Kamil Sümbül

Kamil Sümbül

yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Vefalılık duygusu, Mithat Öztekin ve Seyitxan Öksüz’ün anısına

A+A-

 

Bir politik grup veya hareketin ulusal mücadele içinde ciddiyeti, geçmişinde birlikte yürüyüp yaşamını erken yitirenleri anması ile olur düşüncesindeyim. Her türlü sosyal ve politik ilişkilerde vefalılık duygusu çok önemlidir. Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi sanırım dünyada en uzun bir mücadele geçmişine sahiptir. Bu uzun sürede yüzbinlerce yurtsever ya katledilerek, ya yediği darbeler sonucu kısa bir sürede yaşamını yitirmiş ya da uzun ve zahmetli yolda vücutları amansız hastalıklarla baş edemeyip bu dünyadan göç edenlerin sayısı bilinmemektedir.

 

Ulusal Kurtuluş Mücadelemizde karınca kararınca katkıda bulunmuş, hangi düzeyde olursa olsun bedel ödeyerek yaşamını yitiren her bireyi yılın belli dönemlerinde sadece hatırlamak değil, onun mücadele içinde edindiği değerlerine sahip çıkıp, ne için mücadele ettiğini yeni nesillere açıklayıp unutmamaktır. Yaşamını yitiren her bireyin ulusal mücadeleye yaptığı katkıları, bireysel ve örgütsel çabalarıyla edindiği değerleri yaşamda yaşanır kılmak ve daha ileri kazanımlar edinmektir.

 

1976 Yılı ortalarında Ankara’ya yerleşip kimya mühendisliği bölümünü okumaya başlamış, Ankara Gazi Mahallesi’nde ablamın evinde kalmaktaydım. Kaldığım semt faşist güçlerin yoğun olduğu Ankara Beşevler bölgesinin bitişiğiydi. Beşevler bölgesindeki okulları devlet desteği ile faşistler düşürmüş, Gazimahallesi ile Erkek Teknik Yüksek Okulu, Kimya Meslek Lisesi ile Gazi mahallesindeki Lise’yi düşürememişler, devrimciler canla başla direnmekteydiler. Mahallede Çermikli bir hemşerimin kahvesi vardı oraya sık sık oturmaya gider ve devrimci gençlerle tanışıp birlikte oturup görüş alışverişinde bulunurdum.

 

Kahve aynı zamanda devrimci gençlerin toplandığı bir yer olunca faşistlerce iki kez bombalanmıştı. Kahvede arada bir Devrimci Yolcu’larla tartışır onlara Kürt ulusal sorununu anlatırken bizleri dinleyen Kürt öğrencilerle böylece tanışmış oldum. Kimya Meslek Lisesi’nde okuyan sekiz Kürt öğrenci, Mahalledeki lisede okuyan Koçgirili Ali Kemal Yıldırım ve Atatürk Orman Çiftliği’nde yatılı bir yurtta kalan Ceylanpınar/Viranşehirli öğrenciler kahveye geldiklerinde oturup konuşurduk. İlk tanıştığım Kürt öğrenciler Mehmet Tevfik Demir ve Ali Kemal Yıldırım’dı. Mehmet Tevfik Kimya Meslek Lisesinde okuyan diğer Kürt öğrencileri de kahveye getirip benimle tanıştırmıştı. Vanlı Seyithan Öksüz, Adıyamanlı Mithat Öztekin, Mardin’den Yılmaz Adsay, Dersim’den Mehmet Kurt, İskancı Kürtlerden Celal Saraç, Fahrettin Açıkbaş ve diğer arkadaşlardı. Mahallede giderek bir grubumuz oluşmuştu. Yine bu mahallede Ömer Şimşek ve Yusuf Demir’le de tanışmıştım.

 

Mahallemizdeki antifaşist mücadelede Devrimci Yolcu’larla birlikte bizden Ali Kemal, Kimya Lisesi’nde ise Mehmet Tevfik ve Seyithan Öksüz diğer Kürt öğrencilerle birlikte aktif olarak okulun faşistlerin eline geçmemesi için canla başla direnmekteydiler. Bu arkadaşları önce Yusuf Andiç’le tanıştırmış ardından Komal Yayınevi’ne götürmüştüm. ASDK-DER kurulunca derneğe gelmeye başlamışlar grubumuzun diğer arkadaşlarıyla da tanışmış oldular. Ben 1977 yılı sonunda Yukarı ayrancı semtinde bir daire kiralayan Ömer Şimşek ve Yusuf Demir’in yanına taşınınca Gazimahallesi’ne sık sık gidemiyordum. Ordaki grubumuz gerek okullarda gerekse mahallede verilen antifaşist mücadelede diğer Türk Solu gruplarıyla birlikte her zaman sahadaydılar. İleriki yıllarda Gazi Mahallesi’nden bazı arkadaşlar hareketimiz içinde önemli görevler de üstleneceklerdi.

