Yüzyılın İhaneti ve Dehak'tan Sonraki Zalim
Türk TV programlarında, Efrinli çocukların kanını içen vampir görünümlü haber spikerleri ve ölümü alkışlayan kepaze tüccar profesörler…
Bu devlet Kürdü öldürmek için vardır. Bu devlet, dağlar ıssız kalmasın diye Tanrı’nın kuyruklu Kürdü yarattığı saçmalığına inanmaktadır. Bu devlet, yıllarca, Kürd diye bir milletin olmadığını, karda yürürken kard-kurd diye ses çıkardıkları için kendilerine Kürd denilen bir Türk kavmine Kürd denildiğini iddia etti ve uzunca bir zaman gazetelerinde, TV ve radyo kanallarında Türk halkını buna inandırmaya çalıştı.
Türk halkı, devletine aşırı bağlı ve itaatkârdır. TC devleti, “deve pisliği yemek sizi savaşçı yapar” demesi halinde ortalıkta tezek yapılacak mayıs kalmaz. Türk halkının kafası diğer halklara düşman olma teorisi üzerine programlanmıştır. Sanki Allah Türkü yaratırken, Kürdü öldürme görev ve emriyle yaratmıştır. Gerçek şudur ki; TC devletine bu vahşetin ve öldürme fiilinin yakıştığıdır.
Devletini çocuklarından fazla düşünen bir toplumun, ruhsal açıdan pek de iyi bir durumda olduğu söylenemez. “Utanmasam oğlumun ölümüne kalkıp göbek atarım” veya ”iki oğlum daha var ölmeye hazır “gibi söylemler bu sağlıksız ruh halinin tezahürüdür. Türk basınında bu türden açıklamayı bolca görmek mümkün. Sağcısı, solcusu, Kemalist’i, İslamcısı, iktidarı ve muhalefetiyle Türk halkının büyük bir ekseriyeti bölünme paranoyası ile Kürde düşmanlık yapmaktadır.
Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da yaşaysan Türkler’de de Kürde düşmanlık had safhada seyretmektedir. Efrin’deki katliamı protesto eden kaç Avrupalı Türk vardır?
Kürdün kardeşlik, ortak vatan hikayesi kendini kandırma değil mi?
Müslümanlığın barış dini olduğunu söyleyen din tüccarları, Kürde karşı “Allah’ın evinde” katliam fetvası çıkarmadılar mı?
Bir halkın bu denli savaş taraftarı olduğunu, politik olarak izah etmek zordur. Yeryüzünde hiçbir halk, Türk halkı gibi devletinden daha tutucu ve diğer halklara düşman değildir. TC devletinin önemli sanatçıları, yazarları, çizerleri bile, ellerinde bayraklar, Kürde karşı savaşı desteklediler. Top tüfek seslerine karışan, çocuk çığlıklarından rahatsız olmadıklarını ispatladılar. Bunların arasında onursuz Kürt sanatçılar da vardı.
Bizim köylerde ağlayan çocuklara “hüş, yoksa tırk gelir” demeleri boşuna bir korku değilmiş. İtiraf etmeliyim ki çocukluktan beri “tırk” teriminin nefret ve kin olduğunu biliyorum. Gök gürültüsünü, şimşekleri sevmek, savaşları sevmek, başkalarını öldürmek, cehennemi sevmek anlamına gelmektedir. İnsanın gen haritasının çözüldüğü çağda yaşamaktayız. Bu anlayışı
taşıyanları, insanlığa yakınlığının tespit için, DNA’sı incelenmek üzere Charles Darwin Laboratuvarına gönderilmelidir. Ayni şekilde ihanet zincirini sürekli kılan Kürd’ün kromozomlarının değiştirilmesi mümkün mü, bilmem?
Büyük Devletlerden Dost Olur Mu?
ABD Kürdün düşmanı değil. Ama dostu olduğunu söylemek de güç. Bizim varlığımız onların çıkarına zarar vermediği gibi, Ortadoğu’da ortak çıkarlar gereği Kürd güçlerinden yardım almaktadırlar. ABD ise buna karşılık, barbarlardan korumak için onlara askeri yardımında bulunmaktadır.
