntaya karşı neden pek varlık gösteremedi? Kısacası ne gelişi muhteşem oldu ne de gidişi…    

“El- Kaide” (1988) örgütünün “Müslüman Kardeşler” den sinerji aldığını ve onun deneyimlerini değerlendirdiğini söyleyebiliriz. Keza El-Nüsra(23 Ocak 2012), İŞİD-Daiş (Nisan 2013) ve HTŞ (28 Ocak 2017) El-Kaide’nin türevleri olduğu su götürmez bir gerçektir.

Diyubendi İslamcılık da Sünni İslam kategorisine dâhildir. Şeriatçıdır, hayli radikaldir. Kısacası Cihatçıdır. “… Hindistan’ın Diyobend kentindeki Darul Ulum Diyobend mektebinden çıkan Hanefi İslam hareketine verilen terimdir.” (Vikipedi)

Nakşibendi âlimi Şah Veliullah (1703-1762) tarafından temeli atılan bir inanıştır. Hindistan, Pakistan, Bengladeş ve Afganistan topraklarında daha çok ilgi görmüştür. Taliban ve Ceyşi Muhammed, Diyobend Medreselerinde eğitim görmüş talebelerin kurduğu örgütlerdir

Afganistan ve Pakistan devletleri cihatçıdır ve ötekiler gibi İslamiyet’i cihanda egemen din kılma mücadelesini verdiklerini ileri sürer ve her Müslümanın din savaşına katılmasını ön görürler.    

2-Şia grubu! Aşırı radikaldir. Cihatçıdır. Bu grubun merkezi İran Devleti (Mollalar Rejimi) olduğu aşikâr. Cihatçı grupları nasıl beslediği ve büyüttüğü sır değil. Özellikle Hizbullah, Hamas ve Husiler ile ilişkileri bunu kanıtlıyor. Ayrıca Haşdi Şabi İran’da kurulan bir örgüttür (Gladio), ama dışarda da (mesela Irak’ta) kullanılıyor. Kriminal bir örgüttür. Varlığı hiçbir hukukla bağdaşmaz, izah edilir hiçbir yanı yok, ama çok faal… 

İşte, bu yüzden İran devleti, dünya nezdinde çok ciddi bir problem olarak görülmektedir.

 Yukarıda tanıtmaya çalıştığım gruplar,  kendi aralarında bile cihat yapar. Misal, Yemen’de Husiler (Zeydi Şii) ile Suudi Arabistan’ın desteklediği Yemen Hükümeti arasında savaş devam etmekte. Suudi Arabistan Ordusu, Husiler’i bombaladığı oluyor. Hatta Amerika Ordusu da Mart Ayında Husiler’i bombaladı. Burada mesele şu; Sünniler ile Şiiler (Nusayri’ler,  [Ali’ye bağlı] Aleviler için aynı şey geçerli) aralarındaki fark mezhep ötesidir. İslamiyet’in iki karşıt kanadıdır. O kadar ki farklılıkları cihat nedenidir. Bu noktada “düşman kardeşler”  kavramı kifayetsiz kalıyor. Çünkü rakip olma ötesinde düşmandırlar. Arada çok istemden de olsa paslaştıkları olabilir, ama çok şey ifade etmez bu. Kerbela Olayından bu yana bu tarihsel husumet ve hesap daha bir kinle ve nefretle süregelmektedir.

Cihatçı gruplar, yalnızca din dışılığı ve din farklılığını değil, aynı dinin iki ayrı ve fakat hoşnutsuz kanadının farklılığını tarihsel husumetin adına savaş nedeni olarak kabul ediyorlar. İşte, bu ortak saplantılarından dolayı ne kendi dışındakilere huzur bırakır ne de kendileri huzur bulurlar.

