Yılmaz Güney 36 yıl önce aramızdan ayrıldı
Sürgünde 9 Eylül 1984 yılında hayatını kaybeden Yılmaz Güney, sinemada bugün başyapıt olarak kabul edilen birçok filme oyuncu ve yönetmen olarak damgasını vurdu.
Güney, 1982'de Cannes Film Festivali'nde yönettiği 'Yol' filmiyle Altın Palmiye ödülünü kazanmıştı.
Yılmaz Güney, Türkiye ’de hapishaneden kaçtıktan sonra Fransa ’ya yerleşmiş, "ülkeye dön" çağrılarına uymadığı için de 1983’te vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Güney yıllar sonra bu kararnameye eklenen bir madde ile 1993 yılında tekrar vatandaşlığa alınmıştı. 1984'te mide kanserinden hayatını kaybeden Yılmaz Güney'in mezarı halen Paris'teki ‘Père Lachaise Mezarlığı’nda bulunuyor.
“Dost ve düşman bilsin ki kazanacağız!”
Güney’in Paris Kürt Enstitüsü tarafından 27 Şubat 1983’de düzenlenen “Kürt Kültür Şenliği”nde yaptığı konuşma ise aradan geçen 35 yıla rağmen güncelliğini koruyor. Güney’in konuşması şöyle:
“Sevgili arkadaşlarım,
Yol arkadaşlarım,
ve değerli konuklar…
Kürt Şenliği’ne Hoş geldiniz…
Yeni kurulan Paris Kürt Eenstitüsü’nün düzenlediği bugün, Kürt Kültür Şenliği, Kürt halkının mücadele tarihinde ve geleceği açısından çok büyük önemi olan bir gündür. İyi bilinmelidir ki, bu gün, şu ya da bu grubun günü ve şenliği değildir. Bu gün, şu ya da bu siyasetin de günü ve şenliği değildir. Bu gün, bir bütün olarak, siyasi görüş farklılıkları ne olursa olsun, ezilen Kürt ulusunun, bağımsızlık ve özgürlük özlemini dile getiren önemli bir günüdür. Aynı biçimde, Paris Kürt Enstitüsü de, bir bütün olarak ezilen Kürt ulusunun enstitüsüdür. Ve onun birliğini amaçlamaktadır.
Arkadaşlar,
Bugüne bir çırpıda gelinmediğini herkes biliyor. Bugüne, çok uzun yıllardan beri sürdürülen, siyasal, sosyal, kültürel, sanatsal, bilimsel çabalar ve çalışmalar sonucu varılmıştır. Bu noktaya varışta, yüreğinde bağımsızlık ve özgürlük kıvılcımı taşıyan her Kürdün emeği, alınteri ve kanı katılmıştır. Bu noktaya varışta, dünyanın çeşitli ülkelerinden devrimci demokrat aydınların, ilerici aydınların katkısı vardır. Onlara en içten duygularımızı ve saygılarımızı sunuyoruz. Sağolsunlar…
Tarih devrimcidir; devrimci gelişmeye yararlı her katkıyı devrimin hazinesine katar. Tarihin devrimci hazinesine katılan katkı, hiç kimsenin malı değildir artık. O devrimin malıdır. Sahip çıkacağımız tek şey budur.
Arkadaşlar,
Bildiğiniz gibi, Paris Kürt Enstitüsü bir kültür kurumudur. Bu nedenle ona bir siyasi partiye yaklaşır gibi yaklaşılamayacağını söylemek gereksizdir. İzin verirseniz burada, devrimci sanat ve kültürün, devrimci siyasetle ilişkileri üzerinde kısaca durmak istiyorum. Bu konularda yapacağım açıklamalar, enstitünün görevlerinin önemine de ışık tutacaktır.