 

Yıllar sonra Gazi Mahallesi’nden iki arkadaşımızı kaybetmiştik. Seyithan Öksüz’ün birkaç kez resmini facebook’ta görmüş fakat diğer kaybettiğimiz Mithat Öztekin arkadaşı hastalık sonucu yitirdiğimizi geç öğrenmiştim, kimse de anmıyordu. Seyithan Öksüz 1978 sonbaharında okulu bitirince, benim de tavsiyem üzerine memleketi olan Van Erciş’e dönmüş, Erciş’te kurulan Kültür Derneği’nin başkanlığını yapmaya başlamıştı. 1978 sonu grubumuz olan Rızgari ikiye bölününce Seyithan’la görüşmeye yetişemeyince Rızgari tarafında kalmıştı. 1979 Mart ayında bir provakasyon sonucu Rızgarici biri tarafından vurulan Mürsel Delen’in cenazesi için Van’a gelmiştim. Seyithan ise kimlerin vurduğunu bilmediğinden Van’a gelmiş, tesadüfen karşılaşmış olayı ayak üstü anlatıp ortalıkta dolaşmamasını, kaldığı otelde görüşmek için beni beklemesini söylemiştim. Cenaze töreninden sonra kaldığı otele gittiğimde Erciş’e geri döndüğünü öğrenince görüşememiştim.

 

Kimya Meslek Lisesi’ni bitiren Celal Saraç, Mithat Öztekin ve Fahrettin Açıkbaş Diyarbekir’e gidip Hıfzısıha Enstitüsü’nde çalışmaya başlayıp üçü birlikte bir daire de kiralamış Diyarbakır’daki grubumuza katılmışlardı. 1979 Eylül ayında benden birkaç gün sonra Mehmet Tevfik de gözaltına alınıp 5 yıl 3 ay birlikte, 6 ayını Mamak Askeri Cezaevi’nde geriye kalanı da Diyarbekir 5 Nolu’da birlikte yatmış kader arkadaşı olmuştuk. Grubumuz içinde aktif görevler üstlenen Ali Kemal ise darbeden sonra Batı Kürdistan’a geçmiş ardından İsveç’e iltica edip yerleşmişti.

 

12 Eylül faşist darbesi sonrası mahkemeye çıktığımızda Seyithan’ı tutuklular arasında görmüş bakışlarımızla selamlaşmıştık. Seyithan ilk duruşmalarda tahliye olmuş, 5 Nolu’daki işkencelerden on ay kadar nasibini almış hastalığı ilerlemişti. Ben tahliye olduktan kısa bir süre sonra 1985’te Ercişli bir tanıdıkla Ankara’da karşılaşınca Seyithan’ı sorduğumda vefat ettiğini söyleyince üzülmüştüm. Diğer arkadaşımız olan Mithat ise 12 Eylül darbesinin ardından Celal Saraç’la birlikte gözaltına alınıp soruşturmada işkence tezgahından geçmiş, tutuklanmak için savcılığa çıkarıldığında Celal tutuklanıp 5 Nolu’ya gelmiş, Mithat ise tahliye edilip tutuksuz yargılanmış, 5 Nolu cehenneminde yatmaktan kurtulmuştu. Fahrettin ise o an Diyarbekir’de bulunmamasından dolayı gözaltına alınmaktan kurtulmuş bir süre gizlenip sonra Avusturya’ya ulaşıp iltica etmişti.

 