 Doğrusu dün de bugün de söz konusu dini ve siyasi grupların hemen hemen hepsinin arasında olup biten şeyler, salt aralarında oluşmuş tarihsel husumetten kaynaklanmıyor, aslında baştan itibaren kimin temsili odak-iktidar olacağı ihtirasından kaynaklandığı anlaşılmayacak bir konu değildir.                                                                                                                                                                                           

Ortadoğu’nun Hali pürmelali

Bölgede cihatçı devlet ve örgütlerin gerek bizzat kendilerinin yarattığı sorunlardan ve gerekse neden oldukları sorunlardan ötürü normal bir yaşamın şartlarını hayli zorlaştırdığı açık. Çünkü Politik İslam devlet ve örgütler, güya bir taraftan din-ümmet adına insanları birleştirmeye çalışıyorlar, ama öte yandan da birey ve topluluklara etnik kimlik, renk, cinsiyet,  din ve meşrebine göre ayrıştırıyor ve ötekileştiriyorlar. Acaba bunlar, bu yaptıklarıyla neyi halledebileceklerini sanıyorlar?  Arap, Türk ve Fars devletleri (Afgan ve Pakistan’ı da buraya katın)  neden başka millet ve azınlıkları zorla egemenlikleri altına almışlar ve onlara zulmetmektedirler? Aklı başında her insan bu tür çelişki ve çatışmalar arasında ne düşünebilir acaba? Siz asar keserken, kitle katliamları yaparken hiçbir şey umursamayabilirsiniz, ama dünyanın size her şart altında sessiz kalacağını mı sanıyorsunuz? Dünya’nın DAİŞ’e nasıl müdahale ettiği sizin için bir şey ifade etmiyor mu

Misal, Suriye’de HTŞ, Arap Alevilere ve Kürtlere karşı giriştikleri insanlık dışı eylemlere karşı bütün dünyanın tepki göstermesi gerekmiyor mu? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Uluslararası Hukuk’a ve sözde Birleşmiş Milletler ’in yasalarına göre HTŞ’e dur denilmesi gerekmiyor mu? İşe yarayan bir uyarı veya kınama veyahut fiili bir müdahale göremiyoruz. Dünya’yı ve BOP’u yönetenler, bu halinizle kime umut ve güven verebilirsiniz?

Şimdi soruyorum: Basına yansıdığı kadarıyla bile HTŞ’nin yaptıklarıyla DAİŞ’in yaptıkları arasında ne fark var? Bir an için HTŞ’nin yeterince güçlendiğini ve hiçbir güce minnet duymaksızın başına buyruk hareket edebildiğini varsayalım, hüküm sürdürdüğü topraklar tam bir cehenneme dönmez mi? Zaten Arap Alevilerine ve Halep’in güneyinde ve başka çeşitli adreslerde yaşayan Kürtlere yaptıkları zulüm-işkence ve katliamlar DAİŞ’in yaptıklarıyla birebir örtüşmüyor mu? Elamanların epey bir kısmı DAİŞ ’ten devşirme değil mi? Dahası vahşice yaptıkları operasyonlara katılan bütün HTŞ elemanlarının DAİŞ’in elemanlarından ne farkı var? Yaptığı ibret-i âlem eylemleriyle daha neler yapabileceklerine muktedir olduklarını göstermiyorlar mı?  Evet, HTŞ cihatçı bir örgüttür, El-Kaide türevi ve DAİŞ’in örgütsel devamıdır. Tıpkı DAİŞ gibi HTŞ’de salt fanatik ve barbar diğer tüm cihatçılarla salt aynı muhtevada değil, bunlardan biraz daha öte bir şeydir: Kesinkes Faşist bir örgüttür HTŞ! Bu Örgüte devlet olma mesuliyeti-kimliği tanıyanlar, onun yaptıklarından da sorumludur ve bunun hesabını da vermelidirler!

Ebu Muhammed El Culani (Ahmed Eş Şar’a) Nereden Çıktı?

