Umur Talu: Evlatların sağ salim cenazeleri!

Umur Talu: Evlatların sağ salim cenazeleri!

.

A+A-

Umur Talu

Evlatların sağ salim cenazeleri!

Burası "sağ salim" evlat cenazesine şükreden babaların, anaların ülkesiydi. Evladını veriyor, mıcır alıyordun. Evladından bir kemik için çırpınan ana babaların ülkesiydi burası. 105 yıllık gözlerle birlikte defter kapandı sanırsın; o 105 yıl gözlerini sana diker

 

Yıllar önce yazmıştım, yazdığımın sahiciliğine şaşmıştım.

Bir uzman çavuş, öyle terörde değil, keyfi bir emir sonucu "şehit" düşmüştü; cenazesi memleketine gidecekti. Çoğu cenaze otobüsle filan yollanırdı ya, onunki "şansına" uçakla gönderildi.

"Şansına"yı bilhassa kullandım.

Ölüyordun ve "şanslıysan" cenazen ya tez kavuşuyordu ya da aylar sonra, yıllar sonra, bir kemiğine bile kavuşsa kendisini "şanslı" sayıyordu ailen.

Bakın hemen kızmayın bu kelimeye. Anlatacağım.

Biliyorum çünkü bunları zamanında ve her zaman sıcağı sıcağına, bazen ceset soğumadan, bazen kemikler yıllar sonra çıktığında, bazen bir DNA için aileler çırpındığında yazmışım.

Keyfi emirlerle hayatını kaybeden o uzman çavuşun babası, oğlunun cenazesi otobüsle değil uçakla gönderildiği için, insanı donduran tesellisini şöyle ifade etmişti:

"Çok şükür, uçakla sağ salim getiriyorlar cenazesini!"

Burası "sağ salim" evlat cenazesine şükreden babaların, anaların ülkesiydi.

Evlada karşı mıcır

Bakın bir ana da neye şükretmişti:

Astsubay Nejdet Aydoğdu Diyarbakır'da maskeli bir kişi tarafından sırtından vurulmuştu.

Hâlâ karanlıkta olan bir vakadır. Örgüt üstlenmediği gibi, vuran silah başka bir askerden "çalıntı" çıkmıştı. "Çözüm süreci"ni vuran vakalardandı!

Ama konumuz "sıvasız hanesi" ile "anne şükretmesi."

Şehidin canlısını umursamayan devlet ve millet, birden Karadeniz'de bir dağ köyünde, bayraklarla örtülüp gizlenmek istenen, derme çatma kulübeden "sıvasız hane"yle vurulmuştu kalbinden! En azından o an.

Gerçi buradaki "devlet ve millet"ten önce, Fransa'da bir emekçi, belki "sıvasız hane" yazılarından etkilenmiş bir "sıvacı" Eskişehir'deki evini aileye bağışlayacaktı.

Ama ondan önce "şükür" geldi.

"Şehit anası" henüz cenaze kalkmadan bile, sıvasız hanelerinin "Saray" ile karşılaştırılmasına üzülmüş, "Hiç orayla bura bir olur mu." demişti. Hiç "bir olmak" akla hayale gelemezdi zaten.

Ve ayrıca oğlu şehit olunca sivil ve askeri devlet erkânı dağ köyüne rahat gelsin resmi plakalarıyla, sıvasız hane şehidini kutsayıp gerisin geri rahat gitsinler, çamura mamura batmasınlar diye köy yoluna mıcır döküldüğünde, "Çok güzel mezar yapacaklar oğluma. Hiç olmazsa sayemizde yol yapıldı" diye şükretmişti!

Evladını veriyor, mıcır alıyordun.

Engelli evladıyla yaşayan bir annenin, küçücük borcunu ödeyemediği için elektriğinin kesilmesi. askerdeki diğer evladı "şehit" olunca alelacele cereyanın gelmesi gibi.

Madene verdiğin evladına, kocana karşılık sana içeriden verilen bir çift pabucu gibi.

Cephanelikte paramparça olmuş 25 evladın arasında oğlunun DNA'sı için taşları kazıyıp "onu bulman" gibi.

Darısı kardeşlerimize

Size sadece kalbimin arşivini açmadım. Yazı arşivi değil zaten. Kalbimin hafızasının arşivi.

