Yeni Irak konjonktürü ve Kürdistan Bölgesi
Kim ne derse desin ya da hangi otorite nasıl yorumlarsa yorumlasın, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, Irak siyasetinde yeni bir konjonktürün temellerini attı. Artık hem Ortadoğu hem de Irak, yepyeni bir siyasal sürecin içine girmiştir.
“Hesap Bağdat’tan dönerse yedekteki savaş” adlı yazısında Fehim Taştekin, aşağıdaki ilginç bilgileri aktarıyordu.
“…Ürdün’deki buluşmalara dönersek; MEE’dan David Hearst’in Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’ye yakın kaynaklara dayanarak aktardığı bilgilere göre 9 ay önce El Enbar, Selahaddin ve Ninova vilayetlerinden siyaset ve iş insanları Suudi Arabistan’ın Amman büyükelçisinin konutuna davet edildi. Ev sahibi Suudilerin ‘Kuzey-Doğu Suriye’ dosyasından sorumlu Körfez İşleri Bakanı Samir bin Sabhan idi. Hem İran hem Suudi Arabistan ile arası iyi olan Irak Meclis Başkanı Muhammed el Halbusi davet edilmemişti. Gündem Kürdistan gibi bir Sünni özerk bölgenin kurulmasıydı. Abdülmehdi bunu öğrenince Suudi Kralı Selman’a şikâyetlerini bildirdi. Kral “Saçma” deyip geçiştirse de toplantılar devam etti. Birkaç hafta sonra Amman’da daha büyük bir toplantı düzenlendi ve bu sefer ABD, İsrail ve BAE de temsilci göndermişti. Amerikalı temsilci “Yapabilirseniz ne ala” diyerek desteğini sundu. Halbusi’nin hükümeti zayıflatacak adımlarına destek verilmesi de kararlaştırıldı. Sünnileri hükümete karşı harekete geçirmenin yolları tartışıldı. Irak hükümeti, Suudi yönetimine “Biz de Şiilerin yaşadığı Doğu Vilayeti’nde siyasi eylemcileri Bağdat’a davet edip Riyad’dan bağımsız olmalarının yollarını tartışsak nasıl karşılarsınız?” diye sordu. Sonra üçüncü toplantı Dubai’de gerçekleşti. Bu seferki aşikârdı ve Halbusi de vardı. Bu, Bağdat’la papaz olmaktan kaçınan Suudilerin operasyonu Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’e emanet ettiği anlamına da geliyordu.”
Kim ne derse desin ya da hangi otorite nasıl yorumlarsa yorumlasın, Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, Irak siyasetinde yeni bir konjonktürün temellerini attı. Artık hem Ortadoğu hem de Irak, yepyeni bir siyasal sürecin içine girmiştir. Savaş meydanında başkomutanı öldürülmüş İran ve yine savaş meydanında efelenerek İran başkomutanını öldüren ABD, artık geriye dönüşün mümkün olmadığını biliyor.
İran 1 Ekim gösterilerinin yarattığı travmaya henüz çare bulamamışken, üstüne büyük suikast şokunu yaşadı. Kendince füze saldırısıyla yanıt verdim derken, Ukrayna uçağının skandal düşüşüyle tekrar aynı travmatik kaosun içinde buldu kendini. Benim siyasi kanaatim şudur: Molla rejimi, bu deprem sarsıntılarının içinden çıkmaz. Dolayısıyla yeni konjonktürün ilk etkisiz ve kaybedeni belli olan tarafı İran’dır.
Özellikle de Irak siyaseti için söylemek lazım gelirse, yeni konjonktürün yükselen değeri de Kürdistan Bölgesi yönetimidir. İran ile var olan yeni kapışmasında ABD ele geçirdiği inisiyatifi, hiçbir kazanım elde etmeden asla bırakmayacaktır. İran’ın Irak siyasetinden kovulması olarak ifade edebileceğim bu yeni hedefin, ilk stratejik adımı, Kürdistan Bölgesi yönetimi ile ilişkileri yeni bir seviyeye taşımak olacaktır. Çünkü Irak siyasetinin en güçlü damarı doğal olarak Kürdistan Bölgesi yönetimi tarafından temsil edilmektedir. Irak siyasetinin İran etkisinden arındırılması çabalarının merkezi, adres olarak çok güçlü şekilde Kürdistan Bölgesi yönetimini göstermektedir.
Nitekim Davos’ta yapılan toplantılarda, Trump ve Başkan Neçirvan Barzani’nin buluşması, esasen bu ihtiyaçtan doğmuştur. Eğer benim yeni konjonktür okumalarım doğruysa, ABD’nin öncelikli hedefi Irak’ta Fehim Taştekin’in ileri sürdüğü gibi “Sünni bir tampon bölge” kurmak değil, tam tersine Kürdistan Bölgesi yönetimiyle var olan ilişkilerini bir üst seviyeye çıkartmak olacaktır.
Belki de buna Suriye’de TEV-DEM çatısı altındaki Kürtler ile Kürdistan Bölgesi yönetimi daha gerçekçi köprüler kurarak, Kürtlerin birliği için ciddi adımlar atmayı ekleyebiliriz. ABD’nin yeni konjonktür içinde hazırlayabileceği en sonuç alıcı alt yapı, Kürtlerin birliğini sağlamak olur. Çünkü Rojava ve Başur Kürtlerinin birliğini sağlamak demek “Şii hilalinin” geçiş yoluna en büyük barajı inşa etmek demektir.
ABD’nin plan ve niyetleri ne olursa olsun, Irak da atılacak her adım nesnel olarak Kürdistan Bölgesi yönetiminin elini güçlendirecektir. Kürdistan Bölgesi yönetiminin güçlenmesi onu herkesin nezdinde stratejik hale getirecektir. İşte bu noktada siyaset ve diploması özelikle de arabulucu rolü, Kürdistan yönetimine hem saygınlık kazandıracak hem de onu referandum öncesi güçlü pozisyonuna tekrar getirecektir.
Bu yazı ilk olarak k24’te yayınlanmıştır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.