Bu sorunun cevabı açıktır aslında. Çünkü bu politika, Tabliban Grubu’nun Afganistan’da yeniden işbaşına getirilmesiyle örtüşen bir politika olduğu anlaşılıyor. Demek ki BOP, politik İslami grupların islah edilmesini de içermektedir. Bu demektir ki Muktedirler, onlarla şartlı bir uzlaşı ve işbirliğini uygun görmüşlerdir. Peki, DAİŞ rüzgârının HTŞ’e üzerinden estirildiğini fark etmiyorlar mı? DAİŞ’in kurmak istediği devleti HTŞ kuruyor işte.

Galiba emperyalist devletlerin ve onların büyük müttefiklerinin bir bildikleri var. Bundan olsa gerek ki Politik İslamcı ve Cihatçı devlet ve örgütlerin bir kısmıyla ilişki kurmayı ve ilgilenmeyi ön görüyorlar. İşte, bu noktada akla bazı nedenler geliyor. Birincisi Sünni İslam ve Şia grubu arasındaki husumetten fayda umuyorlar. İki grubun çatışmalarından birtakım sonuçlar çıkarmayı umuyorlar. Mesela HTŞ ile Hizbullah veya Hamas arasında çıkan bir çatışma onların işine yaramaz mı? İkincisi istediklerinde HTŞ’yi etkisiz kılabileceklerini veya yok edebileceklerini düşünüyor olmalılar. Tabii bu tür olası denemeler sırasında hangi millete, hangi inanca ve kimliğe sahip insanlara ne denli şiddet ve soykırımlar uygulanabileceğini ne kadar umursuyor olabilirler? Bu tür olayları kulak ardı ettiklerine çok şahit olmuşuz, olmaktayız, maalesef… Üçüncüsü, cihatçıların bir kısmını ehlîleştirebileceklerini umuyor olabilirler, belki… 

Ama burada bir belirsizlik var. Çünkü ne Hamas ne Hizbullah ne Taliban ne de DAİŞ-HTŞ ehlileşme belirtisi göstermiyor. Şöyle bir düşünelim; insana akla ziyan dedirtecek cinsten işkenceler yapan, insanın onuruyla oynayan, sorgusuz sualsiz insanları öldürmeyi meziyet sanan ve bunu alışkanlık haline getiren insanlar nasıl ıslah olacak ve ehlileşecek? O gangsterleri kullananlarla uzlaşarak mı? Akıl işi mi bu? Bir de normal düşünemeyen ve davranamayan insanları nasıl denetleyebilirsiniz? Zapt edebilirsiniz? Kesin yanılıyorsunuz Bay Muktedirler? Bu şekilde yeniden dünyaya dönecek bir kılıcı keskinletebilirsiniz!..

Belki söylemek bana çok düşmüyor, ama içimden geleni demeden de edemiyorum. Bence her aklı başında (püriten) Müslümanın İslam Dini için yapacağı en hayırlı iş; dini politik İslamin sultasından kurtarmaya çalışmasıdır. Dün batı ülkelerindeki Hristiyan Âlemin arkada bıraktıkları karanlık ve kabahat yüklü deneyimlerine göz atmalarında fayda var. Bugün batı ülkelerinde neden dincilik yok. Hristiyan dindarlar neden dincilik yapmıyorlar? Yapamıyorlar! Bizzat Hristiyan dincilerin yarattıkları Ortaçağ karanlığını batı nasıl aşabildi? Dinlerinden vaz geçerek mi? Elbette hayır.

Sınırları bilinen ve tanımlanan özgürlük, insan hakları, adalet, eşitlik ve demokrasi insanlığın kazanımlarıdır ve bunlar kolay kazanılmamıştır. Tabii ki bu değerler her insan için lazımdır. İnanç-din ve ibadet özgülüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, özcesi her insanın taşıdığı farklılıklarını (kendi hüviyet ve hürriyet sınırları içinde) yaşayabilme serbestliği toplum yaşamının olmazsa olmazıdır. İnsanlığın araladığı kapıları gerisi geriye kapatmaya çalışmak gericiliktir.   

Birinci bölüm: Uluslararası Politika “Büyük Ortadoğu Projesi” Cihatçılar ve Kürtler

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.