Arkadaşlar,
Acıdır ama gerçektir ki, bugüne kadar devrimci kültür ve sanatın, devrimci mücadele açısından hayati derecedeki önemi ve yeri henüz karvanmış değildir. Birçok siyasi hareketin, sanat ve kültürle uğraşan arkadaşlara kucak açması ya da sanatsal çalışmalara olanak tanıması, bu kanıyı değiştirmez. Grup adına sanat ile devrim adına sanat ayrı iki şeydir çünkü. Sanat ve kültür çalışmaları, “devrimci kısırlığın” yolunu açmada, birlik ruhunu geliştirmede, devrimin önündeki gizli ve açık engellerin berraklaşmasında büyük öneme sahiptir. Ve bu mutlaka kavranmalıdır. Düşmanı sadece ateşli silahlarla yenemeyiz. Onların silahları, örgütlü gücü, uluslararası ilişkileri bizden çok fazladır. Kültürel ve sanatsal çalışmalar, doğru bir siyaset ve ideoloji temelinde yürütülürse, egemen gericiliğin bugüne kadar yarattığı sosyal-siyasal-kültürel yıkıntılar arasında kendimize ilerleyecek yol bulabiliriz. Emperyalizmi, işbirlikçilerini, sömürgeciliği ve her türden gericiliği yenmenin yolu, onlarla hayatın her alanında savaşmayı emrediyor. Emperyalist kültürün içeriği kavratılmadan, burjuva kültürünün içeriği kavratılmadan, feodal kültürün içeriği kavratılmadan ve karşısına ilerici, devrimci demokratik kültürün somut örnekleri konmadan, halkı nasıl kazanabiliriz? Hiçbir kültür, ona küfür ederek, onu karalayarak yıkılmaz. Her kültür, ona dayanak olan sınıfların sosyal ve siyasal egemenliğine, onların maddi dayanaklarına son verilerek ve ancak uzun vadede yıkılabilir. Bir sınıfın siyasal egemenliğinin yıkılması, onun kültürel ve sosyal alışkanlıklarının da anında yıkılması demek değildir. Bu nedenledir ki, siyasi iktidara yürürken, geleceği inşa edecek anlayışı derin temelleriyle kavga içinde oluşturmak zorundayız. Devrimciler, demokratlar ve yurtseverler olarak, çok geniş bir kültür hazinesine sahip olmalıyız. Dünya kültürünün ilerici, demokrat, devrimci yönlerine sahip çıkmamız ve bunu yeni kültür dünyamıza kılavuz etmemiz gerekir. Sorunumuz yalnız başına ulusal kültür sorunu değildir. İçinde yaşadığımız çağda, ulusal kültür sloganı, doğru bir slogan değildir. Kürt halkı da, önüne, görev olarak ulusal kültür sorununu koyamaz. Kürt halkı, kendi kültürünün ilerici ve demokratik karakterine sahip çıkarken, Kürt feodallerinin ve gericilerinin gerici feodal kültürüne de karşı çıkmak zorundadır. Ancak, enstitünün görevi bununla sınırlı olamaz. O, Kürt tarihini, kültürünü, sanatını, bütün yönleriyle tarihi gelişimi içinde, zıtlarıyla birlikte incelemek ve belgelemek görevleriyle yükümlüdür. Yüzlerce yıllık baskılarla çarpışan, toprağı, kültürü, sosyal yaşamı parçalanmış bir halka yapılacak en büyük hizmetlerden biri budur. Bağımsız, Demokratik, Birleşik Kürdistan hedefinin buna ihtiyacı vardır.
Arkadaşlar,
Kürt sorunu, bildiğiniz gibi, bir kültürel baskı sorunu değildir. Kürt sorunu, bir Kürt-Türk, Kürt-Arap, Kürt-Acem sorunu da değildir. Kürt sorunu, bir bütün olarak, bağımsızlık ve özgürlük sorunudur. Kürdistan, sosyal-siyasal-coğrafi konumu açısından, taşıdığı devrimci potanisyel açısından, Ortadoğu’nun bel kemiğidir. Bu anlamda da sorun, dar ulusal biçimiyle değil, Türkiye-İran-Suriye-Irak halklarının ortak kurtuluşu açısından ele alınıp değerlendirilmelidir. Soruna böyle yaklaşım kültürel ve sanatsal çalışmaların, özel olarak Ortadoğu halkları açısından ne büyük bir öneme sahip olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle yeni bir Kürt kültürü ve sanatı, bir yanıyla bağımsızlık, özgürlük kavgasının kültürü ve sanatı olurken, bir yanıyla da halkların dostluk ve kardeşliğinin kültürü olmalıdır.
Hiçbir şey, bağımsızlık ve özgürlük kadar değerli değildir.
Yaşasın, Türkiye-Kürdistan-İran-Irak-Suriye halklarının kardeşliği.
Yaşasın, Birleşik Bağımsız Demokratik Kürdistan. Yaşasın Paris Kürt Enstitüsü!”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.