“ABD’yi Efrin’in işgaline göz yummak, Rusya gibi Türk sopasıyla Kürdü terbiye etmek” ile Avrupa’nın da bu politikaya ortak olduğunu söylemek, Kürd cephesinde bakıldığında çıkarlarımız açısında doğruluğu tartışılmazdır. Ancak reel gerçeklik sahada başka işlemektedir. Hiçbir devletin bizim için risk almayacağını kesin olarak bilmek durumundayız.
Şu anda Fırat’ın doğusunda, ABD ‘nin denetlediği alanlarda bir saldırı söz konusu değildir. 911 kilometrelik Rojava sınırını “ temizleyeceğiz” diyen TC başkanının böylesi askeri bir girişimden sonra ABD’nin tavrı daha net anlaşılacaktır. TC’nin Rojava’yı işgal planı (her ne kadar gerçekçi görünmese de) biraz da iki parça Kürdistan’ı birleştirme planı gibi algılanmalı ve ona göre politika üretilmelidir. Türkiye el altından bu planlarını gerçekleştirmek için, ABD ile ciddi müzakere yürütmektedir. Buna karşılık ABD’ye İran konusundaki katkılarının yanı sıra, Rojava için vereceği tavizin büyüklüğünü hesaplamaktadır. Geçmişte bölgenin jandarmalık rolünü tekrar üstlenebilir mi?
Bir diğer plan, Fırat’ın batısı İdlib, Efrin belki Menbiç’in bir kısmının TC ye bırakılmasına ok vermeleri mümkündür. Umarız TC’nin Kürde duyduğu bu kontrolsüz öfke, onları, yanlış kapıya yönlendirir. Kötü komşunun insanı ev sahibi yapması gibi bir sonuç doğurur.
Efrin’de direnişi sürdüren Kürd güçlerin elindeki silahların Rusya’ya ait olmadığını bilmekteyiz. Yarını bugünün çıkarları belirlemez. Kürdler savaş alanında kahramanca ölmektedirler. Ancak TC’nin iki büyük güç arsında gel-gitleri de, politikalarının yakın zamanda maymuna döneceğinin işaretini vermektedir. Rusya, Efrin’e ilişkin Esad’ın cılız itirazına rağmen, TC’ye giriş müsaadesi vermiştir. Sahada günlük politikalar değişirken, değişmeyen tek şeyin Kürde yönelik katliamların ve yıkımın devam etmesidir. Bugün Avrupa parlamentosunun aldığı karar, Kürd halkının masumiyetinin tesciliyeti anlamında önemlidir. Ancak bu karara rağmen TC’ye AB üyesi devletlerin, parasal ve silah yardımı yapmaya devam ettikleri bilinmektedir. Türkiye’de bulunan mülteciler pazarlık masasında Avrupa devletlerini tavize ve ikili oynamaya itmektedir.
Rojava ’da ki Tarihi Hareketlenme
Suriye’deki iç kargaşa sonrası, Rojava’daki hareketlenme tarihi bir fırsat olarak Kürdlerin eline geçmişti. TC devleti onları yanlarına almak için görüşmeler başlattı. Ancak bu fırsat ilk etapta kansız ve Baas’a yakın bir çerçevede gelişmekteydi. Rojava’nın tüm kantonlarını birleştirme imkanları mevcut iken bu fırsat heba edildi. Efrin o dönem diğer kantonlarla birleşseydi bugün kaderi başka olabilirdi.
Bölgenin giderek hâkim gücü olan PYD, Esad’dan aldığı destekle hızla gelişme gösterirken, kendisine yakın olmayanları “ihanetle” suçladı. Kürd nüfusunun yarısına yakını kendi topraklarını bırakıp kaçtı. Büyük bir kitle Güney Kürdistan’a kaçmak zorunda bırakıldı. Diğer parti yöneticilerinin bir kısmı tutuklandı. Kürd nüfusunun yarısına yakını Rojava Kürdistan’ını terk ettiler. Bu demografik yapının olumsuz etkilendiği gibi ekonomik pazarı da olumsuz etkilemişti. Savaş bölgelerinden kaçan (bir dönem Güneyde olduğu gibi) Araplar gelip, Kürtlerin boşalttığı topraklara yerleştiler.