Oraya bugün sizinle birlikte şu babanın aylardır kanayan, yaralı ama DNA tesellisiyle, evlatlarını bir mezara, bir duaya kavuşturma sevinciyle şükreden yüreğini de ekledim:

"Gözümüz aydın. 6 Şubat depreminden bu yana kayıp olan çocuklarımızı DNA eşleşmesi sonucu bulduk ve savcılıktan teslim aldık. 4 Ağustos Cuma 10.30'da Narlıca Deprem Şehitleri Mezarlığında mezarları başında hatim indirilip duaları yapılacaktır. Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun inşallah.

El Fatiha

Darısı kayıp depremzede kardeşlerimizin başına."

Ne diyeyim, ne ekleyeyim. Siz söyleyin. "Darısı" diyebilen o deprem vurmuş yüreğe kalbimi nasıl yetiştireyim?

Bir kemik için

Yıllarca, evet yıllarca yazdım Seyhan Doğan'ı. Bir Cumhuriyet Bayramı günü evinden alınıp yok edilen 13 yaşındaki çocuğu.

Cumartesi Annesi olarak çırpınırken ölen annesi Asiye Hanım'ı. Evlatları Seyhan'ın bir kemiği bulunsun, bir mezarı, toprağına bir maşrapa suyu, kabri başında bir duası olsun diye beklerken can vermişti Asiye Doğan.

Cumartesi Anneliğini ölen karısından devralıp Erdoğan'a "Oğlumun kemiklerini arıyorum" diye haykırarak can vermiş, İstanbul'da karısının yanına gömülmüş babası Ramazan Amca da.

Gözaltında yok edilmiş 13 yaşındaki Seyhan'ın kemikleri 18 yıl sonra, asit kuyularından, Dargeçit'ten çıktı geldi.

Şöyle diyeyim: Bir ana babanın evladına, onun bir kemiğine bile hasretinin dirisi, ölüsü olmuyor işte.

Çıktılar mezarlarından, memlekete taşınıp vasiyetleri üzerine Seyhan'ın kemiklerinin yanına uzandılar!

Evladından bir kemik için çırpınan ana babaların ülkesiydi burası.

Ellleri yakanızda

Ve Berfo Ana, bu hoyratlıktaki, bu vahşetteki, bu kıyımdaki devamlılığı temsil eden, 12 Eylül'de işkencelerden sonra cesedi de yok edilen oğlu Cemil'den bir kemik bulabilmek için inadına 100 yaşını da geçen Berfo Ana!

İçine onca evladını göme göme, içinden Cemil'inin kemikleri bile kaçırıla kaçırıla, Berfo Ana Tarihi de bir gün gözlerini yumdu. Erdoğan Dolmabahçe'de ona söz vermişti sözde. Söz lafta kalmıştı.

Madem ki Cemilimin kemiklerini bulmadan beni gömmeyin, demişti; işte gözleri üzerinizde, üzerimizde kalmıştı.

105 yıllık gözlerle birlikte defter kapandı sanırsın; o 105 yıl gözlerini sana diker.

Çünkü bir düşüneceksin…

Bu kadar çok evlat öldü, öldürüldü, kiminin kemikleri dahi bir mezardan, bir duadan, bir tas sudan kaçırıldı da…

Berfo Ana neye tutundu, neden bir asrı devirdi, neden hiç ölmedi!

Tam orada, tam onda; yıkılmış, yığılmış, tükenmiş, susmuş, evladını kalbine gömmüş nice ananın; kederden kaderini direncine ömür, ömrüne umut, umuduna mücadele kılmış; tüm kayıpları evladından evlat yapmış bir kadının, tüm anaları yüklenmiş bir ananın, tarifsiz bir tarihin inadını göreceksin.

O yüzden, sen öldü san; ölmemiştir…

Madem ki, Cemilimin kemikleri olmadan asla, demiştir, asla ölmemiştir!

O yüzden, bir yandan Akbelen'de ormana ve halka, Dikmece'de halka ve toprağına saldırırken yağma yağma, hele bir de Kulluk Kuvveti yapılmış sıvasız hane evlatlarının dipçiğiyle, gazıyla; bir yandan Cumartesi Annelerini coplarken, toplarken…

Sadece evlattan bir kemiğe, bir DNA'ya, uçaktaki sağ salim cesede, yola dökülen mıcıra şükreden tevekkül değil; asırlık Berfo Ana'nın ölümsüz inadı da bulunsun aklınızda ve iki yakanızda.

Kaynak: T24

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.