Mithat bırakılınca Adıyaman’a geri dönmüştü. Yıllar sonra o da mendebur hastalığa yakalanıp 12 yıl önce yaşamını yitirmiş geriye çocukları ve bıraktığı anılar kalmıştı. Grubumuz darbe sonrası birkaç yıl sonra dağılınca vefalılık duygusunu gösteren çok az sayıda arkadaş kalmıştı. Özellikle Kimya Meslek Lisesi’nde okuyan grubun kendi aralarındaki iletişiminin hiç kopmaması övgü ve saygıya değerdir. Benim sadece Mehmet Tevfik’le diyaloğum her zaman olmuş, Mehmet Tevfik ise birlikte okuduğu arkadaşlarla her dönem ilişkide olmuş onların haberlerini Mehmet Tevfik’ten alırdım. Geçen şubat ayında meydana gelen büyük deprem Adıyaman ve ilçelerini de yerle bir etmiş, Mithat’ın evi de yıkılıp ikiz kızlarından biri deprem enkazında yaşamını yitirmişti. Tevfik öncülüğünde okuldan arkadaşları kendi aralarında bir kampanya başlatıp Mithat’ın ailesine yıkılan evi yeniden yaptırmak için maddi yardım isteklerini Mehmet Tevfik bana iletince çok memnun olup elimden geleni yapacağımı söyledim. Beni mutlu eden ise; diğer bir çok arkadaşların göstermediği vefayı bu Kimya Meslek Lisesi öğrencilerinin göstermesi, Mithat’ın ailesiyle devamlı ilişkide olmalarıdır. Bu dayanışmayı gösteren arkadaşlar vefasızlığın yaygın olduğu diğer arkadaşlar arasından gurur duyulacak bir tavır göstermişlerdir.

 

Yitirilen yoldaşlara karşı vefalılık; geçmişte onlarla sevinci, acıyı, kederi, paylaşma ve yeniden hatırlayıp dayanışma duygularını harekete geçirme sonucudur. Bu duygu, klasik sözlerle anmak onları kaybetmekten doğan acılarını hafifletmez, onların bıraktığı anılarıyla, yakınlarıyla aynı duyguları duyup anmak gerekmektedir. Geçmişte birlikte mücadele ettiklerimizle anıların geçmişte kalmasına engel olup anlatarak, yazarak gelecek kuşaklara taşımak çok önemlidir. Arkamıza dönüp geçmişi göz önüne getirirken birçoklarımızda güven kırılmaları, umudun azalması, istenilen amacın çok uzağına düşmeler, vefasızlık gibi problemler yaşanmaktadır.

 

1970’li yıllardaki gençlik enerjimiz, umut ve hayallerimiz yaydan fırlayamaya hazır bir ok gibiydi. Bu öne fırlama hali, gelecekte özgür ve yeni bir yaşamı kurmak için atılan adımlardı. Tek bir sloganın bile bizleri öne fırlatan öncüleriydik belki. Bizlerin hayallerini büyüleyen gelecekteki özgür toplum özlemi, zamanın akışına müdahale, dünyaya, kurulu düzene kafa tutmak için savunduğumuz bilinç, isyan ve taşıdığımız hınç idealleri ile bizler bir araya gelmiştik. İçimizden biri bazen okula giriş ve çıkışta, bir mitingden dönüşte, bildiri dağıtıp duvarlara yazı yazarken kurulan pusularda faşistler ve resmi militer güçlerce yere düşerdik, bazen de dost bildiklerimizin eliyle de canımızdan olurduk.

 

1970’li yıllarda savunulan politik görüşler, yıllar sonra anlamını kaybedince, kişiliğimizin sarsıldığı, duygularımızı törpüleyen günümüzdeki yaşam, bazen bizleri bir boşluğa düşürmektedir. Biz yaşayanlar için amaçladığımız hikayemizin yarım kalması, yenilgiyi yaşamak, dağılmayla karşı karşıya kalmak birçoğumuz için bir travmaya dönüşmüştü. Dünyayı değiştirmek için yola çıkan bizler bozguna uğramıştık, bugün bazılarımız ise değerlerimizin değişmemesi için bir direniş içersine girmişiz. Geçmişimizle yüzleşmeye başladığımızda; kaybettiklerimizi anıp hatırlamak, unutmamak ve unutturmamak gibi bir hikaye önümüze çıkmaktadır.

 

Gazi Mahallesi arkadaşlarımdan yitirdiğimiz Mithat Öztekin ve Seyithan Öksüz’ü saygıyla anar bizlere bıraktığı anılar ve kısa bir dönem de olsa Kürt Ulusal Mücadelesi’nde bir nefer olmaları unutulmayacaktır. O iki arkadaşım her zaman kalbimde anılarıyla yaşıyacaktır.

(1970’lerdeki Gazi Mahallesi anılarımı ileride daha geniş bir kitapta yazıp anlatacağım.)

 

nameya-vekiri-ya-1154-kesayeten-kurd-ji-namzeden-serokomariye-ye-hilbijartina-14e-gulana-2023ye-u-ji-namzeden-parlamenteriye-yen-dema-28e-ya-hilbijartinen-parlamentoye-ra-ez-weki-kurdeki-daxwaza-ve-yeke-dikim-001.png

                                                   Mithat Öztekin

seyithan-oksuz-001.jpg

       Seyithan Öksüz

 

 

 


 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar