Yeni bir yıla doğru
Ve en önemlisi kırk yıldır yaftalandığımız terörizm illetini de tarihin çöplüğüne atmış oluruz. Sırtını terörizm meşruiyetine dayayan devlet de sudan çıkmış balığa dönüşür.
2019 yılı kazanç ve kayıplarıyla Kürtler için çok önemli eşikleri geride bırakıldığı bir yıl oldu. Bu yılın, öne çıkan en ikonik hadisesi, Kürt meselesinin bin yıldan bu yana hiç olmadığı kadar uluslararası bir mesele olmaya aday olduğunu, adeta bağıra çağıra ilan etmiş olmasıydı.
Uluslararası bir mesele haline gelmek demek, uluslararası bir “siyasi” mesele olmaya aday olmak demektir. Özellikle Suriye iç savaşının seyrine bağlı olarak, uluslararası bir gündem olmayı başaran Rojava Kürtleri, mevcut statülerinin, yine mevcut niteliğini kısmen kaybetmek pahasına, hala bütün Kürtlerin kaderini değiştirecek olan o tarihsel eşikte durmayı başarıyorlar. Belki de Kürtler adına 2019 yılının en büyük kazancı olarak bu durumu tarihe not düşmek gerekir.
Kuzey Kürtlerinin siyasetsizlik hali devam ediyor. PKK’nin, kendisiyle doğrudan silahlı mücadele arasına bir mesafe koymadan da bu siyasetsizlik haline son vermek pek mümkün görünmüyor. 2015 de kaybedilen inisiyatif hala kazanılmış değil. Bu gidişle 2015 öncesine dönmek hiç olanaklı değil. Abdullah Öcalan’dan sonra Selahattin Demirtaş’ın da tutsak edilmesi, her şeyden önce silahlı savaşın iflası anlamına gelir. Nitekim fiilen böyle bir durum yaşanıyor. Bu fiili durumu ilan etmek ve silahlı mücadele tasallutundan kurtulmak, sadece siyasi bir gereklilik değil, hem ahlaki hem de ulusal bir sorumluluktur.
Kuzey Kürdistan siyasetinin önünü açmak gerekiyor ve bunun yolu da silahlı mücadeleye veda etmek demektir. Açıkça söylemek lazım gelir ki Kuzey Kürtleri arada silah olmadan da ulusal ve demokratik mücadeleyi omuzlayacak potansiyel ve kapasiteye sahiptirler. Tam da bu tarihsel süreçte, silahlı mücadele artık siyasi bir ayak bağı durumuna dönüşmüştür. Öyle ki son dönemlerde çokça dillendirilen “ulusal birliğin” kaderi bile bu ayak bağından kurtulmaya bağlıdır.
Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçmek, Kürt meselesinin uluslararasılaşmasına, devletin verdiği bir tepkidir. Daha doğru bir ifade ile devletin aşırı biçimde merkezileşme ihtiyacı, Kürt meselesini şiddet sarmalında tutma arzusudur. Devletin tepkisi ve cevabı, şiddete davetiyedir. Devlet açısından bu durum makul ve mantıklı görünüyor! Çünkü, Kürtleri en rahat ve maliyeti en düşük ve asla sonuç alamayacakları alana hapsedip statükonun devamını sağlıyorlar. Oysa bu devletin en zayıf halkası demokrasidir. Demokrasi siyasetinde sonuç almak, her şeye rağmen mümkündür.
Türkiye’de AK Parti iktidarı güç kaybediyor, Gelecek Partisi'nin kurulmasından sonra şimdi de gözler Babacan’ın partisine döndü. Sadece bu sürecin daha ilk ve cılız adımları bile, “beka” siyasetinden “kanal” siyasetine geçmeyi sağladı. Bu süreçlere paralel olarak PKK’nin silahlara veda çağrısı AK Parti iktidarı hem Suriye’de hem de Türkiye’de bir büyük boşluğa sürükleyebilir. Böyle bir potansiyel ve imkan mevcut.
Silahlı mücadelenin bütün bilgisi, tecrübesi, kadrosu ve malzemesi Rojava’ya taşınabilir. Bu karar uluslararası kamuoyundan büyük bir destek de görür. Ve en önemlisi kırk yıldır yaftalandığımız terörizm illetini de tarihin çöplüğüne atmış oluruz. Sırtını terörizm meşruiyetine dayayan devlet de sudan çıkmış balığa dönüşür.
2020 yılının Kürtlerin yılı olması dileğiyle herkesin yeni yılını kutlarım.
Bu yazı ilk olarak K24’te yayınlanmıştır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.