Güney Kürdistan’la dayanışmayı, güçlendirip giderek birlik oluşturmaya yönelik adım atmaları gerekirken iki taraf da yanlış davrandı. Kürd örgütleri birbirlerine danışmadıkları gibi düşmanca tavır aldılar. Roj peşmergelerinin bugün de hala Rojava Kürdistanı’na gelmelerine PYD müsaade etmemektedir.
Bugünki PYD’nin nicel de olsa daha kucaklayıcı bir konumda olduğunu söylemek mümkün. Birkaç gün önce Hollanda’da yapılan toplantının da bunların hanesine yazılması gereken bir artı olduğunu söyleyebiliriz. Efrin’in bu son sürece gelmesinde kimin ne kadar payı olduğunu bir başka yazıda ele almaya çalışacağım. Şimdilik söylenebilecek tek şey, geç kalınmış olsa bile her türlü olumlu adımı desteklemekte yarar olduğu düşüncesindeyim. Önemli olan yıkılmayacak bir duvar örmektir ki bu da sağlam bir temel atmaya bağlıdır.
Rojava Kürdistanı’nda tek söz sahibi olması gereken PYD ve YPG olmalıdır. Diğer parçalardaki tüm Kürd örgütlerinin dayanışmada olmaları doğru, “simsarlık” yapmaları yanlıştır. Bir daha söylemek gerekirse, maalesef halen ders almış değiliz. Efrin’e yönelik yapılan eylemlerde taşınan pankart ve flamalarda alakasız resim ve bayraklar taşınmaya devam edilmekte ve bu da katılımı ve amacı zayıflatmaktadır.
Bu süreçte tüm Kürdler Efrin’deki katliamı protesto eylemlerine katılmalı, aksi taktirde, KERKÜK’Ü sahiplenmediler diye suçladığımız Kürdlerden hiç bir farkımız olmaz.
KÜRDLER TEKRAR GİZLİ ÖRGÜTLENMELİ Mİ?
Eğer bu iktidar bu hızla Türkiye’de yaşayan halkalara ve insani haklara karşı bu denli acımasız davranmaya devam ederse ya kendi sonunu ya tüm kurumların çökmesine neden olacaktır.
Kısa süre önce Avrupa’dan valizleri ile dönen eski politikacılar, valizlerini alma fırsatları olmadan, hapishaneye ya da Avrupa’ya geri geleceklerdir.
Yeniden Eski İllegal Hayata Döner miyiz?
Başka bir yol ve mücadele yöntemi giderek ortadan kalkmaktadır. Son derece örgütsüz olan kitleler umutsuz ve bu iktidarın kendileri dışında ancak büyük bir bela ile gitmesini beklemektedir. Bu birazda Efrin’deki duruma benzemekte, son dakika bir yerden gelecek bir ilahi hamle gibi görünmektedir.
Önümüzdeki günlerde gündemin hep değişeceğini göreceğiz. Kürd hareketi bu sinmişlik, sessizlik ve edilgenlikten kurtulmadığı, devlet olma taleplerini dile getirmediği sürece; kendi arasında güç birliği yapmadığı müddetçe o ilahi hamlenin hiç gelmeyeceği açıktır. Başta PKK Olmak üzere diğer Kürd partileri ciddi bir öz eleştiri vermelidir.
Ulusal taleplerimizi içeren, başta devlet kurma hakkı olmak üzere, son süreçler ve birçok konuda yeniden bir araya gelip çözüm üretmeliyiz. Aksi takdirde zafer söylemlerinin, kışkırtıcılıktan, Kürd gençlerini mayın tarlalarına sürmekten başka bir değeri yoktur. Hepimizin kazanması birliğimizi güçlendirmek ve birbirimizi sevmekten geçer. Afrin’de akan hepimizin canı ve kanıdır.
Kürd’ün Newroz’una günler kala birliğimizle DEHAQ’tan sonra ki 21.yüzyıl zalimini öldürelim.